“Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki,
o gayet izzetli ve şereflidir.
Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir,
üstünüze titrer,
müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.”
(Tevbe,128)
BİR GECE
On dört asır evvel yine bir böyle geceydi
Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi
Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler
Halbuki kaç bin senedir bekleşmedelerdi
Nerden görecekler göremezlerdi tabi
Bir kere zuhur ettiği çöl en sapa yerdi
Bir kere de ma'mure-i dünya o zamanlar
Buhranlar içindeydi bugünden de beterdi
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi
Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin
Salgındı bugün Şark'ı yıkan tefrika derdi
Derken büyüyüp kırkına gelmişti ki öksüz
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi
Bir nefhada kurtardı insanlığı o masum
Bir hamlede kayserleri kisraları serdi
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi, geberdi
Alemlere rahmetti evet şerr-i mübini
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi
Dünya neye sahipse onun vergisidir hep
Medyun ona cemiyeti medyun ona ferdi
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyyet
Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret
Mehmet Akif ERSOY
SALAT VE SELAM, O’NA (sav) OLSUN
“Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salavât getirirler.
Ey müminler! Siz de ona salavât getirin ve
tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzab,56)
Rasûlullah (sav), bir gün namazdan sonra Allah’a (cc) hamdetmeden ve Rasulullah’a salat-ü selam getirmeden dua eden bir kimse gördü. Bunun üzerine: “Bu adam acele etti”, buyurdu. Sonra o adamı yanına çağırdı ve şöyle buyurdu:
“Biriniz dua edeceği zaman önce Allah Teala’ya hamd-ü sena (örn:Elhamdülillah) etsin, sonra da Peygamberi’ne salat-ü selam (örn: Allahümme salli ala Muhammed) getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde dua etsin.” (Tirmizi)
Yine Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor:
“En cimri insan, yanında ismim anıldığı halde bana salat-ü selam getirmeyendir.” (Tirmizi)
“Ben şehadet ederim ki, Allah Teala’dan başka ilah yoktur ve ben yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir.” “Sana binlerce salat ü selam olsun,Ey Allah’ın Rasulü”
O’nu (sav) sevmek ise yoluna baş koymaktır, Allah’ın ve Rasulü’nün emirlerini dikkate almaktır. İyi insan, iyi vatandaş ve iyi Müslüman olmak için Peygamber’e inanmak, O’nu sevmek, O’nu anlamak ve O’nun getirdiği nizamı yaşamak ve uygulamak gerekir. O (sav),en güzel örnektir ve model şahsiyettir.
Hz. Peygamber aleyhisselam, cehaletin, zulmün, vahşetin ve haksızlığın hüküm sürdüğü bir anda “alemlere rahmet olarak” geldi. Yeryüzü, O’nun tebliğ ettiği İslam Dini sayesinde sevginin, barışın, kardeşliğin, adaletin ve insanlığın şahidi oldu.
Oysa bugün…
“Ebu Leheb öldü, diyorlar
Ebu Leheb ölmedi, Ya Muhammed
Ebu Cehil kıtalar geziyor”
Derdimiz dağları aştı, Ya Rasulallah! Her yanda acı ve her yanda gözyaşı… Yüce Allah’ın Kitabı’ndan ve Sen’in Sünnet’inden uzaklaştığımızdan beri bu hallere düştük… Ruhumuzu, canımızı ve kendimizi kaybettik.
Sana ihtiyacımız sonsuz. Geldiğin günkü kadar muhtacız, Ya Habiballah!
Gel…
“Hac’dan döner gibi gel
Miraç’tan iner gibi gel
Bekliyoruz yıllardır..!”
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Sizin aranızda iki şey bıraktım. Bu ikisine sımsıkı sarıldığınız takdirde sapıklığa (yanlışa ve zulme) düşmezsiniz. Bu iki şey, Allah’ın Kitabı Kur’an-ı Kerim ve Benim Sünnet’imdir.”
EN GÜZEL ÖRNEK (İmanda, İbadette, Ahlâkta)
“Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi), en güzel örnek’tir.” Ahzab,21)
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl.”
SEVGİNİZLE DOPDOLU!
Neccaroğulları’nın küçük kız çocukları da Rasulullah’ın (as), Medine’ye teşriflerine ve onlarla komşu olmalarına çok sevindiler ve bu hususta şarkılar terennüm ettiler. Şöyle diyorlardı: “Neccaroğulları oymağının kızlarıyız, biz Ne hoştur, komşuluğu (Efendimiz) Muhammed’in (sav)” Efendimiz (as), onlara, “Beni seviyor musunuz?, diye şaka yollu sorunca, onlar “Evet, Ya Rasulallah, hem de çok…” dediler. Sevgi ve Rahmet’in Zirvesi, Rasulullah (sav) da, onlara “Allah Teala şahit ki, kalbim sizin sevginizle dopdolu!” buyurdular. (İbn Hişam)
“KİŞİ, SEVDİĞİ İLE BERABERDİR!”
Hz. Said (ra), Rasulullah’tan (sav) şöyle rivayet ediyor; “Bir gün Ensar’dan bir zat’a, Rasulullah (sav) niçin bu kadar üzgün olduğunu sordu. O da “Ey Allah’ın Rasulü! Düşünüyorum ki, biz bu dünyada sabah akşam huzuruna geliyor, yüzüne bakıyor, yanında oturuyor ve İslam’ı öğreniyoruz. Ama yarın (ahirette) sen peygamberlerin yanına çıkarılacaksın, biz sana ulaşamayacağız ve seni göremeyeceğiz. İşte bunun için çok üzgünüm” deyince, şu ayet-i kerime nazil oldu: “Kim Allah'a ve Peygamber’e itaat ederse, işte onlar Allah'ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle, dosdoğru olanlarla, şehidlerle ve iyilerle beraberdirler. Onlar, ne iyi arkadaştırlar!” (Nisa/69)
Rasulullah (sav) da: “Kişi sevdiği ile beraberdir” müjdesini verince Hz. Enes (ra): “Müslümanlar, İslam’a girmekten başkaPeygamberimiz’in -kişi sevdiği ileberaberdir-müjdesine sevindikleri kadar hiçbir şeye sevinmediler” demiştir. (Müslim)
"Gel ey gönül! Hakiki bayram, Cenab-ı Muhammed’e vuslattır. Çünkü cihanınaydınlığı, o mübarek varlığın cemalinin nurundandır.”(Mevlana)
ŞÜKREDEN BİR KUL, OLMAYAYIM MI?
