Tesettür
 
TESETTÜR
NEYİ ÖRTER


“güldeste”
















derleyen:
Ersan BİLGİN




İÇİNDEKİLER

- Önsöz ve Teşekkür & Müslümanca Yaşamak …………………………Ersan BİLGİN

- Giriş…………. (Dr. Ramazan Bey’in Yazısı)…………………………….

- Tesettür, Yüce Allah’ın Emridir………………………………...

- İslam’da Tesettür ve Hikmetleri………………………………..Dr. Nedim Urhan

- Allah’a Teslimiyet ve İffet………………………..

- Tesettür’de Hassasiyet…………………………Hak Dini Kur’an Dili tefsirinden

- Örtünmek Fıtrîdir…………………………………

- Kadın ve Tesettür………………………………. Mustafa İslamoğlu

- Giyinik Çıplaklar……………………………….

- Müslüman Sosyete ! …………………………… M. Şevket Eygi

- Kadın, Erkek Karışık Yaşantısı…………………

- Namus Anlayışınız Belli mi? …………………… Mevlüt Özcan

- İffet, İnsanın Süsüdür……………………………..

- Tesettür Gizlenmektir ……………………………. Şule Yüksel Şenler

- Hz. Fatıma, Anadolu Kadını ve Çağdaş Savruluş ………A. Rıza Temel

- Aynalara Sormadan…………………………………….. M. Haşim



Önsöz ve Teşekkür…

MÜSLÜMANCA YAŞAMAK

Kovulmuş ve taşlanmış şeytandan (bizi Rabbimiz’den uzaklaştıran her şeyden), her şeyi yaratan, yaşatan ve yöneten Yüce Allah’a sığınırız, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz’in adıyla… Bizleri maddi ve manevi sayısız nimetle nimetlendiren Yüce Allah’a hamdolsun, ‘en güzel örneğimiz’, alemlere rahmet sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e salat-ü selam olsun…Rabbimiz’in selamı, rahmeti, bereketi ve hidayeti hepimizin üzerine olsun…

Ey Müminler, Mümin Erkekler, Mümin Hanımlar…Bacılarımız, Hanım Kardeşlerimiz… Allah Teala buyuruyor ki; “(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, namuslarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah Teala, onların yapmakta olduklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları,…’dan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerlerini çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz." (Nur 30, 31)

“Bir insanı, "müslüman" olarak nitelememize yol açan şey, onun "Allah'a kayıtsız şartsız teslimiyeti"dir. Bu teslimiyet, şu ön bilgiye/tasavvura dayanır: "Beni yaratan ve yaşatan Yüce Allah (cc), beni herkesten çok iyi biliyor ve seviyor. O halde, O’nun bana yaptığı öneriler (hayat ölçüleri, emir ve yasaklar), benim için en hayırlı olandır. Ben kendim için, O’nun benim için seçip-beğendiğine razı ve teslim oldum."

En son ve en mükemmel din, dinimiz İslam’ın tesettüre- örtünmeye, hicaba, karşı cinse bakmaya, namusa-iffete, ahlaka dair emir ve yasakları açık ve net bir biçimde ortadayken bu hayati ölçüleri ne kadar dikkate aldığımızı bir düşünelim? Rabbimiz’in tesettür- örtünme, bakışları kontrol altına alma emrine uymayarak, hem kendimizin dünyasını ve ahiretini berbat ediyoruz, hem kızımızın, oğlumuzun, yeğenimizin, ailemizin hem de genç erkeklerin, genç kadınların yani kocaman insanlık ailesinin gözünü, gönlünü, aklını kısacası dünyasını ve ahiretini hüsrana sürüklüyoruz… Nesiller ve gönüller mahvoluyor…

Rabbimiz’in şu uyarısına dikkatlice kulak verelim:

“Mü'minler arasında ahlâksızlığın ve edepsizliğin yayılmasını isteyenleri,

gerek dünyada ve gerekse ahirette acıklı bir azap beklemektedir.

Allah bilir, oysa siz bilmezsiniz.” (Nur,19)

Kur’an ve sünnet ölçülerinde, Allah'ın emirlerine uygun yaşamaya gayret eden insanlar, şehit kanlarıyla yoğrulmuş güzel vatanımızın ve dünyamızın sokaklarına, caddelerine, parklarına, sahillerine isimleri Ayşe, Fatıma vs. olan müslüman kızlarımızın, hanımlarımızın tesettürsüzlüğü (çıplaklığı veya örtülü çıplaklığı) sebebiyle çıkamaz oldu veya evlerine günah ve göz zinası kiriyle döndüler…Kafamızı iki elimizin arasına alıp n’olur bir düşünelim…Yangın gerçekten büyüktür ve bacayı sarmıştır! Bu yangından babalar, anneler, kardeşler, gençler kısacası hepimiz ama hepimiz sorumluyuz. Ayette şöyle buyurulur: “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (et-Tahrim, 66/6) Rasulullah (sav)’de şöyle buyurmuştur: "Sizin hepiniz birer çobansınız ve hepiniz yönettiğiniz kişilerden sorumlusunuz. Erkek ailesinin çobanıdır ve kıyamet gününde onlardan sorumlu olacaktır." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Hanbel) Evet, hepimiz sorumluyuz…

“Dîl dudak deprenmeden halden anlayan gelsin.” Nolur, kulak verin, bu çağrıya… Biz böyle değildik, sonradan olduk… İnanın, şu acınacak halimizi dert edinip, “İslam’ın emir ve yasakları, hayat ölçüleri bütündür, hepsi önemlidir” ve “Müslüman, Allah’ın emirlerine her şeyiyle teslim olmuş ve her şeyden sorumlu insandır”, bilincini kuşanır ve akl-ı selimle hareket edersek, bu beladan ve tek kelime ile ahlaksızlıktan kendimizi, kızımızı, gelinimizi, oğlumuzu ve tüm insanlığı kurtarabiliriz… İnsanımızın ruhunda bunu başaracak iman, ahlak, azim, aşk ve sorumluluk bilinci mevcut, Allah’ın izniyle… “Gözü olana gün ışımıştır.” Kimseyi ve birbirimizi üzmeden, kırmadan, bağırıp- çağırmadan, güzellikle, tatlı dil ve güzel sözle Rabbimiz’in emrini hatırlayalım ve hatırlatalım… Kur’an’a ve Sünnet’e dönelim. Müslümanca düşünelim ve müslümanca yaşayalım ki müslümanca ölelim… Sesimizi duyan var mı?

Allah (cc) buyuruyor:

“İnsanları Allah'a davet eden, Salih ameller (iyi işler) yapan ve

‘Ben müslümanlardanım’ diyen kimselerden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet,33) Bu derlemeyi bir yürek yangını ve feryat olarak çığlık çığlığa kaleme alıyoruz… Asla şov, şöhret ve çığırtkanlık peşinde değiliz. Ricamız, kitapçığın tamamını okumanız, başka kardeşlerimize de okutmanız ve İslam’ın bütün emirleriyle beraber örtünme- tesettür emrine uyarak, en hayırlı elbise olan takva elbisesi ile örtünmemizdir. Allah Teala buyuruyor: "Ey Ademoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek bir elbise, bir de giyinip süsleneceğiniz elbise indirdik. Takva elbisesi ise, o hepsinden daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerindendir. Ta ki iyice düşünüp öğüt alırsınız!" (Araf Suresi, 26)

Teşekkürler…

Bu vesileyle bizi maddi ve manevi olarak daima motive eden, fedakar insan Dr. Ramazan UÇAR Bey’e, çalışmamızın ortaya çıkmasında her türlü gayreti gösteren Talat BULAT Bey’e, “güldeste”yi oluşturan yazıları çeşitli vesilelerle kaleme alan hocalarımız ve büyüklerimiz; A. Rıza TEMEL, M. Şevket EYGİ, Mevlüt ÖZCAN, Şule Y. ŞENLER, Mustafa İSLAMOĞLU, Mustafa HAŞİM’e, merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır’a, hassaten ömrünü İslam mücadelesine adayan çok kıymetli hocamız Dr. Nedim URHAN’a can-ı gönülden teşekkür ediyor, Rabbimiz’den rahmet niyaz ediyoruz. Buradaki gayemiz bu kıymetli yazılarla, mümin yürekleri buluşturmaktır.

Rabbimiz! Senden hidayet, takva ve iffet istiyoruz, yardım eyle! Bizlere bir daha günahlara dönmeyecek tevbeler, ve güçlü iman, sürekli olan salih ameller ihsan eyle! (Amin)

Ersan BİLGİN
İlahiyatçı


TESETTÜR’E ÇAĞRI

TESETTÜR (ÖRTÜNME), ALLAH’IN EMRİDİR.

“İşittik ve itaat ettik”

İnsan Örtünür.

Allah Teala buyuruyor:

"Ey Ademoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek bir elbise, bir de giyinip süsleneceğiniz elbise yarattık.

Takva elbisesi ise, hepsinden daha hayırlıdır.

Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Ta ki iyice düşünüp, öğüt alırsınız!" (Araf Suresi, 26)



“Mümin erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini,

namuslarını da korumalarını söyle.

Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır.

Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar;

namus ve iffetlerini esirgesinler.

Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.

Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.

Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler.

Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerlerini çekecek tarzda yürümesinler).

Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz." (Nur 30, 31)


Hz. Aişe Annemiz anlatıyor:

“Allah Teala, ilk muhacir kadınlara rahmet etsin, Nur sûresinin örtünme ile ilgili ayeti (yukarıdaki ayet) gelince, erkekleri hanımlarına varıp Allah'ın indirdiği ayetleri okumaya başladılar. Hanımların hepsi (‘işittik ve itaat ettik’ bilinciyle) Allah'ın emrine uyarak, etekliklerini kesip bunlardan baş örtüsü yaptılar ve örtündüler.” (Buhari)

Rabbimiz buyuruyor:

"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için evlerinden dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini (elbiselerini) üstlerine almalarını (giyinmelerini) söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Ahzab, 59)

Rasulullah (as) buyuruyor:

"Kadın, büluğ çağına erince elleri ve yüzü dışında başka yerlerinin başkasına görünmesi helal olmaz" (Ebu Davud, Libas)

“Mü'minler arasında ahlâksızlığın ve edepsizliğin yayılmasını isteyenleri,

gerek dünyada ve gerekse ahirette acıklı bir azap beklemektedir.

Allah bilir, oysa siz bilmezsiniz.” (Nur,19)

Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam buyuruyor:

“Cehennemliklerden görmediğim iki sınıf insan vardır:

(Biri) yanlarında sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunup onlarla insanları döven bir kavim!

(Diğeri) giyinmiş- örtülü çıplak, sallanarak yürümeyi öğreten, kırıtkan, başları Horasan develerinin eğilmiş hörgüçleri gibi bir takım kadınlar!

Bunlar Cennet’e giremeyecekler, onun kokusunu da duyamayacaklar. Halbuki onun kokusu, şu kadar ve şu kadar mesafeden duyulacaktır.” (Müslim, Libas,125)

Yüce Allah celle celeluhu buyuruyor:

- “Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar,

mümin erkekler ve mümin kadınlar,

ibadete devam eden erkekler ve ibadete devam eden kadınlar,

doğru erkekler ve doğru kadınlar,

sabreden erkekler ve sabreden kadınlar,

mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar,

sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar,

oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar,

ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar,

Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya;

işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab, 35)


İSLAM’DA TESETTÜR (Örtünme, Kapanma, Korunma ve Koruma) ve HİKMETLERİ

İslam’da kadının yeri ve önemi, Rabbimiz’in emir ve nehiylerinin bütünü düşünüldüğü ve çok hassas ölçülerde değerlendirmeye tabi tutulduğunda çok büyük ve geniş bir yer tuttuğu görülecektir. Hiç şüphesiz bunun bir çok sebeb ve hikmetleri vardır. Yaratan, yaşatan ve yöneten Allah (cc), yarattığı mahlukatını (insan, hayvan ve tabiattaki tüm varlıkları) en iyi bilendir. Mahlukatı en iyi Rabbimiz bildiği için de, onları korumayı da en iyi bilen ve bu çerçevede emirler gönderen de O’dur.

İnsanlar içinde en hassas yaratılan (peygamberler hariç) hiç şüphesiz erkeklere nazaran kadınlardır. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle:

1. 250 ayet-i kerime yalnız kadınlardan bahsetmektedir. a) Bu ayetlerin 233’ü kadınların hususiyet ve hassasiyetlerinden (özelliklerinden) söz etmektedir. b)17 ayette ise annelikleri ön plana çıkarılmaktadır.
2. Kur’an’da Meryem ve Nisa Sureleri bulunduğu halde erkeklere ait bir surenin bulunmaması dikkat çekicidir.
3. Kur’an’da Ahzab, Nur ve Mücadele Sureleri de ekseriyetle hanımlardan bahsetmektedir.

İşte bu sureler ve ayetlerde işaret edilen özelliklerin içinde en önemlisi hiç şüphesiz kadınların tesettür- örtünme- kapanma ve korunması, aynı zamanda başkalarını da korumaya yardımcı olmasıdır.

Şöyle ki:

1. Tesettür, Kur’an ve Sünnet’e dayalı olarak icma’nın da ittifakı ile farzdır. Dolayısıyla tesettür, iman gereğidir. Tesettürü uygulamayan günaha, inanmayan ise (Allah muhafaza etsin) küfre girer.
2. Tesettür de iki ana hedef vardır:

a) Rabbimiz, yarattığı kadını korumayı ve onun Allah’a kul olduğunu isbat etmesini istemektir.

b) Kadının başkalarının günaha girmesine sebeb olmasını ortadan kaldırmaktır. Diğer bir ifade ile zinaya ve zinaya yaklaştıran ve davet eden şeyleri ortadan kaldırarak kötülüğe engel olmaktır. Tesettür; tabir-i caizse toplumu ahlaksızlığa karşı sigortalamaktadır.

3. İnsanların hatta diğer canlıların karşı cinse olan meyillerinin varlığı inkar edilemez bir gerçektir. Yüce Allah, kadınları bir çok cezbedici özellikleriyle yaratmıştır. Yarattıklarının özelliklerini en iyi Allah Teala bildiği için onları korumak ve korunmaları için bazı emir ve yasaklar koymuştur. Bu da gayet doğaldır, esas üzerinde durulması gereken konu ise bu emir ve yasaklara uymaktır. Bu yaratılanların en başta gelen vazifeleridir. Şunu asla unutmamalı ki; her hak, bir vazife karşılığıdır.

İşte bu prensiplerden hareketle tesettür, Kur’an ayetleriyle emredilmiştir. Bu emirlere uyanlar, imanlarını ve kulluklarını korurlar, müslümanca düşündüklerini ve müslümanca yaşamaya gayret ettiklerini isbat ederler. İmanın tarifinde de görüldüğü gibi; “iman: kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve amelle isbat’tır.”

Tesettür ile ilgili ayetler:

Allah Teala buyuruyor:

- “Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini,

ırzlarını da korumalarını söyle.

Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır.

Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar;

namus ve iffetlerini muhafaza etsinler.

Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.

Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.

Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler.

Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler).

Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz." (Nur 30, 31)


- “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını (Vücutlarını örtmelerini) söyle; bu, onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah, bağışlar ve merhamet eder.” (Ahzab, 59)

- “Kadınlardan hayızdan, evlattan kesilmiş, artık nikaha ümitleri kalmamış (olan ihtiyarlara gelince, gizli) zinet mahallerini erkeklere göstermemeleri şartıyla (dış) rubalarını bırakmalarında onlar için bir günah yoktur. (Bununla beraber bundan da sakınmaları ( ve örtünmeleri) kendileri için daha hayırlıdır. Allah Teala hakkıyla işiten, bilendir.” (Nur, 60)

- “Ey inananlar! Peygamber'in evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilirseniz girin ve yemeği yiyince, dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu haliniz Peygamber'i üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin gönülleriniz de, onların gönülleri de daha temiz kalır. Bundan sonra ne Allah'ın Peygamber'ini üzmeniz ve ne de O'nun eşlerini nikahlamanız asla caiz değildir. Doğrusu bu, Allah katında büyük şeydir.” (Ahzab, 53)

- “ Evlerinizde oturun; eski Cahiliyye'de olduğu gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın; zekatı verin; Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı (ehl-i beyt)! Şüphesiz Allah teala, sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister.” (Ahzab,33)

- “Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab 35)

- “Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin, için fakat israf etmeyin, çünkü Allah, müsrifleri sevmez. Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir? Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir, de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz.” (A’raf 31,32)

- “Ve onlar ki, iffetlerini korurlar.” (Müminun,5) (Ayrıca Nahl 14, Zuhruf 18. ayetlere bakılabilir.)

Ziynet: a) Küpe, bilezik, yüzük, gerdanlık, kına, sürmenin görünmesidir ki bu haramdır.

b) Kadının elbisesi de yerine göre ziynettir. Ancak korunması zor olduğu için dikkat çekmemek şartıyla vücud kabul edilmiştir.

c) Kadınların boy ve yüzü hatta elleri ziynettir, diyen alimlerimiz vardır.

Kadının günaha girmesi ve sebeb olması da ziynet yerlerini göstermesinden kaynaklanmaktadır. Görüldüğü gibi tesettürden maksat; Kadının azalarını göstermemesi ve hatta dikkat çekip belli etmemesidir. Dolayısıyla sebeb olacağı bütün günahlara ve kötülüklere meydan vermemektir.

Yine şu ayette “Takva Elbisesi’”nden ve ‘takva elbisesinin en hayırlı elbise’ olduğundan bahsediliyor.

“Ey insanoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak elbiseler gönderdik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.

Ey İnsanoğulları! Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın (aman soyunup çıplaklaşmayın). Sizin onları görmediğiniz yerlerden şeytan ve taraftarları sizi görürler. Biz şeytanları, inanmayanlara dost kılarız.” (A’raf 26,27) Şeytan, gösterilmemesi gereken yerlerini kendilerine göstermek için onlara (Hz. Adem ve Hz. Havva) vesvese verdi. Bu ayetlerde; şeytan onları aldatınca, gizli kalması gereken yerleri kendilerine açıldığı konu edilmiştir. (Cennet yapraklarından üzerlerine örterek kapandılar.)

“Takva elbisesi, daha hayırlıdır.”

TAKVA ELBİSESİ: Bazı alimlere göre “takva elbisesi”; a) Haya, salih amel, yüzdeki hoş görünüş, tevazu’dur. Yün elbise, harpte giyilen zırh’dır. “Takva Elbisesi”; Allah’tan korkmayı gerektiren her şeydir. b) Takvayı hatırlatan ve takva’nın gereği olan elbise’dir.

İslam’a göre (Bir Müslümanın Uyması Zorunlu) Tesettür ve Örtünmenin Ölçüleri:

1. Elbise, vücudun örtünmesi gereken yerlerini tamamen örtecek, azaları belli etmeyecektir yani avret yerlerini kapatacaktır.

2. Vücud hatlarını belli eden, avret yerlerini örtmeyen, ve örtse de çok dar olup azaları belli eden, çok ince, içerisini gösteren elbiseler, İslam’a göre tesettür değildir.