“Ölüm sana erişinceye kadar Rabbi’ne kulluk et!” (Hicr,99)
“Rabbi’nin adını an, bütün varlığınla yalnız Allah’a yönel.” (Müzzemmil,8)
Aişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selem, gece ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Hz. Aişe, Rasulullah’adiyor ki;
“Allah (cc), senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamışken, niçin bu kadar meşakkate katlanıyorsun?” Rasulullah (sav) buyurdu:
“Şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhari)
“Şu muhakkak ki ben, Allah’a her gün en az 100 defa istiğfar ve tevbede bulunuyorum.” (Nesâi)
ALLAH’A YAKARIŞ
“…Müminler’in Allah muhabbeti (sevgisi), diğer muhabbetlerden daha şiddetlidir…” (Bakara,165)
Sevgili Peygamberimiz (sav), dualarında Allah Teala’nın muhabbetini talep ve niyaz ederek :
“Allahım! Sen’den sevgini, Seni sevenlerin sevgisini ve Sen’in sevgine ulaştıracak ameli talep ediyorum. Allah’ım! Sen’in sevgini bana nefsimden, ailemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl!” buyururdu. (Tirmizi)
Rasulullah (aleyhisselam) buyurdu:
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizden herhangi bir kimse beni babasından, çocuğundan (vs) daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” (Müslim)
Allah Teala buyuruyor:
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alıkorlar; namaz kılarlar, zekat verirler, Allah'a ve Peygamberine itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.” (Tevbe,71)
ADALET VE DENGE
Osman b. Maz’un’un hanımı Havle binti Hakim, Aişe Validemiz’e, eşinin gece gündüz ibadetle meşgul olduğunu, kendisini ihmal ettiğini söyleyince, Hz. Aişe durumu Rasûlullah’a bildirdi.
Osman b. Maz’un’u (ra) yanına çağıran, Efendimiz (sav), ona:
“Osman, benim sünnetime değer vermiyor musun?” diye sorunca, Osman (ra) telaşla: “Olur mu öyle şey, Ya Rasulallah! Ben, senin sünnetiniyaşamaya gayret ediyorum”, dedi. Sevgili Peygamberimiz (sav) de bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Ben hem uyur, hem namaz kılarım, hem oruç tutarım. Bazen tutmadığım olur. Kadınlarla da evlenirim. Allah’tan kork, Osman! Senin üzerinde ailenin, misafirlerinin ve nefsinin hakkı vardır. Bazen oruç tut, bazen tutma! Bazen namaz kıl, bazen yat uyu! İslam’da ruhbanlık yoktur.” (Müsned)
BÜYÜK BİR AHLAK SAHİBİ!
“Allah Teala’nın ahlakı ile ahlaklanınız.” (Münavi)
“(Rasûlum!) Şüphesiz Sen, büyük bir ahlâk sahibisin.” (el-Kalem,4)
Hz. Aişe’ye Rasûlullah’ın ahlâkı sorulmuş, “Rasulullah’ınahlâkı, Kur’an idi” demiştir. (Müslim)
Nebi (as) buyuruyor:
“Sizin bana en sevgiliniz ve kıyamette bana en yakınınız, ahlakı en güzel olanınızdır. Sizin hayırlılarınız da kadınlarına karşı ahlakça hayırlı olanınızdır.” (Buhari)
“Allah’ım! Yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzelleştir!”
Abdullah b. Selam, Rasûlullah’ı (sallallahu aleyhi ve selem) ilk gördüğü zaman yahudiydi. Fakat Sevgili Peygamberimiz’in etrafına itimad ve huzur saçan mübarek yüzünü görür görmez, “Yemin ederim ki böyle bir yüzün sahibi asla yalancı olamaz!” demiş ve Müslüman olmuştur.
Cabir (r.a.) şöyle diyor: “Mehtaplı ve bulutsuz bir gecede önce Peygamber’e sonra aya baktım. Sevgili Peygamberimiz’in yüzüdaha etkileyiciydi”
SADE VE MÜTEVAZI
Sevgili Peygamberimiz (sav), giyimde özel bir tarz takip etmez, gayet sade giyinirdi. O’nun için en önemli husus, temizlik idi.
Sırtına ihram alırdı, sarığının ucu omuzlarından sarkardı. Diğer renklerde kıyafetler kullanması ile beraber en çok beyaz renkten hoşlanırdı. Güzel kokulardan da hoşlanırdı.
Efendimiz (s.a.v.), vefat ettikten sonra Hz. Aişe Validemiz (r.a.), O’nun son anlarda giydiği elbisesini göstermişti ki, bunlar yamalı bir örtü ve el dokuması sert bir entariden oluşuyordu. Rasulullah (s.a.v.) olabildiğince sade ve mütevazı yaşamıştı, her haliyle.
Rasûlullah (s.a.v.), merasimleri, yapmacık hareketleri ve gösterişi asla sevmezdi.