1. Elbise temiz ve güzel olmalıdır.
2. Elbise helal olmalıdır.. İpek erkeğe haram, kadına helaldir. Kadın da ipekli elbiseyi yabancıya gösterirse bu da haramdır.
3. Elbise çok dar, çok bol, çok kısa ve çok uzun olmamalıdır..
4. Elbise (rengi, şekli, vs.) çok dikkat çekici olmamalıdır.
5. Erkeklere mahsus giyim olmamalıdır,
6. Hristiyan, Yahudi ve putperest kafir kadınların özel elbiselerinden olmamalıdır,

“Kim bir kavme benzerse, o kimse o kavimdendir.”

7. Elbise şan, şöhret ve gösteriş nevinden olmamalı,
8. Etrafa güzel ve çekici koku salmamalıdır.


Tesettür’e (Kadınlara) Dair Hadisler

Konuya dair hadislere geçmeden önce birkaç hususu vurgulamakta fayda olacağını düşünüyoruz. Şöyle ki:

1. Tesettür, hanımları yakından hatta direk ilgilendiren İslam’ın emirlerinden biridir. Bir Müslüman hanımın tesettürü, onun şahsiyetinin ve İslami kimliğinin yegane garantisi ve teminatıdır. Bir beldenin camisi veya minaresi neyi ifade ve isbat ediyorsa tesettür de hanımda onu isbat eder. Bazılarının dediği ve kabul ettiği gibi teferruattan değildir, asıl emirlerden biridir. İnkarı küfürdür.
2. İslam’da bilindiği gibi Medine’de ilk kan ve ilk ihtilat, Yahudilerle tesettürden dolayı olmuştur. Yahudi birinin bir Müslüman hanımın başörtüsüne dokunması üzerine bir sahabi, o yahudiye gereken müdahaleyi yapmıştır. Bu husus İslam Tarihi eserlerinde anlatılır.
3. Hz. Hatice (r.anha) ile Peygamber (sav) arasında geçen şu muhavere tesettürün önemi açısından çok dikkat çekicidir. Hz. Hatice Annemiz, vahiy esnasında Cebrail’i göremiyordu. Bir defasında örfün gereği olarak başında örtüsü vardı. Henüz daha tesettür ayeti inmemişti. Başından örtüyü kaldırdı. Rasulullah (sav)’a, “Cebrail Aleyhisselam, burada mı?” diye sordu. “Yok”, cevabını alınca tekrar başına örtüsünü aldı ve “burada mı?” diye sordu. Hz. Peygamberimiz, cevaben “evet, burada” dedi. Hz. Peygamber (as), niye böyle davrandığının sebebini sorunca, (uyanık ve Allah ile irtibatını hiç kesmemiş, puta tapmamış, Rasulullah’a maddi ve manevi desteğini hep sürdürmüş, ilk müslüman olan) Hz. Hatice Radıyallahu anha; “başım açıkken Melek’in (Cebrail), tesettürsüz yerde durmadığını müşadahe etmek için yaptım, ya Rasulallah” dedi. Bu hal karşısında Efendimiz’in, O’na sevgi ve bağlılığı bir kat daha artmıştı. (Tabakat- İbn-i Sâd )

Tesettüre dair hadislere gelince;

Rasulullah (sav) buyuruyor:

- Hz. Aişe anlatıyor: “Kardeşim Esma (Efendimiz’in baldızı), Peygamber (sav)’in yanına üzerinde ince bir elbise olduğu halde girdi. Hz. Peygamber (sav), “Ya Esma, kadın büluğa erince vücudunun hiçbir yerinin görünmesi uygun değildir, ancak elleri ve yüzü hariç”, buyurdu. (Ebu Davud)

- Aişe Annemiz, şöyle buyurdu: “Allah Teala, ilk muhacir kadınlara rahmetini ihsan etsin. Başörtüsü emri nazil olunca elbiselerinin eteklerini parçaladılar ve onlardan başörtüsü yaptılar.” (Taç, c.3, 316- Ebu Davud, Buhari)

- Şu hadis-i şerif de giyimli, fakat çıplak kadınların dünya ve ahiretteki, sıkıcı hallerini belirtir. "Ümmetimin son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacak, bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Bunları lanetleyin, çünkü onlar lanetlenmişlerdir" Başka bir rivayette; "onlar cennete giremez ve cennetin kokusunu bile bulamazlar" ilavesi vardır. (Müslim, Libas, 125)

- Temîm oğulları kabilesinden bir takım kadınlar Hz. Aişe'yi (ö. 57/676) ziyarete gelmişti. Üstlerinde ince giysiler vardı. Hz. Aişe kendilerine şöyle dedi: "Eğer siz mü'minler iseniz, bunlar inanmış hanımların giysileri değildir. Eğer mü'min değilseniz, o zaman durum değişir." Yine Hz. Aişe'nin huzuruna, ince baş örtülü bir gelin getirilmişti. O, şöyle dedi: "Nur suresine inanan bir kadın bunu örtünmez." (el-Kurtubi)

- Hz. Peygamber buyurdu ki: “Gözler zina eder.” (Buhari, Müslim, Tirmizi) Mecelle-i Adliye’de de şöyle denir: Kadına, İade-i Nazar (tekrar bakmak) ve İdame-i Nazar (devamlı bakmak), haramdır.

- Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem buyuruyor ki;

“Şüphe yok ki bakmak, şeytanın oklarından zehirli bir oktur. O, bu zehiri gözleri vasıtasıyla atar, bakışları yakar. Her kim bu haramlara bakmayı benim azabımdan korktuğu için terk ederse ona, bunun bedeli olarak bir iman veririm ki, onun tadını ve zevkini kalbi de duyar.” (Taberi)

- Hz. Ümmü Seleme anlatıyor: Hz. Peygamber (sav)’in yanında idim. Meymune de vardı. Derken öteden Abdullah b. Ümmü Mektum geldi. Tesettürle emrolunmamızdan sonra idi. Hz. Peygamber (sav), “Ondan gizlenip saklanınız” buyurdu. Biz, “O, ama” dedik. Hz. Peygamber (sav), “Siz ikiniz de kör müsünüz?” buyurdu. (Ebu Davud)

- “Allah Teala, şu mescide gelirken güzel koku sürünen bir kadının namazını, evine dönüpte cünüplükten yıkandığı gibi yıkanmadıkça kabul etmez.” (Ebu Davud)

- “Üç sınıf kimse Cennet’e giremez hatta kokusunu duyamaz. Bunlar:

1. Erkeklere benzeyen kadın,

2. Şarap içmekte ısrar eden,

3. Deyyus ( Hanımını, namusunu korumayan- kıskanmayan kimsedir.” (Buhari, Müslim) Bir başka rivayette “anne babasına asi olan” diye geçmektedir.

- “Sizi kadınların (nikahı düşenlerin) yanına girmekten men ediyorum. Sahabeler, “Hamiv” hakkında ne dersiniz? diye sorunca, Rasulullah (sav) “Hamiv, ölümdür” buyurdu. (Buhari, Müslim) Nevevi (Müslim’in şarihi) Hamiv; Damadın babası hariç bütün akrabalardır, demiştir.

- “Allah Teala, takma saç taşıyana, taşımak isteyene, döğme yaptırana, o işi yapana lanet etsin.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)

- Ebu Musa, Rasulullah (sav)’tan şöyle duyduğunu rivayet ediyor: “Bir kadın, koku sürünerek bir topluluğun içinden geçerse ve kokusunu orada bulunanlar hissederse şöyle şöyle yapmış olur. (Zina etmiş olur.)” (Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mace, Nesai)

Sonuç itibariyle mümin bir kimsenin hayata ve herşeye bakışı, yaşayış ve uygulaması şu ayetteki gibi olmalıdır:

- “Allah Teala ve Resûlü (sav) bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab,36)

Tesettür;

- Kadının sömürülmesini hatta bir meta-mal gibi pazarlanmasını,

- Ortak mal gibi kullanılmasını önler.

- Kadının zamanın fitnelerine düşmeden korunarak topluma katılmasını sağlayan bir yoldur.

- Kadının alabildiğine sömürüldüğü bir tüketim malına dönüştüğü şu zaman diliminde, kadına çıkış yolunu gösteren ve onu huzurlu kılacak zamanın modern anlayışları değil İslam’ın anlayış ve uygulamasıdır.

- Tesettür iffetin, hayanın ve ailenin hatta cemiyetin teminatıdır.

Dr. Nedim URHAN


ALLAH’A TESLİMİYET ve İFFET

Allah (cc), önce erkeklere, sonra da kadınlara harama bakmamayı, namus ve ırzlarını korumayı emretmektedir. (bk. Nur 30,31)

Örtü engelini aşan bakışlar noktasında Hz. Peygamber sahabelerini uyarmıştır:

“Ey Ali, birbiri ardınca bakma. Birinci bakışın (tanımak için) zararı yoktur, ama ikinci bakıştan sonra zararlıdır (yasaktır).”

İslam, bakışları kontrol altına alıyor. Hz. Peygamber aleyhisselam, “Gözün zinası bakıştır; dilin zinası sözdür; elin zinası dokunmaktır; ayağın zinası, nefsimizin doğrultusunda yürümektir.” buyurarak, müslüman olmanın kendini kontrol edebilmek ve bir içsel bütünlük olduğunu ortaya koymaktadır. Bu da Kur’an ve sünnetin tanımladığı bir imani düzeyle, bir imani değişimle gerçekleşir.”