HANE-İ SAADETLERİ ve YAŞAYIŞLARI
Hane-i Saadetleri mütevazı ve sade olduğu gibi O’nun (a.s.) arzu ve tavsiye ettiği şekilde geniş de değildi, bir kısmı taştan ve bir kısmı da kerpiçten olup üzerleri hurma kütüğü ve dalları ile örtülmüştü. Bu konuda Hz. Aişe’ye (r.a.) kulak veriyoruz: “Ben Rasulullah’ın karşısında, ayaklarım secde edeceği yere gelecek şekilde uyurdum. Secdeye varacağı zaman eliyle uyarırdı ve ayaklarımı geri çekerdim. Secdeden kalktığı zaman yine uzatırdım.” (Müsned)
Bir gün Hz. Ömer (ra), Sevgili Peygamberimiz’in hasırın üzerinde yattığını ve vücudunda hasırın izlerinin olduğunu görünce ağlamış ve Efendimiz’e (sav): “Ya Rasulallah! Allah’a dua et de ümmetine genişlik versin. Kisra ve Kayser’in nasıl yaşadığı malum! halbuki Sen, Allah’ın elçisisin”, demiş ve Efendimiz de, ona:
“Dünyanın onların, ahiretin de senin (Müslümanların) olmasını istemez misin?” buyurmuştur. (Müslim)
EVİNDE NE YAPARDI
Peki, “en güzel örnek”, Rasûlullah (s.a.v.) evinde ne yapardı? Sahabe bu soruyu Hz. Aişe Validemiz’e sordu. O (r.a.), şöyle cevap verdi: “Herkes evinde ne yaparsa onu yapardı. Elbisesini yamar, ayakkabısını tamir eder, koyunları sağar, kendi işini kendi yapardı. Namaz vakti gelince mescide geçerdi.” (Müsned) Yine O (as), eşyasını kendisi taşır, kimseye yük olmazdı. (Heysemi)
Hayatları gibi yemekleri de gayet sade idi. “Ben ancak bir kulum. Kulun yediği gibi yer, kulun içtiği gibi içerim.” (Feyzu’l Kadir)“Ömrü boyunca buğdaydan yapılmış, bir ekmek bile yememiştir.” (Buhari) O (s.a.v.) ve aileleri, iki gün ard arda arpa ekmeğiyle bile karınlarını doyuramamış, üç ay boyunca evlerinde yemek pişmediği olmuştur. Hurma ile ekmek yediği olmuştur.
“Kendilerine hoşlanmadıkları bir yemek ikram edilince onu yemezler fakat o yemeğin aleyhinde bir söz söylemezlerdi.” (Buhârî)
NEBİ (sav), ÇOCUKLARI ÇOK SEVERDİ
Sevgili Peygamberimiz (sav), çocukları ister kız ister erkek olsun, Allah’ın (cc) bir vergisi ve armağanı olarak görürdü. Bazen çocuklar O’nun yanına gelir veya getirilir, bazen de o çocukların yanına giderdi. Sevgili Peygamberimiz (as), çocukları kucaklar, öper, omzuna çıkarır, sırtına alır, bineğine bindirir, sofrasına çağırır, davetlere götürür, şakalaşır, onlara namaz kıldırır, camiye getirirdi. Torunu Ümame (ra), camide omuzunda olduğu halde namaz kıldırmıştır.Zaman zaman onlara, tavsiyelerde bulunarak, dini bilgileri ve Kur’an-ı Kerim’i öğretirdi. (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Henüz peygamberliğinin ilk yıllarında, cahiliyye döneminin insanlık dışı işlerinden olan kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesini, Allah’ın emri doğrultusunda kesin olarak yasaklaması (Buhari ve Müslim) çocuğa verdiği önemi göstermektedir. (bak.Tekvir-8,9, En’am-140,151, İsra,31,Nahl,58,59)
Hayatında hiçbir çocuğu dövmemiştir (Buhari) ve sadece kendi çocuklarına ve torunlarına değil bütün çocuklara önem verirdi. Savaşta bile çocukların öldürülmesini ve annelerinden ayırılmasını yasaklamıştır.
Enes (ra) anlatıyor: “Rasulullah (sav), çocukların yanına gelir, selam verir, hal-hatır sorardı. Bunu çokça yapardı.” (Buhari)
TORUNU HZ. HÜSEYİN İLE
Ya’lâ b. Mürre (ra) anlatır: “Bir davete giderken Sevgili Peygamberimiz (sav), sokakta oynayan mübarek torunu Hüseyin’e (ra) rastladı. Onu yakalayıp kucaklamak istedi. Çocuk bir oraya bir buraya kaçıyordu. Rasulullah (sav), onu yakalayıncaya kadar gülerek peşinden koştu. Çocuğu tutunca sevdi ve öptü.” Sonra: “Hüseyin benden, ben Hüseyin’denim. Hüseyin’i seveni Allah (cc)da sever. Hüseyin torunlardan bir torundur”, buyurdu. (İbn Mace)
KALBTE MERHAMET
Hz. Aişe (ra) anlatır: Bedevi’nin birisi gelerek, Hz. Peygamber’e;
“Demek siz çocukları öpüyorsunuz, oysa biz, onları hiç öpmeyiz” deyince, Şefkat ve Rahmet Peygamberi Efendimiz (sav);
“Allah (cc) senin kalbinden merhameti kaldırmışsa ben ne yapayım”, buyurdu. Yine başka bir sözünde “Merhamet etmeyen, merhamet olunmaz” buyurdu. (Buhari)
GÖZ AĞLAR, KALB ÜZÜLÜR!