“Tesettür, kadını koruma, yüceltme ve ona toplumda saygın bir yer kazandırma çabasının bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Utanma ve örtünme, canlılar içinde sadece insana has bir özelliktir. İnsan örtünür. Çıplaklık (Allah’ın emrettiği şekilde örtünmeme) her dönemde vicdan ve sağduyu tarafından arsızlık ve hayasızlık olarak görülmüştür. İmanlı, temiz kadınların, kirli bakışlardan gizli inciler gibi korunmuş kalmalarına en uygun olan tedbir tesettürdür.

İslam bilginlerinde ortak görüş, kadınların el, yüz ve ayak hariç örtünmeleri gerektiğidir. Ancak örtünmenin renk, üslup ve şeklinin (tesettür sınırları içinde kalmak şartıyla) toplumların gelenek, zevk ve imkanları ile bağlantılı olacağı, bu sebeple de bölge ve devirlere göre farklılık gösterebileceği açıktır.”

TESETTÜR’DE HASSASİYET

“…Zinetlerini teşhir etmesinler...” (Nur,31)

Zinetleri (taç küpe, gerdanlık, bilezik ve benzeri takılar, sürme, kına ve benzerleri ve elbise süsleri gibi şeyler) açmak bile yasaklanmış olunca, bunların bulunduğu vücudu açmak öncelikle yasaklanmış olur. Yani vücutlarını açmak şöyle dursun, üzerlerindeki zinetleri bile açmasınlar.

Ayette buyuruluyor ki; “Baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını, göğüslerini açık tutmayıp bu şekilde sımsıkı örtünsünler ve o halde bu emri yerine getirebilecek baş örtüsü kullansınlar.”

Tefsircilerin nakline göre İslam öncesi, cahiliye kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz, değillerdi. Fakat yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açığa çıkardı, zinetleri görünürdü. Demek ki, son zamanlarda asrîlik sayılan açık saçıklık böyle eski bir cahiliye âdeti idi. İslâm böyle açıklığı-tesettürsüzlüğü yasaklayıp baş örtülerinin yakalar üzerine örtülmesini emir ile tesettürü farz kılmıştır.

Buyuruluyor ki: “Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar, yani baştan ayağa örtündükten sonra yürürken de edeb ve vakar ile yürüsünler. Örtüp gizledikleri sunî veya doğal ziynetler bilinsin diye, bacak oynatıp ayak çalmasınlar, çapkın yürüyüşle dikkat çekmesinler; çünkü erkekleri tahrik eder, şüphe uyandırırlar.”

Fakat unutulmaması gerekir ki, kadının bu konuda başarısı daha önce erkeklerin iffeti ve görevlerine dikkati ve toplumda olanların gayreti ve özeni ile mütenasip, bunlar da Allah'ın yardımı ile ayakta durabilir. Onun için bu noktada Resulullah (s.a.v) den bütün müslümanlara hitap ve erkekleri zikredip kadınları da içine alacak bir şekilde buyuruluyor ki:

“Ve ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” Demek ki bozuk bir toplulukta kurtuluş ümid olunmaz, toplumun bozukluğu da kadınlardan önce erkeklerin kusur ve hatalarındandır. Bundan dolayı başta erkekler olmak üzere erkek kadın, bütün müminler imana yaramayan ve cahiliyyet izleri olan (tesettürsüzlük gibi) kusur ve hatalarından tevbe ile Allah'a dönüp Allah'ın yardımına sığınıp emirlerine özen ve dikkat göstermelidirler ki, topluca kurtuluşa erebilsinler…

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır

Hak Dini Kur’an Dili

ÖRTÜNMEK, FITRÎDİR

Tesettüre dair ayetlerden çıkarılacak önemli bir ders de, örtünme olayının fıtri (doğal, insana en yakışır) bir olay olmasıdır. Hz. Adem ve eşinin, çıplak kalır kalmaz herhangi bir dış etki olmadan, gayrı iradi olarak üstlerini yapraklarla örtmeye çalışmaları, fıtratın tezahüründen başka bir şey değildir.

“Yusuf dedi ki: “Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara eğilim gösterir, cahillerden olurum. Böylece Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli-düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü o, işitendir, bilendir.” (Yusuf 33-34)

Hz. Yusuf, kadının (zinaya davet eden) ısrarı ve baskısı karşısında iradesinin çözülebileceğinden endişe ederek hapse girmeyi tercih etmiştir ve de girmiştir.

Bugün, Hz. Yusuf’un içinde bulunduğu şartlardan çok daha kötü şartlar, insanların iradesi üzerine etki etmektedir. İnsanlar, özellikle kadınlar kozmetik sanayinin, moda sektörünün ve pazarlama sektörünün adeta kölesi durumuna getirilmişlerdir. Kadın bir pazarlama, bir tüketim aracı gibi düşünülmektedir. Kadın, sadece ürünlerin teşhiri için karşısındakileri “aşırı uyarmakla” görevli bir beden, bir ciltten ibaret görülmektedir. Böylece her geçen gün kadın daha da açıklığa itilmekte, karşı cinsi tahrik edebildiği, uyarabildiği oranda itibar görmektedir. Bu da kadının köleleşmesinden başka bir şey değildir.

Elbetteki bu köleleştirme hareketine başta kadınlar olmak üzere toplum tepki koyacaktır. Elbetteki bu psikolojik tacize karşı kadınlar, örtüneceklerdir. Seks, şiddet, uyuşturucu ve yolsuzluğun yaygınlaştığı bir ortamda insanların kendilerini korumak için çareler araması kaçınılmazdır. Tüm dünyadaki bu dört ‘baş belasına’ karşı insanların fıtrata, dine yönelmeleri tesadüfi değildir. Şartlar ağırlaştıkça dine yönelme daha da hızlanacaktır. Kadınların güvenlik kuşağı olarak örtüye sahip çıkmaları kaçınılmazdır. Bu fıtrattan gelen kendini korumaya ilişkin bir tepkidir. Bunu göz önüne almayan toplumsal mühendislik çalışmaları hüsranla sonuçlanacaktır.

Muharrem BALCI

KADIN VE TESETTÜR

Ne zaman Fethi Paşa Korusu’na gitsem, başörtülü genç kızlar, yanlarındaki yeni yetme oğlanlarla laubali biçimde fingirdeşiyorlar. Bakıyorum, karşımdan bir bayan geliyor. O da ne? Başını örtmüş, gerisi açıkta. Gülmek geliyor içimden, fakat üzüntü ağır basıyor. Şu başörtüsü işi böylesine sulandırılmamalıydı. Bir şey maksadından soyutlanarak algılanırsa olacağı budur…

Önce mütearifeler:

1. Din insan içindir.

2. Dolayısıyla, tüm dini emir ve yasaklar Allah’ın değil, insanın yararı içindir.

3. İşte bu yüzden, tüm dini emir ve yasaklar uygulanırken, onu uygulayan insanın bundan elde ettiği çıkarı iyi bilmesi gerekir. Bu çıkarı bilerek emre uymak, insanı “tatmin eder” ve imanı “sorumluluk bilincine” dönüştürür.

4. Bunun için de ilahi mesajı ve buyrukları maksadını gözeterek okumak şarttır. Çünkü Allah teala, amaçsız düzenleme yapmaz, hikmetsiz iş buyurmaz.

Peki, tesettür emrinin maksadı nedir?

Bu sorunun cevabını verebilmek için tesettürü emreden ayet olan Ahzab 59. ayetin devamındaki “onların tanınmaları için en uygun olun budur” ibaresi üzerinde yoğunlaşmak şart. Burada altı çizilen kadın kimliğinin, hicab yönü ilk saldırıya uğrayan noktadır.

Aslında “hicab” sorunun anahtar kavramı. Hicab’ı “baş örtüsüne” indirgemek yanlış bir kere. Bizde böyle bir şey var. Hatta hicabı baş değil beden örtüsüne indirgemek. Kur’an’ın yaklaşımına kıyasla yanlış bir anlamadır. Çünkü Kur’an, takva örtüsünü ön plana çıkarıyor. “Takva elbisesi, işte budur en önemlisi!” (7,26) Yani, bedenin tesettürü takva örtüsünden, yüreğin ve zihnin tesettüründen ayrı değerlendirilmemelidir.

Öncelikle, Kur’an’ın böyle bir bütüncül bakış açısı olduğunu görmekteyiz. Bedenin tesettürünü, zihnin ve kalbin tesettüründen ayrı düşündüğümüz zaman Kur’an’ın bütüncül bakış açısını parçalamış oluruz. Ahzab 59’da geçen ‘li yu’rafne’ (tanınmaları için), bu tek kelime, Arap dilinde, kendi içinde tamamlanmış bir cümledir. Bu tanınmaları için bir gerekçedir. Yani ‘Bu emri niçin verdin, Ya Rabbi?’ diyene bir cevaptır. Cevapta iki gerekçe var, iffetli olarak kalmaları ve tanınmaları için. Ama asıl vurgu yapılması gereken kavram, bu ‘tanınmak’ kavramıdır, “li yu’rafne.”

Bu kavramın kök kelimesi ‘arafe’dir. ‘Arafe’ anlam alanı ile düşündüğümüzde “maruf, arif, tarif, marifet” kavramları karşımıza çıkar. Bu hem bir bilince tekabül eder, hem de bir kimliğe tekabül eder. Dolayısıyla buradaki tanınmak sıradan bir “görünce ayrımsamak, fark etmek” değildir. Buradaki tanınmak, çok daha derin ve kendi bağlamı içerisinde sıradan basit bir ayrımsama, ayırdetmeden öte bir kimlik, bir kişilik, bir bilinç, bir şahsiyet vurgusudur.

Dolayısıyla bu ayet ve tesettürle ilgili diğer ayetlerdeki örtünme emrinin temelini kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek teşkil eder. Kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için tanınmak anlamı sıkıştırılmış (zipli) bir ifadedir, “li yu’rafne” ibaresini açarak anlamaya çalışırsak, bu tamamen “kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek” anlamına gelir.