Mübarek evladı İbrahim, vefat edince Şefkat ve Rahmet Peygamberi Efendimiz (sav), ağlamış ve şöyle demiştir: “Göz ağlar, kalp üzülür. Fakat biz, üzüntümüzden dolayı Allah’ın (cc) rızasına uymayan söz sarfetmeyiz. Vallahi Ey İbrahim! ölümün sebebiyle hepimiz üzgünüz.” (Müslim)
ALLAH SEVGİSİ
İbn Abbas (ra) der ki: Bir gün Rasulullah’ın (sav) terkisine binmiştim. Bana şunları söyledi: “Ey yavrucuk, sana bazı şeyleri öğreteyim; Allah’ı sev ki, O da seni sevsin. Allah’ı seversen O’nu her zaman karşında bulursun. Bir şey istersen Allah’tan iste…” (Tirmizi)
“Nerede olursan Allah’tan kork. Kötülüğün (günahın) arkasından iyilik (sevap) işle ki onu silsin. İnsanlarla güzel geçin.” (Tirmizi)
DÜNYA HAYATI
“Dünya hayatı, uzun bir yolculuk esnasında gölgelenmek için, geçici olarak altında dinlenilen bir ağaç gibidir.” (İbn-i Mace)
“Hayat şartları sizinkinden iyi olanlara değil, daha da aşağı olanlara bakınız. Zira, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemek için, bu daha uygun bir davranıştır.” (Müslim)
“Asıl zenginlik mal çokluğu değil, gönül zenginliğidir.” (Buhari)
Rasulullah (sav), bir akşam üzeri Ebu Zerr’e Uhud Dağı’nı göstererek şöyle demişti: “Ey Ebu Zerr! Şu Uhud Dağı kadar altınım olsa bu beni hiç sevindirmez. Bir borcu ödemek için ayırdığım üç dinar hariç, hepsini Allah yolunda harcamaktan başka bir şey istemezdim..” (Buhari)
Ebû Said el-Hudrî(ra) anlatıyor: “Rasûlullah hutbe verdi ve: “Allah (c.c.), bir kulu dünya ile kendi katındaki nimetler arasında seçim yapmasını istemiş, o kulda Allah (c.c.) katında bulunanları seçmiştir.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (r.a.) ağladı. Ben kendi kendime: “Bu sözde ne var, bu ihtiyar niçin ağlıyor?”dedim.
Meğerse o kul, Rasulullah imiş, Ebû Bekir (r.a.) içimizde en bilgili olanımızmış.(Buhari) Bu hususta Hz. Aişe (ra) şöyle rivayet ediyor: “Rasûlullah, vefatına yakın sesi kısılıp değiştiğinde “Kendilerine Allah’ın nimeti verilen Peygamberlerle, Sıddiklerle, Şehidlerle, iyi kimselerle. Onlar ne iyi arkadaştır…” (Nisa,69) diyordu. (Buhari)
“BİZE DE DUA ET!”
Gelmiş ve gelecek bütün günahları bağışlanmış, Kainatın Efendisi
Hz. Peygamberimiz (sav), umre ziyaretine gitmek isteyen Hz. Ömer’i (ra) uğurlarken: “Ey kardeşim! Ey Ömer! Dua’dan bizi unutma!” buyurması, dikkat çekici değil mi? Onlar, tevazunun ve vakarın zirvesinde idiler.
ABDEST NURLANDIRIR!
Sevgili Peygamberimiz (sav) buyurdu ki:
“Kardeşlerimizi görmüş olmayı çok arzu ederdim.”
Ashab:“Ey Allah’ın Rasûlü! Biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye sordu. Efendimiz:
“Siz benim ashabımsınız, kardeşlerimiz ise henüz gelmemişlerdir” buyurdu. Ashab:
“Peki ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın, Ya Rasulallah? diye sorunca, Rasulullah (sav) da:
“Bir adamın, alnı ve ayakları beyaz olan atları, siyah ve koyu renkli atlar arasında bulunursa o adam kendi atlarını tanımaz mı, ne dersin? diye sordu.
Ashab: “Evet, Tanır Ya Rasulallah”, deyince Alemler’in Efendisi (sav) şöyle buyurdu:
“Onlar abdest aldıklarından ötürü yüzleri, kolları ve bacakları nurlu geleceklerdir ve ben Havz’a onlardan önce varmış olacağım…” (Müslim)
GÖZÜMÜZÜN NURU, NAMAZ!
“(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut,45)
“Emrolunduğu gibi abdest alanın ve emrolunduğu gibi namaz kılanın geçmiş (küçük) günahları (ameli kusurları) bağışlanır.” (Nesai)
Biri Rasulullah’a (as), bana nasihat et; özlü olsun, deyince Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdular:
“Namaza başladığında, son namazını kılan biri gibi kıl. Yarın özür beyan etmek zorunda kalacağın sözü söyleme. İnsanların ellerindeki imkanlardan ümidini tamamen kes (Kimseden bir şey umma.)” (Ahmet b. Hanbel)
Bir adam gelip, ‘Ya Rasulallah, öyle bir amel göster ki bana, yaptığımda beni Cennet’e yaklaştırsın, Cehennem’den uzaklaştırsın,’ dedi.
Rasulullah (sav): “Allah’ı bir bilip, hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı dosdoğru kılar, zekatı (eksiksiz) verirsin, akrabanla ilgilenir (onlara iyilik edersin)”, buyurdu… (Müslim)
Namaz, Allah’a kulluğun en güzel ve en kâmil ifadesidir. Namaz ibadetini, en kamil manasıyla Rasûlullah (sav), ikame etmiştir (kılmıştır.) Sevgili Peygamberimiz, ashabına ve ümmetine de, “Namazınızı benim kıldığım gibi kılın!”, (Buhari) buyurmuştur.