Bu, tarihte kadına yapılmış en büyük ikramdır. İnsanların önüne çıkaracak bir erdemi, bir kimliği, bir kişiliği bulunmayan bir kadın ille de fark edilmek istiyorsa, insanlara “dişiliğini” gösterecektir; kişiliği yerine dişiliğini. Yani tesettürü emreden Kur’an’ın kadına verdiği açık mesaj şudur: Dişiliğinizle kendinizi görünür kılmak yerine kişiliğinizle/şahsiyetinizle erkek egemen dünyada hak ettiğiniz saygın yeri alın. Onun için tesettür, kadının insan kimliğini, teninin önüne koymak demektir.

Tesettür emri, ancak bu yaklaşımla doğru anlaşılabilir. Tesettüre karşı çıkanlar, bilerek veya bilmeyerek kadını kimliksiz ve kişiliksiz yapmak isteyenler, onun teninden haksız kazanç sağlamak isteyen, onu metalaştıran, onu hep edilgen ve zevkine hitap eden bir nesne olarak görmek isteyenlerdir.

Neden böyle isterler? Dikkat ederseniz, kadını kimliksiz ve kişiliksiz görmek isteyenlerin hemen hemen tamamına yakını nefsine kul olmuş, erkeklerdir. Neden? Çünkü kimliksiz bir kadının bedenini, estetiğini daha çabuk istismar edebilirler, örseleyebilirler, ondan yararlanabilirler. O sebeple kadının örtüsüne yönelik her düşmanlık, farkında olunsun ya da olunmasın, aslında kadının bedenini istismara açmak isteğinden başka bir şey değildir.

Sonuç: (Birilerinin istediği) Modern kadın, dişiliği erkekler tarafından tepe tepe sömürülmek amacıyla kişiliği yok edilen kadındır. Eğer Müslüman kadın, tesettürü kişiliğin öne çıkarılması için dişiliğin örtülmesi olarak görmeyip, onu dişiliğini öne çıkarmanın bir aracı kılıyorsa, o tesettür, tesettür değildir.

Ona “örtülü çıplak” derler.

Siz kendi değerlerinizi dalgaya alıyorsanız, sizi kim ciddiye alır?

Mustafa İSLAMOĞLU

GİYİNİK ÇIPLAKLAR !

Bir gün Rasulullah (sav), yanındakilere şöyle buyurdu: “Bazı kadınlar var ki, ben onları görmedim. Onlar, giyiniktirler ama çıplaktırlar. Onlar günaha meylederler ve başkalarını da (tahrik ederek) günaha meylettirirler. Onların başları deve hörgücü gibidir. İşte bu kadınlar, Cennet’in kokusunu alamazlar.”

Ne demek “giyinik çıplaklar”? Hayal mi, senaryo mu, masal mı? Hayır, “giyinik çıplaklar” hayatın içinden bir şeyler.

“olacak şey değil!” diyerek tepki göstermemiz ve ‘onlar bilmiyorlar’ yaklaşımıyla çözüm üretmemiz gerekirken kabullendiğimiz, hiç tepki göstermediğimiz en olmayacak şeylerden biri… “giyinik- örtülü çıplaklar”

Çözüm mü, çıkış yolu mu arıyorsunuz? Çözüm; toplumsal akıntıya kapılmamamız, moda vs. şeylerine kulak asmamamız, Allah Teala’nın ipine erkek- kadın, tüm müslümanların sımsıkı sarılmamız, bize hayat ve mutluluk veren emirlere ‘işittik ve itaat ettik’ bilinciyle iman etmemiz, benimseyip yaşamamız ve yaşatmaya gayret etmemizdir.

Unutmayalım ki; “Utanma duygusu doğuştan gelen bir değerdir.

Hayasızlık ise sonradan kazanılan (!) bir alışkanlık…

Hayasızlığın kaybettirdiği ilk şey de masumiyettir…”

Müslüman Sosyete(!)

Birtakım kadınlar, sadece başlarını örtmekle İslâmî ölçülere göre örtünmüş olduklarını sanıyorlar. Tesettür sadece başını bir bez parçasıyla örtmekten ibaret değildir.

Birkaç yıldan beri bir kısım başları kapalı hanımlar, İslâm dinine ve ahlâkına yakışmayan davranışlar sergiliyorlar. Herkesi suçlamıyorum, “Bir kısım kadınlar...” diyorum. Bu gibilerin sergiledikleri uygunsuz ve yakışıksız haller hakkında örnekler vermek istiyorum:

(1) Çok aşırı ve istisna bir hadise ama yine de üzerinde durmak gerekiyor. Başı kapalı, göbeği açık kız bile görüldü, Hürriyet gazetesi resmini bastı. Akıl almaz bir şey. Binde bir de olsa, bir Müslüman kız nasıl böyle giyinebilir?

(2) Tesettür; örtünmek, saklanmak, gizlenmek, kapanmak mânâsına gelir. Binaenaleyh nâmahrem (yabancı) erkeklerin dikkatlerini çeken, cinsel arzularını tahrik eden, bakmalarına sebebiyet veren birtakım cırtlak renkli, dar elbiseler tesettürün gayesine tamamen zıttır. Öyle hanımlar görüyoruz ki, vücutlarının hatlarını dışa vuran daracık elbiselere bürünmüşler, başlarına bir eşarp sarmışlar ve sokaklarda, meydanlarda, çarşılarda, pazarlarda salına salına, kırıta kırıta, bin işve ile yürüyorlar. Ne kadar yakışıksız bir manzara...

(3) Renk kültürü diye bir şey vardır. Tesettürlü bir İslâm hanımı gökkuşağı gibi rengârenk başörtülere, elbiselere bürünemez. Tesettür kıyafetinin renkleri sade olmalıdır, mat olmalıdır, göz çekmemelidir. Birtakım tesettür firmaları son birkaç yıl içinde pembe rengi ön plana çıkarttılar. Pembenin de tonları vardır, soluk pembe olsa fazla dikkati çekmez. Lakin para kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen bir takım tesettür konfeksiyoncuları, pembenin en cırtlağını, en çirkinini moda haline getirdiler. Bunların kurbanı olan bazı başı örtülü hanımları görünce Rio karnavalını hatırlıyorum. Efendiler, hanımlar!.. Ayıptır, lütfen kendinize geliniz.

Laiklerin ve çağdaşların türban dedikleri başörtüsü, İslâm Şeriatının öngördüğü tesettür kıyafeti değildir. Tesettürün, şer’î bakımından iki veçhesi vardır:

A. Vücudunu bol bir elbise veya çarşaf ile örtecek, dikkat çekmeyecek.

B. Nâmahrem erkeklerle görüşmeyecek.

İkinci madde (Namahrem erkeklerle görüşmeme) bu devirde artık (ne yazıkki) uygulanmıyor. Bari birinci maddeyi Şeriatın istediği şekilde uygulayalım.

Müslüman bir hanım, bu devirde doktorluk, eczacılık, hemşirelik, öğretmenlik, gazetecilik ve daha bir sürü iş yapabilir. Ancak her hal ü kârda başını (ve bedenini) örtmeli ve çok sade şekilde giyinmelidir.

Birtakım cahil kadın ve kızların saçlarını deve hörgücü şeklinde topuz yapmaları İslâm dininin hoş görmediği bir şeydir. Peygamber Aleyhisselâm saçlarını deve hörgücü gibi yapıp örtünen kadınlar için “Onlar cennetin kokusunu alamayacaklardır...” buyurmuşlardır. Böylesine ağır bir Peygamber tehdidi varken nasıl oluyor da birtakım İslâm kadınları saçlarına böyle bir şekil verebiliyorlar? Bu hanımları birtakım hocalar niçin uyarmıyor?

On dört senedir Millî Gazete’de günlük yazılar kaleme alıyorum, kaç defa giyim kuşam, kılık kıyafet, başörtüsü, erkeklerin namaz takkeleri hakkında ciddi müesseseler, vakıflar, enstitüler kurulmasını, tetkikler yapılmasını, uzmanlar yetiştirilmesini teklif ettim, bu tekliflerim maalesef hiçbir ilgi görmedi.

İslâmî kesimdeki son rezaletlerden biri de “Tesettürlü Müslüman sosyete” kepazeliğidir. Sosyete, Batı medeniyetine mahsus bir şeydir. Orada kadın erkek arasında kaç göç yoktur, orada bir erkek, dekolte kıyafetli karısının yabancı bir erkeğin kollarında dans etmesine izin verir, orada yine kadın erkek karışık fısk ve fücur alemleri tertip edilir. İslâm dini ve ahlâkı böyle şeyleri kabul etmez.

Şu sosyetik tesettürlülere bakınız. Başlarını kapatmışlar, rengârenk kıyafetlere bürünmüşler ve sonra diledikleri gibi yaşıyorlar. Bir Müslüman “dilediği gibi” yaşayabilir mi? İslâm dini birtakım ölçüler koymuştur, sınırlar çizmiştir, bunlara mutlaka uyulması gerekir.

Kapalı bir İslâm hanımı yabancı erkeklerle el sıkışabilir mi?

Tesettürlü bir Müslüman kadının yapabileceği işler vardır, yapamayacağı meslekler vardır… Memleketimiz yıllardan beri çok ağır bir iktisadî kriz içinde çırpınıyor. IMF’nin pençesine düştük; borç, faiz, işsizlik, sefalet bataklıklarında çırpınıyoruz. Milyonlarca vatandaş aç,sefil, perişan. Çöplüklerden ekmek toplayanlar var, üç ayda verilen 155 YTL ile geçinmeye çalışan kimsesiz, bîçare, bîkes ihtiyarlar var.

Bana inanmıyorsanız fakir mahallelerin muhtarlarına sorunuz, mesela Eminönü ilçesinde Küçük Ayasofya Mahallesi muhtarına gidiniz, bilgi alınız, sefalet diz boyu. Belediye bu gibi fakirler için yemek pişirip dağıtıyor. Üç torunuyla ortada kalmış ihtiyar bir kadın her gün öğleleri gidiyor, bu Belediye yemeğinden alıyor, evde bunları ısıtacak gaz tüpü yok... Sonra birtakım tuzu kuru (kupkuru) tesettürlü sosyetik Müslüman hanımlar beş yıldızlı otellerde toplantılar, çaylar, partiler düzenliyorlar. Maaşallah hepsi limuzinlerle, cehennemî lüks ciplerle geziyor. Bu kadınlar kendilerini, ekmek diye bağıran açlar için “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler...” diyen kraliçe mi zannediyorlar?

Çok zengin de olsa, kocası çok yüksek bir makamda da bulunsa Müslüman kadın sorumsuzca yaşayamaz.

Ülkede bunca aç ve sefil varken beş yıldızlı otellerde fink atmak bir Müslümana yakışır mı?

Sormuşlar:

- Efendim, niçin bu lüks ve pahalı beş yıldızlı otellerde kalıyorsunuz?

- Bunun ıstırabını ben de çekiyorum. Ne çare ki ülkemizde altı ve yedi yıldızlı oteller yok!

Basra Körfezi (Haliç) ülkelerinden birinde yedi yıldızlı bir otel varmış, dünyanın en lüks oteliymiş. Bizim Müslüman sosyete böyle otellerin hasretini çekiyor.

Zengin, yüksek tabaka Müslüman tesettürlüler var güçleriyle hayır, hasenat, kültür, sanat, fakirlere yardım gibi iyi, doğru, meşru sahalarda çalışmalı ve hizmet vermelidir. Onları fakir mahallelerde, çaresizlere, düşkünlere, sefalet çekenlere yardım ederken görmek istiyoruz.

“Bizim paramız var, istediğimiz gibi giyiniriz...” Ne kadar aptalca, şeytanca, beyinsizce bir düşünce... İslâm dini lüksü, israfı, gösterişi, saçıp savurmayı, gururu, kibri yasak ediyor. Zina yapmak, şarap içmek, faiz yemek, adam öldürmek nasıl haramsa, büyük günahsa israf da böyledir. Nasıl rakı içmekten tiksiniyorlarsa, israftan da o şekilde iğrenmeleri, kaçınmaları, uzak durmaları gerekir.

Kendilerine Müslüman sosyete denilen akılsızlar güruhu Batılıları örnek alıyorlar. Peygamber (sav) ne buyuruyor?.. “Bir topluma benzeyen onlardan olur” diyor. Müslüman kadınlar için örnek ve model Peygamberin zevceleri, Ehl-i Beyti, Asr-ı Saadetteki Müslüman hanımlar, daha sonraki asırlarda yaşamış büyük ve hayırlı İslâm kadınlarıdır. Başka medeniyetlerin, hele bozuk Batı medeniyetinin kadınları tesettürlü hanımlara örnek olamaz.

Bu gibi konularda keskin hükümler vermek, kesici konuşmak gerekir.

* İslâm’da sosyete olmaz... Müslüman kadınlar “İslâmî bir sosyete” teşkil edemezler. Bunlar bozuk ve sapık davranışlardır.

* Başımı örterim ve sonra her haltı yerim... Bu da olmaz. Müslümansan Müslümanlığını bil; Şeriat, fıkıh, ahlâk-ı İslâmiye kitaplarındaki hüküm, ölçü ve sınırları hayata uygula.

Peygamber Efendimize sormuşlar: “Din nedir?”, “Din, Nasihattir” demiş. Aynı soruyu tekrarlamışlar, yine “Nasihattir” demiş. Üçüncü defa sormuşlar, yine aynı cevabı vermiş… Peki bugün Müslümanlara mutlaka nasihat etmesi gereken kimseler niçin susuyorlar?

Allı zilli, cırtlak pembeli, yırtmaç etekli, dar elbiseli, işveli birtakım tesettürlü kadınlara kim nasihat edecektir?

Mehmet Şevket Eygi

KADIN- ERKEK İHTİLATI ( KARIŞIK YAŞANTI…)

Erkekle kadının aynı yer ve zamanda birlikte ve karışık olarak bulunmasına "ihtilat" denir. Bu terim daha çok yabancı erkekle kadınların erkekli-kadınlı karışık eğitim görmesi; iş yerinde birlikte çalışması; nişan, düğün ve benzeri kutlamalarda ve ev ziyaretlerinde karışık oturmasını içerir.

İslam'da ihtilat konusunda düzenleme yapılırken "fitne korkusu" önemli bir etken olmuştur. İslam, erkeklerin kendi aralarında, kadınların da kendi aralarında olmak üzere eğitim, ibadet, vb. gayeler için toplanmaları esasını getirmiştir. Bununla birlikte müslüman kadınlar, Asr-ı Saadetten beri uygun zaman ve zeminde bir çok alanda önemli hizmetler ifa etmişlerdir. Ancak bütün bunlar İslami ölçü, edep, vakar ve haya sınırları içinde olmuş, ihtilata, yalnızlığa, muhabbete, şakalaşmaya ve tenha yerlerde baş başa kalmağa fırsat verilmemiştir.

Mü'min bir kimsenin; okul, hastane, fabrika, alış-veriş vb. yerlerde eğitim, iş veya meslek gereği yabancı erkeklerle zaruret gereği karşılaşma ve görüşmesi durumunda aşağıdaki esaslara dikkat etmesi beklenir:

-Erkek ve kadının zaruri bir ihtiyaç sebebiyle konuşma ve birbirine muhatap olma durumunda bakışlarını kontrol altında tutmaları gerekir. (bk. Nur, 30-31)

- Kadınla erkeğin musafaha yapması, tokalaşması vs. caiz değildir. Peygamberimiz’in de uygulamaları bu yöndedir.

- Kadının el ve yüz dışında bütün bedenini, altını göstermeyen ve vücut hatlarını ortaya çıkarmayan bir giysi ile örtmesi gerekir. Örtü, kötü niyetli erkeklerin bakışlarına ve sarkıntılık etmelerine karşı onları korur.

- Mü'min bir kadın, yabancı erkekle konuşmasında ölçülü olmalı ve ihtiyaç kadar konuşmalıdır.

- Kadının, yürüyüşünde ölçülü olması gerekir. Salınarak, kırıtarak ve yüksek topuklu ayakkabı ile topukları yere vura vura ses çıkartarak dikkat çekici bir şekilde yürümek mü'minin vakarı ve hayası ile bağdaşmaz. (bk. Nur,30-31)

- Yabancı bir erkekle, kimsenin olmadığı yerlerde başbaşa bulunmamak gerekir. Bu durum yasaklanmış ve böyle bir yerde üçüncü kişinin şeytan olduğuna dikkat çekilmiştir. (bk. Buharî, Nikah, 111,112)

- Özellikle, kocanın hısımlarından bir erkekle, kimsenin olmadığı yerde baş başa kalmanın daha tehlikeli olduğu Allah’ın Elçisi (sav) tarafından şöyle belirtilmiştir: "Kadınların yanına girmekten sakınınız! dediler: Ey Allah'ın elçisi! Kayın birader hakkında ne buyurursunuz? Şöyle buyurdular: “Kayın birader ölümdür. Yani bu bir helak nedenidir.” (bk. Buharî, Nikah, III) Çünkü bir cinsel macera meydana geldiği takdirde, bu tarafları ölüme kadar götürür ve hısımlık yerine düşmanlıklar geçer.

Sonuç olarak mü'min kadınlar nişan, düğün, bayram vb. kutlamaları veya ev ziyaretlerini yahut diğer sosyal faaliyetleri kendi hem cinsleriyle oluşturacakları topluluklar içinde yapmayı şiar edinmelidir. Kadın evinin dışındaki eğitim, iş, meslek, ibadet vb. faaliyetlerde ya bir mahremi ile birlikte bulunur ya da güvenilir kadın toplulukları içinde yerini alır.

NAMUS ANLAYIŞINIZ BELLİ Mİ?

Kadın niçin soyulmak istenir? Kimler soyar kadınları? Hangi gerekçe ile soyunur ve soyundurulur kadınlar? Bu soruların cevabını topluma duyurmak lazım. Neden böyledir?

Ülkemizde kadınların bir bölümünün çırılçıplak denecek kadar açık olduğu herkesin malumudur. Bunlara kendilerini giyinik kabul eden çıplakları (giyinik çıplaklar) da ilâve edecek olursak durumun vahameti çok net anlaşılacaktır. “Kimdir bu giyinik çıplaklar?” diyebilirsiniz.

Bunlar Peygamber (SAV) Efendimiz’in işaret buyurduğu bedbahtlardır. Sırtlarında, bağırlarında esvap (elbise) vardır.Fakat bu esvaplar vücuda öylesine yapışıktır ki, bütün beden ortaya biraz da câzibelendirilerek çıkarılmış olup dikkat çekici hale getirilmiştir. Sokaklarda başları kapalı, vücutları açık kadınlar/bayanlar önemli yekun teşkil ediyor. Maalesef böyleleri toplumda iltifatlarla taltif ediliyorlar. Mütesettir hanımların alınmadığı, hor ve hakir görüldüğü, cüzzamlı muamelesi gördüğü yerlere bu bayanlar taltifle kabul edilmektedirler.