Efendimiz (sav), namazdan hiçbir zaman taviz vermemiş, derin bir aşk ve vecd ile dosdoğru kıldığı namazı, hayatının esası kılmıştır. O (sav), Rabbi’nin huzurunda olduğunun şuurunda, tazim ve haşyet duyguları içinde ifa ettiğifarz namazların dışında, her fırsatta nafile namaz kılar, sevinçli ve üzüntülü anında
hemen namaza koşardı.“Namaz, gözümün nuru kılındı”, diye
buyuran, Kainat’ın Efendisi (sav), yeni Müslüman olanlardan namaz
hususunda isteksiz görünenlere asla izin vermemiş ve namazsız bir dinin olamayacağını vurgulamıştır.
Mute Gazası’na gitmek için hazırlanan “Peygamber Dostları’dan”, Abdullah b. Revaha, gül yüzüne hasret kalacağı Efendimiz’in (as) yanına gelip vedalaştıktan sonra: “Ya Rasulallah! Bana ezberleyeceğim ve aklımdan hiç çıkmayacak bir şey tavsiye buyur”, deyince, Peygamberimiz ona:
“Sen yarın Allah’a pek az secde edilen bir ülkeye varacaksın. Orada secdelerini ve namazlarını çoğalt”, buyurdu. (Vakıdi)
BİR KİŞİNİN HİDAYETİ’NİN KIYMETİ
Panayırlarda İslam’ı anlatmak için koşuşturan, Taif’te tebliğ aşkına taşlanan, Risalet Pınarı Sevgili Peygamberimiz (sav), “Ya Ali, Düşman saflarına gir, onlara İslam’ı anlat. Senin vesilenle bir kişinin hidayete erişmesi, kızıl develere (yer altı ve yer üstü zenginliklerine) malik olmaktan daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
İsyan bataklığına gidenlerin acısını kalbinde duyan Peygamberimiz (as), “Benimle sizin aranızdaki durum aynen şuna benzer. Adamın biri ateş yakmıştır. Çekirge ve kelebekler bu ateşe atılmaya koyulurlar. Adam da onları, ateşten uzaklaştırmaya çalışıyor. Ben ateşe düşmeyesiniz diye eteklerinizden yakalamışım, siz ise elimden kurtulmaya uğraşıyorsunuz”, buyuruyorlar.
HAYRA DAVET
“(İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş (Salih amel) yapan ve «Ben müslümanlardanım» diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir!” (Fussilet,33)
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.” (Al-i İmran,110)
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran,104)
Enes (ra), Rasulullah’tan (sav) şöyle rivayet ediyor:
“Size bir kısım insanlardan haber vereyim mi? onlar ne peygamber, ne de şehittir. Ancak kıyamet gününde peygamberler ve şehitler, onların Allah Teala katındaki makamlarına gıpta ederler. Nurdan minberler üzerine oturmuşlardır ve herkes onları tanır.”
Sahabe, “Onlar kimlerdir, Ya Rasulallah?” diye sordu.
Sevgili Peygamberimiz (as) ise: “Onlar, Allah’ın kullarını Allah’a sevdiren ve Allah’ı da kullarına sevdiren kimselerdir. Yeryüzünde nasihatçı ve tebliğci olarak dolaşırlar.”
Ben: “Ey Allah’ın Rasulü! Allah’ı kullarına sevdirmeyi anladık. Peki, Allah’ın kullarını Allah’a sevdirmek nasıl olur?” dedim. Buyurdu ki: “İnsanlara Allah’ın sevdiği şeyleri emrederler, sevmediği şeylerden de sakındırırlar. İnsanlar da bunlara itaat edince Allah Teala onları sever.”(Ali el-Müttaki)
“Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin! Bu ise imanın en zayıf halidir.” (Müslim)
HADDİ AŞMAK
Rasulullah (sav) buyuruyor:
“İsrailoğulları arasında zulüm yaygınlaştığı dönemlerde, bir kimse diğerini günah işlerken görünce evvela onu bu yaptığından sakındırırdı. Fakat (daha sonraları) ertesi gün onunla oturup kalkabilmek ve yiyip içebilmek için kötülükten sakındırmaz oldular. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, kalblerini birbirine benzetti ve haklarında: “İsrailoğulları'ndan küfreden-
ler, Davud ve Meryem'in oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri yüzündendi. Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!” (Maide,78-79) ayetlerini indirdi. Evet, siz de ya zalime engel olup onu, hakka çekersiniz, ya da bu durum sizin başınıza da gelir.”(Tirmizi)
Kainat’ın Efendisi (sav) buyuruyor: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki siz ya iyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz ya da Allah (cc) kendi katından üzerinize bir azap gönderir de o zaman dua edersiniz fakat duanız kabul edilmez.”(Tirmizi)
Hz. Lokman, oğluna şu nasihatte bulunuyor: “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman,17)
“(Ey Rasulüm)De ki: İşte benim yolum budur; ben sizi (körü körüne değil) basiret üzere Allah'a davet ediyorum.” (Yusuf,108)
“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl,125)
Efendimiz (sav), adama: “Bir hayır yapmağa (kendini ve aileni mutlu etmeğe) var mısın?” buyurdu.
Adam, “Nedir, o hayır? deyince,
Efendimiz (sav): “Bir olan Allah’tan başka ilah olmadığına, Allah’ın eşi ve benzeri bulunmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasulü olduğuna şehadet edeceksin”, buyurdu.
Adam, “Söylediklerinin doğruluğuna şahidin var mı?” diye sorunca,
Efendimiz (sav): “İşte, şu ağaç!” buyurdu.
Rasûlullah, vadinin kıyısında duran ağacı çağırdı. Ağaç yeri yararak geldi, Sevgili Peygamberimiz’in önünde durdu. Ağaca, Peygamberimiz (sav) üç defa şahitlik ettirdi. Ağaç da “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Rasulullah’ın O’nun kulu ve elçisi olduğuna” şehadette bulundu ve tekrar yerine döndü. (İman eden), bedevi adam, kavminin yanına giderken şöyle dedi: “Eğer kavmim bana uyarsa, onları da sana getiririm, yoksa ben dönüp seninle olurum.” (Hâkim)
AÇLIĞA TAHAMMÜL
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: “(Bir gün) Kainat’ın Efendisi (sav)’nin yanına girdim, oturarak namaz kılıyordu.
“Ya Rasûlallah, oturduğun yerde namaz kılıyorsun, bir şeyin mi var? dedim.
Peygamberimiz (as): “Açlık, Ya Ebâ Hüreyre!” deyince, ağladım ve bunu üzerine,
“Ağlama, Ebâ Hüreyre! Şüphe yok ki, mükâfatını Allah’tan bekleyen dünya evindeki aç kimseye kıyamet günü ağır hesap sorulmaz”, buyurdu. (Ebu Nuaym)
Hz. Aişe Validemiz şöyle diyor:
“Bu ümmette, Peygamberimiz’in vefatından sonra gelen belanın ilki (aşırı) doymak olmuştur. Bir kavmin mideleri doyarsa bedenleri semizleşir, kalpleri zayıflar ve şehvetleri galip gelir (heva ve hevesleri artar.)”
Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selem, “Allah’ım! Muhammed’in ailesinin rızkını yetecek kadar ver!” diyedua ettiler. (Buhari)
YARIŞALIM MI?
Aişe Validemiz’in anlattığına göre; evliliklerinin ilk yıllarında Rasûlullah (sav) ile bir sefere giderken, Nebi (sav) yanındaki sahabilere, “siz yürüye durun”, buyurdu. Sahabiler, bir hayli yürüdükten sonra Hz. Aişe’ye “Yarışalım mı?” diye sordu. Aişe Validemiz, bu teklifi sevinerek kabul edince yarıştılar. Genç olan Hz. Aişe (ra), yarışı kazandı.
Aradan yıllar geçtikten sonra yine bir seferde beraberdiler. Sevgili Peygamberimiz (sav), “yarışalım mı?” diye sordu. Hz. Aişe, bir zamanlar yaptıkları yarışı hatırlayarak teklifi memnûniyetle kabul etti. Yarıştılar; bu defa da Hz. Aişe kaybetti. Çünkü kendi ifadesiyle söyleyecek olursak, kilo almış ve biraz şişmanlamıştı. Hz. Peygamber (sav) gülerek, “Bu, vaktiyle kazandığın müsabakanın rövanşıdır” buyurdu. (Müsned)
Hz. Aişe ile birlikte yemek yerken bir şeyi önce O’nun içmesini ister, sonra da özellikle O’nun ağzının değdiği yerden içerdi. Şayet et yiyorlarsa, Hz. Aişe’nin elindeki parçayı alır, O’nun ağzının değdiği yerden ısırırdı.
ELİ UZUN OLANINIZ..!
Hz. Aişe validemizin anlattığına göre, Ezvâc-ı tâhirât (mübarek hanımları) birgün Peygamber Efendimiz’in (sav) yanında toplanmışlardı. Sordular: “Ya Rasûlallah! Senin vefatından sonra, en önce hangimiz sana kavuşacağız?” Hz. Peygamber: “Eli uzun olanınız” buyurdu. Aişe (r.anha) söze devamla diyor ki: “Elimize bir kamış çubuk aldık; kollarımızı ölçmeye başladık. Sonra öğrendik ki; uzun kollu demek, bol sadaka veren, eli açık kimse demektir. Bununla beraber Peygamber’in (sav) vefatından sonra içimizden O’naen önce kavuşan yine de Sevde oldu. Çünkü Sevde (r.anha), sadaka vermeyi çok severdi.” (Buhâri)
Rasulullah buyurdu:
"Evet, ben de şaka yaparım, fakat şaka yaparken bile sadece hakikati söylerim."
KUL HAKKI
Hz. Aişe (ra) anlatır: “Birgün Rasulullah aleyhisselam, odama girdi, kıbleye döndü, ellerini açarak şöyle dua etti: -Allah’ım! Ben bir beşerim. Şayet kullarından biriniüzüp incitmişsem, beni bu yüzden cezalandırma (affet)!” (Müsned)
DUA DUA ÇIKARKEN, NİYAZIN SEMALARA!
“Allah’ım beni sevginle, seni sevenlerin sevgisiyle ve beni sana yaklaştıracak kişilerin sevgisiyle rızıklandır.”(Buhari, Müslim)
“Ey kalplere hükmeden (çekip çeviren) Allah’ım! Kalplerimizi Sana itaat ve ibadete âmâde kıl!”(Müslim)
“Allah’ım!Ben acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, ihtiyarlıktan ve kabir azabından sana sığınırım. Allah’ım! Nefsimi takvalı kıl ve onu pâk eyle. Beni pâk edecek ancak Sen’sin.
Allah’ım! Ben fayda vermeyen ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten, yaşarmayan gözden ve kabul olmayan duadan Sana sığınırım.” (Müslim)
“Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlakımı da güzel yap!” (Ahmed b. Hanbel)
“…şöyle de: Rabbim, ilmimi artır!” (Taha,114)
ALLAH’A TESLİMİYET
Sevgili Peygamberimiz (sav), sadece ve sadece İslam’a davet amacıyla gittiği, pek meşakkatli Taif yolculuğundan, oradaki insanların düşmanlığı sonucu elleri ve ayakları kanlar içinde dönerken Rabbimiz’e şöyle yakarıyordu:
“… İlahi! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat Sen’in lütuf ve ihsanın, benim için daha geniştir. İlahi! Gazabına uğramaktan, rızasızlığına duçar olmaktan Sana sığınırım… İlahi! Sen razı olasıya kadar affını diliyorum. Bütün kuvvet ve her kudret ancak Sen’dendir, Ya Rabbi!” (İbn-i Hişam)
YAĞMUR YAĞARKEN
Enes b. Malik (radıyallahu anh) naklediyor:
Bir defasında biz Allah Rasulü ile beraberken, yağmur yağmaya başladı. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve selem), yağmurun bedenine isabet etmesi için omzunu açtı.
“Ya Rasulallah! Niçin böyle yaptınız?” dediğimizde ise:
“Bu rahmetin, Rabbimiz ile olan münasebeti henüz yeni de ondan…” buyurdu. (Müslim)
CÖMERT İDİ
Sevgili Peygamberimiz (sav), Ashab-ı Suffa’yı ve ihtiyaç sahibi Müslümanları, kendi nefsi ve ailesi içinhiçbir rızık endişesi taşımadan daima gözetirdi. Kendilerine bir sadaka gelince tamamını, hediye gelince ise bir parça alır ve gerisini ihtiyaç sahiblerine ulaştırırdı. (Buhari)
“Komşusu aç iken, karnını doyuran kimse gerçek mümin değildir” (Hakim) ilkesini bizzat kendileri uygulamışlardır.
Rasulullah aleyhisselam buyurdu ki:
“Cebrail (as) bana komşuya iyiliği ve ikramı o kadar tavsiye etti ki, komşuyu mirasçı yapacak zannettim.” (Müslim)
“Ya Ebu Zer! Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet (ikram et.)” (Müslim)
MEKKE’NİN FETHİ’NDE!
Büyük fetihlere nail olan Kainat’ın Efendisi Rasulullah’ın (sav), Mekke’nin Fethi’ndemübarek şehre mütevazı bir halde girişini, sahabe şöyle anlatır:
“Rasulullah aleyhisselam, Mekke’yi fetheden ordunun komutanıydı. Zafer müyesser olup da devesinin üzerinde Mekke’ye girerken, mübarek başını Yüce Rabbi’ne karşı tevazu ile o derece eğmişti ki sakalının uçları neredeyse devenin semerine değmekteydi. O esnada devamlı şöyle diyordu:
-Ey Allah’ım! Hayat, ancak ahiret hayatıdır!” (Vâkıdi)
KİBİR, HAKK’I İNKARDIR.
Rasulullahsallallahu aleyhi ve selem:
“Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimse Cennet’e (cezasız veya ilk olarak) giremez” buyurunca bir zât:
“İnsan elbisesinin güzel, ayakkabısının güzel olmasını istiyor. (Bu durumda ne yapmalı?) diye sordu ve Sevgili Peygamberimizaleyhisselatü vesselam, şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki Allah (cc), güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakk’ı inkar edip ve insanları küçük görmektir.” (Müslim)
Kainat’ın Efendisi aleyhisselam şöyle dua etti:
“Allah’ım!Bir kimse ümmetimin (yönetim) işlerinden bir vazife alır da onlara zorluk gösterirse sen de ona zorluk göster! Bir kimse de ümmetimin (yönetim) işlerinden bir görev alır da onlara hoş (ve adaletli)muamele ederse, sen de ona hoş muamele et!” (Müslim)
DÜNYA MALI
Ravi diyor ki, Hz. Peygamber aleyhisselam’a geldiğimde “sizi (mal, mülk, çoluk çocuk) çokluğu meşgul etti, oyaladı…” (Tekasür,1) ayetini okuyordu ve şöyle buyurdu:
“Ademoğlu, malım malım diyor. Acaba Ey Ademoğlu! Malından yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve (Allah için) sadaka verip tamamladığından (ahiret’e azık olarak, infak ettiğinden) başka sana bir fayda var mı?” (Müslim)
Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selem buyuruyor:
“Eğer sende şu dört özellik varsa dünyada kaybettiğin şeyler önemli değil! Doğru sözlülük, emanetin korunması, ahlak güzelliği ve yiyip içmekte haramdan korunup, helali gözetmek.” (Ahmet b. Hanbel)
NİMETİN ESERİ!
Ebu’l Ahvas babasından rivayetle şöyle anlattı:
Ben çok basit bir elbise ile Peygamber aleyhisselam’ın huzuruna gelmiştim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem: “Senin malın var mı?” buyurdu. Ben de,
“Evet, deve, koyun, at, vs cinsinden malım var” deyince, Sevgili Peygamberimiz aleyhisselatü vesselam şöyle buyurdu:
“Allah celle celaluhu, sana mal verdiğinde Allah’ın nimetinin eseri üzerinde görünsün. (Allah Teala, nimetinin eserini kulunun üzerinde
görmek ister.)” (Ebu Davud)
ÖFKELENME!
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlattı:
Bir adam, Efendimiz’e (sav), “Bana bir nasihatte bulun!” dedi. Rasulullah (sav), ona: “Öfkelenme!” buyurdu. Adam tekrar tekrar nasihat istedi. Rasulullah (as) da her defasında:“Öfkelenme!” buyurdu. (Buhari)
“Güçlü pehlivan (rakibini) yere yıkan değildir. Gerçek pehlivan, kızgınlık (sinirlilik) anında nefsine sahip olan (nefsini yenen) kimsedir.” (Buhari)
DEVENİN AĞLAMASI
Abdullah b. Cafer radıyallahu anh anlatıyor:
Rasulullah aleyhisselam bir defasında Ensar’dan bir adamın bahçesine gitmişti. Orada bulunan bir deve, Kainat’ın Efendisi’ni görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Sevgi ve Merhamet’in Zirvesi Efendimiz (sav), deveye yaklaştı ve gözyaşlarını sildi. Hayvancağız sakinleşti. Rasulullah (sav), “Bu devenin sahibi kim?” diye sorunca, Ensar’dan bir genç, “Benim, Ya Rasulallah” dedi. Efendimiz (sav), o gence şöyle seslendi: “Allah’ın sana hediye olarak verdiği bu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Hayvan bana şikayette bulundu. Onu aç bırakıyorsun hem de çok çalıştırıyorsun.” (Ebu Davud)
ÖLÇÜYE DİKKAT!
Hz. Aişe Validemiz anlatıyor.
Rasulullah aleyhisselam kadınlarla şu ayeti okuyarak sözle biat ediyordu (sözleşiyordu:)
“Hiçbir şeyi Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, bir iftira uydurup getirmemek, herhangi bir maruf (iyilik ve hayr) hususunda Sana asi olmamak (sözünü dinlemek.)” (Mümtehine,12)
Rasulullah’ın eli, kendi nikahı altında olmayan hiçbir kadının eline değmemiştir. Kadınlar biat şartlarını sözle kabul ettiklerini belirtince Efendimiz (as), “Artık gidebilirsiniz, sizinle biatımız tamamlanmıştır” buyururdu. Tekrar ediyorum ki, vallahi O’nun eli hiçbir kadının eline değmedi. Onlarla sözle biatlaştı. (Müslim)
GÜL, EFENDİMİZ’E MUHABBETİN SEMBOLÜDÜR!
Allah ve Rasûlü’nün yoluna baş koymuş, müminler Sevgili Peygamberimiz’e olan derin muhabbetlerini “gül” ile ifade ederler. Gül, O’nu (sav) anlatır, Müslüman yüreklere. Bu sebeble ellerine her gül alışlarında ve onu koklayışlarında “sevgi’nin, insanlığın, kardeşliğin, barışın ve adaletin biricik öğretmeni Kainat’ın Efendisi Peygamberimiz’e” sayısız salat ü selam okurlar, O’nu anarlar…
Bu Gül (sav) sevgisi, “Gül, Gülbahar, Gülistan, Gülcan, Gülizar , vs.” gibi, Peygamberimiz’e (as) muhabbetimizi ifade eden yüzlerce “gül”lü adı dilimize
kazandırmıştır. Yine bu derin bağlılıktan dolayı “Ayşegül” isminde Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) ile Efendimiz’in sevgili eşi Aişe (radıyallahu anha) Validemizi bir arada anarız. Hatta bazı yörelerimizde “Gülayşe”derler. (Haluk NURBAKİ)
ŞEMÂİL
Ne uzun ne kısa kararında boy
Soyu İbrahim’den ne asil bir soy
Saçları hoş siyah dalgalı bir koy
Kemâlini giydir beni benden soy
Âlemlere rahmet yüzünü göster
Bu kul varlığından soyunmak ister
Güneş pervânesi o güzel yüzün
Nurundan ışığı vardır gündüzün
Solmaz bir gül rengin ne kış ne güzün
Tecelli ediyor yüzünde özün
Hasretim, yanarım, yüzünü göster
Kölen bu devletle avunmak ister
Simsiyah gözlerin âhû misâli
Dâim Hakk’a bakar her an visâlin
Beyazı ölçüsü gözde kemâlin
Kaşların sûreti gökde hilâlin,
Râzıyım rûyada yüzünü göster
Âşık maşukuna can sunmak ister
Bir tutam sakalın birkaçı beyaz
Mübarek vücudun serin kış ve yaz
Cânımı yoluna kurban etsem az
Dostlar defterine köleni de yaz
Açıver kapını yüzünü göster
Gönül hasretinden yakınmak ister
Duyular mükemmel, dişleri inci
Kokusuna tutkun, yaşlısı genci
Yürürken koşmadan olur birinci
Kapına gelmiş bir garip dilenci
Açıver ne olur yüzünü göster
Garip ayağına kapanmak ister
Yukarıdan aşağı heybetle iniş
Yürüyüşünde var hep bu görünüş
Âdetin baktığın tarafa dönüş
Bize nasip olsun hayırlı bir düş
Kerem et ne olur yüzünü göster
Kim böyle bir düşten uyanmak ister
Seni ilk görenler korku çekermiş
Sonra ülfet eder hemen severmiş
Benzerini asla görmedim dermiş
Erenler yolunda giderek ermiş
Benzeri bulunmaz yüzünü göster
Gönüller nurunla yıkanmak ister
Zâtının nûrundan vermiş sana can
Hilkate ruhunla başlamış Rahman
Yûsuf’ta yok sende olan hüsnü an
Ahlâkındır Senin, mûcize Kur’an,
Alemlere Rahmet, cemâlin göster
Kölen rahmetine sığınmak ister
Ümmetin üstüne titreyen sensin
Müjdeci, uyaran, gel diyen sensin
Kulunu Allah’a sevdiren sensin
Gecemi gündüze çeviren sensin
Ey Hakk’ın şâhidi yüzünü göster
Kul şehâdetinle tanınmak ister
Hakk’ın halilisin, habibi sensin
Gönüllerin eşsiz tabibi sensin
En güzel hutbenin hâtibi sensin
Ümmetin en büyük nasibi sensin
Aşkımın Leylası yüzünü göster
Gönül seni gözden sakınmak ister
En güzel, en üstün ahlak senindir
Cömertlikte kemâl el-hâk senindir
Şefaatte en son durak senindir
Miraç senin, Refref, Burak senindir
Sen gördün, bize de cemâlin göster
Pervâne şem’ine hep yanmak ister
Hayrettin KARAMAN
ZİRVE İNSAN, HZ. MUHAMMED (sav)
1789 Büyük Fransız İhtilali’nin fikri temellerini hazırlayanlardan biri olan filozof Lafayet, meşhur “İnsan Hakları Beyannamesi” yayınlanmadan, bütün hukuk sistemlerini araştırmış ve İslam Hukuku’nun üstünlüğünü görerek şöyle haykırmıştır:
“Ey Muhammed! Senin adaleti gerçekleştirmek hususunda ulaştığın seviyeyi bir daha kimse gösteremedi..!”