Bir bayan göbeğini neden açmak ihtiyacını hisseder? Sırtın açılması hangi gayeye matuftur? Bacaklar niçin umumun göz zevkine terkedilir? Bir kadın bedenini neden bu derece beğeniye sunar? Açıklık-saçıklık medenilikle mi ilintilendirilmek istenir? Bu anlamda hayvanların çıplaklık açısından insanlarla mukayesesi medeniyet yarışı kabul edilebilir mi? Bütün bu sorulara ilâveten namus anlayışının tarifi anlaşılır anlamda nasıl yapılır? Sınır tanımaz çıplaklık, namus anlayışıyla bağdaştırılabilir mi?

Bütün bu sorulara sizin cevabınız nedir?

Mevlüt Özcan

İFFET, İNSANIN SÜSÜDÜR.

Dinimiz İslam, kadın erkek herkese iffetli olmayı emreder. İffet; Bütün aykırılıklardan uzak durmaktır; cinsel arzu ve isteklerin meşru ölçüler dâhilinde karşılanmasıdır. İffet; insanı olgunlaştıran bir zinettir. İffet, insanın nãmus anlayışının ibresidir.

Nâmus ve şerefli yaşamanın yolu iffetli olmakla mümkündür. İffetli olmayanın nâmuslu olması mümkün müdür? İffetli olmayan haramlara bulaşmadan yaşayamaz. İffetli insan her türlü çirkinlikten kendisini korumuş ve kurtarmış olur. İffet, utanmanın bir başka çehresidir. İffetsiz insan utanma duygusundan mahrum olmuştur. Utanmayan insan, her türlü rezaleti çekinmeden yapar. Utanmayandan her türlü musibet beklenir.

Sokaklarımızı, caddelerimizi, meydanlarımızı, hatta meskenlerimize varıncaya kadar her yerimizi müstehcenlik/iffetsizlik kaplamıştır. İnsandaki ölçüsüzlük iffetsizliğin neticesidir. Bir insan sınır tanımaz çıplaklığa mübtelâ oldu mu iffetsizlik çamuruna saplanmış olur. Toplumda böylesine manzaralar oluştuktan itibaren kötülüklerin, bereketsizliklerin, insani ilişkilerin varlığından eser kalmaz. Evlerde dirlik düzensizlik, kazançlarda bereketsizlik, insanlarda mürüvvetsizlik, bulunulan ortamlarda güvensizlik ve itimatsızlık alır başını gider. Bu hâllerin vukuu helâkin başladığının habercisi olur.

Fiili zinaya götüren sebeplerin başında bakmak, sonra dokunmak daha sonra da diğer sebepler gelir. Elin dokunması ne ise gözün bakması da odur. İffetsiz birisi bir şiirinde “Seni gözlerimle iğfal ettim” diyor baktığı kadına. Bakmayı ve baktırmayı kimse hafife almasın. Bundan dolayı Cenab-ı Hakk Kur’ân’da Nur suresi 30-31. ayetlerde:

“(Ya Muhammed!) Mü’min erkeklere ve kadınlara söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını, iffetlerini korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphesiz Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır…”

Bu âyet, çıplaklığı meşrep hâline getirenlerin “Adam sende, bakarsa baksın, bakmakla beni yemiş mi olacak?” diyenlere olayın yemeden de öteye felâketlerin oluşturacağını haber veriyor.

İffet ve namus, şeref kirlenmesi sadece kadınları değil her iki cins için de söz konusudur. Erkek de kadın da iffet konusunda aynıdır. Kadın yaparsa iffetsiz/namussuz erkek yaparsa gözü açık telakkisi ehl-i küfrün anlayışıdır. Müslüman için iffet/namus konusunda ayrım yoktur.

Hidayete ermek, takva elbisesi giymek ve iffetli/namuslu, şerefli olmak herkesin vazifesidir. İffet/namus bir taçtır; bu tâcı başımızdan asla indirmeyelim. Bu tâcı başlarından indirenler başı eğik kalmaya mahkum olurlar.

ŞÛLE YÜKSEL ŞENLER: “TESETTÜR GİZLENMEKTİR”

(1967’lerde fırtına gibi girdi Türkiye’nin gündemine. Gazete yazıları ve konferanslarıyla Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Bütün hanımlar akın akın tesettüre giriyorlardı... Huzur Sokağı isimli eserin yazarı, tarihin semasında parlayan, fedakarlık ve sorumluluk bilincine sahip bir şahsiyet: Şule Yüksel Şenler Hanımefendi…)

“Kadın örtündükçe, evinin hanımı oldukça, evlatlarını güzel yetiştirdikçe cemiyetler yükselir.”

Büyüklerin bir lafı vardır: “Girdim ilim meclisine, eyledim talep. Dediler ki illa edep, illa edep”. Maalesef günümüzde kaybettiğimiz değerlerden biri. Allah Teala, hepimize tevazuyu ve O’nun rızasına uygun ihlası nasip etsin inşaallah… Ne olur, başaklar gibi boynumuzu büksek de, tevazu içinde ama kafire ve zulme karşı başımızı dimdik tutarak İslam’ı bütün cihana hakim kılmaya çalışalım. Onun için yalvarıyorum, alçakgönüllülük ve tevazu kadar büyük bir nimet ve hazine gerçekten olamaz. Onun için inşaallah o enaniyetleri bir yana bırakalım ve Rabbimizin bize ihsan ettiği büyük nimetler olarak, şu başörtülerimizi taşıyabiliyorsak başımızda, şu semalarımızda mübarek ezanlar dalgalanıyorsa, ve hürriyet içinde esir bir millet olmadan yaşayabiliyorsak (gerçi hür ama esir durumlarımız oldu ve olmakta. Ancak yine de o düşman çizmesi altındaki esarete benzemez) bunların kıymetini bilelim. Rabbimizin istediği gibi, o çizgiden hiç ayrılmadan, mutlu, bahtiyar yani hakkı bütün cihana hakim kılabilmek için çalışmanın huzuruyla dolu olarak gözlerimizi yumalım inşaallah.

…Şimdi, şöyle bir ülkeme baktığım zaman her yer tesettürlü kardeşlerimizle, iman ehli kimselerle dolup taşıyor. Makamlar, mevkiler, her türlü güzellikler bizlerin. Ama meselenin bir kemmiyet bir de keyfiyet açısı vardır. Kemmiyet çokluk demektir. Evet, çokluk deyince, gözleri yaşartacak manzara var. Avrupa’da, Amerika’da dahi İslam’ın ayak sesleri duyuluyor ve her yer tesettürlülerle dolup taşıyor. Buna nasıl hamd etmez insan? Fakat işin keyfiyet kısmına, yani içeriğine baktığımız zaman, maalesef onu dünkülerle kıyaslanamayacak ölçüde eksik olduğunu görüyorum.

İkincisi... İslami kimlikli gençlerimizin halleri o kadar samimi, o kadar ihlaslıydı ki... İslam için gözleri kapalı canlarını verebileceklerdi. Öyle bir coşku içindeydiler...Mesela pardesülerin düğmesi biraz yukardan olur ya, en aşağıya kadar çıtçıtlar dikerdik açılmasın ve iç kıyafetimiz görünmesin diye. Hele hele makyaj... Bu günkü gibi göz kalemleri, farlar vs kesinlikle kullanılmazdı.

Tüm genç kızlarımız olsun, hanımlarımız olsun hepsi başımızın tacı, Allah hepsinden razı olsun ama hatanın neresinden dönülürse kardır. O yırtmaçlı etekleri, sürmeli gözleri, o türlü türlü İslami tesettür diyemeyeceğimiz, tesettüre çok zıt, çok aykırı olan ve Allah’ın rahmetini değil ancak gazabını mucip olabilecek şeyleri bırakalım, lütfen. Çünkü tesettür, bütün güzellikleri gizlemek, gizlenmek demektir. Biz ise bu tip hareketler ve kıyafetlerle bütün güzellikleri faşediyoruz, sergiliyoruz. Onun için lütfen kardeşlerimiz kötü tenkit olarak algılamasınlar, hepinizi çok seviyoruz, hepinizin başımız üstünde yeri var ama burada olanlar, olmayanlara duyursun lütfen. Artık hepimiz bir çizgiye gelelim, İslam’ın çizgisine. Artık hakkın boyasıyla boyanmayı öğrenelim. Allah yar ve yardımcımız olsun.

(AKV, Fatma KUTLUOĞLU)

HZ. FATIMA ANNEMİZ,

ANADOLU KADINI VE ÇAĞDAŞ SAVRULUŞ

Hz. Ali (ra); sevgili eşi, Peygamber Efendimiz’in kızı Hz. Fatıma’yı anlatıyor: Elleri nasırlaşıncaya dek el değirmeni çevirdi, omuzları nasırlaşıncaya dek su kırbası taşıdı, üstü başı tozlanıncaya dek evi süpürdü. Hz. Peygamber (sav)’e esirler gelmişti. Fatıma’ya dedim ki; Babana gitsen de bir hizmetçi istesen. O da Efendimiz (sav)’e gitti. Fakat yanında görüşme yaptığı bazı kimseler vardı. Bir şey söylemeden geri döndü. Ertesi gün Rasulullah (sav), Fatıma (r.anha)’nın yanına geldi ve “İhtiyacın neydi?” dedi. Fatıma (r.anha) sustu. Hz. Ali (ra): “Ben arzedeyim, Ya Rasulallah!” dedi ve anlattı: “El değirmeni çevirmekten elleri, su kırbası taşımaktan omuzları nasırlaştı. Size bir takım hizmetçiler gelince ben kendisine, size gelip bir hizmetçi istemesini, böylece yükünün hafiflemesini istedim.”

Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Ey Fatıma, Allah (cc)’tan kork! Rabbi’ne karşı görevlerini yerine getir, ailenin işlerini gör. Yatağına uzandığında 33 defa Sübhanellah, 33 defa Elhamdülillah, 34 defa Allahu ekber de. Bunların tamamı 100 eder. Böyle yapman senin için hizmetçiden daha hayırlıdır.” Fatıma (r.anha)’da “Allah (cc)’dan ve O’nun Rasulünden (sav) razıyım,” dedi. Ve hizmetçi istemekten vazgeçti. (Ebu Davud)

Rasulullah (sav), biricik kızı Fatıma’yı çok severdi. Fatıma Annemiz (r.anha), içeriye girdiği zaman Alemlerin Sultanı Rasulullah (sav), ayağa kalkar, onu karşılar, hoş geldin, derdi. Hz. Fatıma (r.anha), Sevgili Peygamberimiz (sav)’e çok benzerdi. Konuşması, yürümesi tıpkı O’nun gibi idi.

Kızını bu kadar çok sevmesine rağmen diğer ihtiyaç sahibi fakirleri ve özellikle de ashab-ı suffa’yı düşündüğü için kızına bir hizmetçi bile tahsis edememişti. (Rasulullah (sav), aynı ızdırab sebebiyle sade bir hayat yaşamış, eline geçen ve evine gelen ne varsa hemen ihtiyaç sahipleriyle paylaşmıştır.)

Peygamber (sav) kızı, Hz. Fatıma’nın çeyizi de çok sadeydi. Döşek olarak kullandıkları şey bir koç postundan ibaretti. Rasulullah (sav), ona bir ayrıcalık tanımamıştı. Halbuki kadınlar içinde en çok Fatıma’yı sever ve onun en üstün dört Cennetlik kadından birisi olduğunu söylerdi.

Çilekeşlik, fedakarlık ve saygı yönünden Hz. Fatıma (r.anha) ile gerçek (ve asil) Anadolu kadınının pek çok ortak yanları vardır. Pek çok hanımın Fatma adını taşıması da bunu gösteriyor. Anadolu kadını da Hz. Fatıma Annemiz gibi çilekeştir. Elleri nasırlıdır. İstekleri sınırlıdır. Aç gözlü değildir. (Kanaatkârdır.) Karda-kışta, evde-dışta, dağda-bayırda kocasının yanındadır. Orak tarlasında, tütün tarlasında iki büklüm çalışmaktadır. Karnında taşıdığı biricik çocuğunu, gerektiğinde sırtında da taşır. Yoksulluğun, ihmalin doğurduğu olumsuz şartlar da Anadolu kadınının sırtındadır. Çoğu kez daha gençliği yaşamadan ihtiyarlamaktadır. Yüzünde erkenden çile ve ızdırapların çizgileri belirir.

Anadolu kadını saygılıdır, terbiyelidir, dindardır, mütevekkildir. Geveze değildir, utancından hemen yüzü kızarır. Yemez, yedirir, uyumaz, uyutur. Evine ve kocasına sadıktır. Ar, namus ve haya örneğidir…. Asalet timsalidir.

Çağdaşlaşma(!) rüzgarı insanımızın, kadınlarımızın pek çok meziyetlerini sarstı, yerinden oynattı. Özellikle büyükşehirlerimizde olumsuz çevre ve medyanın etkisiyle savruluş süreci hızlandı. Gündeme getirilen “kadın hakları” davası kadının kişiliğinden ziyade cinsiyetini ön plana çıkardı. Önceden emeği sömürülen kadın, bu sefer İslami ve insani değerlerinin sömürülmesiyle karşı karşıya kaldı. Evet, önceleri kadın, haklarının farkında değildi, bu haklarını elde etmenin meşru ve makul yollarını tam bilmiyordu. Bir insan olarak elbette ezilmemeliydi. Hak ve vazifelerinin şuuru içinde, toplumun dinamik ve üretici bir unsuru olarak onurlu bir şekilde hayatını sürdürmeliydi. Bunu sağlamak için yapılan mücadele elbette alkışlanır. Fakat durum tersine cereyan etti. Kurulan şeytani tuzakların yemi olarak kullanıldı. Vahşi kapitalizmin çarkları arasında dönerken başı döndü. Eşya ve olaylara ters bakmaya başladı. Gönlü annelik duygularıyla değil de tüketim ve gösteriş tutkularıyla dolmaya başladı. Gönlünden ziyade bedenine yöneldi. Aynı durum erkek için de söz konusudur. Kitabımız Kur’an ifadesiyle birbirinin örtüsü olan karı-koca mahremiyet örtülerini attı.

Muhammed İkbal’in dediği gibi, “O (terbiyeli, dindar, kanaatkar ve asil) köylü kız yerine bakışında mahşerler kaynaşan, fikri batı uygarlığının ışığı ile kirlenmiş, görünüşte kadın fakat kendinde gerçek kadınlıktan eser olmayan sözde kadın geçti. Kendinde haya duygusu kalmamış, hürriyetinin sonucu küstahlık ve fitne olmuştur. Onun ilmi annelik yükünü taşıyamadı. Onun karanlık gecesinde bir tek yıldız doğmadı.”

Müslüman kadının örneği Hz. Fatıma (gibi asil ve dindar hanımlar) iken şimdi şimdi Ayşe, Fatma isminden adeta utanan, yuttukları çağdaşlık(!) afyonuyla başları dönen, köksüz, ruhsuz, sevgisiz ve basit tipler model olmaya başladı.

Kadın ne cahiliye örflerinin esaretinde ne de çağdaş(!) tuzakların sahte hürriyetinde yaşamalıdır. İkisi de kadını çürütmüş, asli hüviyetinden ve gerçek değerinden uzaklaştırmıştır. Kur’an’ın kadına biçtiği değer, Hz. Peygamber’in kadına sağladığı makam, bütün sahte değer ve makamlardan üstündür. Bu değer ve makama tekrar kavuşmak için Hz. Fatıma’yı ve diğer örnek ve asil hanımları rehber edinmek, takip etmek en doğru harekettir.

Satırlarımızı M. İkbal’in tavsiyeleriyle noktalayalım:

“Ey hak dininin emanetçisi olan İslam kadını! Hak dininin alevli aşkı, senin nefeslerindedir. Bu çağ, dışı yaldızlı, içi çok çirkin olan hilekar bir çağdır. Onun kervanı, din servetinin yolunu keser. Onun anlayışı kördür ve Allah’ı tanımaz bir hale düşmüştür. Ancak insanlık özelliklerinden soyutlananlar onun zincirine bağlanmışlardır. Gözleri küstahça bakar, kirpiklerinin çengeline yakalanan bir daha kurtulamaz, avlanan esir kendini hür zanneder. Onun eliyle ölense kendini diri zanneder.

Toplumun fidanına su verip geliştiren sensin. Milletin sermayesini koruyan sensin. Ticaretinde kar ve zararı düşünme ve Hak’ta karar kılan babalarının yolundan zerre kadar ayrılma. Hayat ve felek çok çetin ve güçlüdür. Çocuklarını bunlara karşı çok uyanık yetiştir…Akıllıca hareket et. Hz. Fatıma Müslüman kadınlar için güzel bir örnek olduğundan ondan gözünü ayırma, ta ki senin ağacın da bir Hüseyin (ra) meyvesi versin ve gülistana eski mevsimi getirsin. Çocuğumuz sütten kesilince ona ilk önce “Lailahe illallah”ı öğreten sensin. Bizim tavrımızı, fikrimizi, sözümüzü ve işimizi yontan senin sevgindir….Namusumuz senin hicabında örtülüdür. Senin ışığın bizim fanusumuzda parlar.”

Hz. Fatıma’yı örnek alan, onun asaletine bürünen asil Anadolu kadınlarına selam olsun.

A. Rıza TEMEL


AYNALARA SORMADAN!

Biz hicâbı giyiniriz, üstümüze

Hicâb ‘örtü’ bilinir.

Oysa biz

En unutulmuş manasıyla

Hicabı

Yani utanmayı, hayayı ve iffeti giyiniriz

Üstümüze


Biz vakar giyiniriz,

Vakar,

Ağır gelir hafif olmak isteyene

İşte o en ağır manasıyla,

Biz vakar giyiniriz!

Vakar, ağır veballerden çok hafiftir

Ve uçurur, Cennet’e…


Biz,

Cennet’e saklarız kendimizi

“Cennet, anaların ayakları altındadır”

Biliriz

Cehennemi süsleyen var

Ve Cennet’i unutturan…

Ama biz takvayı giyiniriz

Aynalara sormadan

“…ve libasut’takvâ, zelike hayr”

M. Haşim


Elbiselerin İslami Emirlere Uygun Tesettür-Örtünme Olması İçin:

- El ve Yüz Hariç, Tüm Vücud ve Baş Örtünmeli,

- Elbise Teni Belli Edecek, Altını Gösterecek Şekilde İnce Olmamalı,

- Elbise, Vücudun Hatlarını Belli Edecek Kadar Dar Olmamalı,

- Elbise Helal Olmalı, Örn; İpek, Erkeğe Haramdır.

- Erkeklerin Elbisesine Benzememeli,

- Elbise Güzel ve Temiz Olmalı, Dağınık ve Pejmürde Olmamalı,

- Elbise Çok Bol, Çok Dar, Çok Kısa ve Çok Uzun Olmamalı,

- Elbise, Zinetli, Süslü ve Dikkat Çekecek Renklerde Olmamalı,

- Hristiyan, Yahudi ve Putperest Kafir Kadınların Giydiği Özel Elbiselerden Olmamalı,

- Elbise Şan, Şöhret ve Gösteriş İçin Giyilmemeli,

- Kadın, Evden Çıkarken Koku Sürünmemelidir. Çünkü koku, etrafa yayılır ve dikkatleri celbeder.
bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46862 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol