Hoşsâda-199
“Âvâzeyi bu aleme Davud gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoşsâda imiş”(Bâki)

H O Ş S Â D A

08 Ocak 2010 Cuma 
23 Muharrem 1431
sayı: 199


SABREDENLERE MÜJDELER OLSUN!
 

 

Peygamberimiz (sav) buyuruyor: “İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler) gelir. Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer dine bağlılığı varsa, belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musibetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah kalmaz.” (Tirmizi, Zühd 57; Ahmed b. Hanbel 1,172, 174)

Unutmayalım ki, asıl musibet ve zararlı musibet, imanımıza, Müslümanlığımıza, ahlakımıza, İslam davamıza, istikamet ve şuurumuza gelen musibettir. Bu musibetlerden her zaman Allah’a sığınmamız ve ağlayıp sızlanmamız gerekir. (bk. Tirmizî, Deavât: 79) Fakat tabiri caizse dünyevi musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bunların bir kısmı Allah’ın bir ikazı ve uyarısıdır; bir kısmı günahlara kefarettir; hastalık gibi, bir kısmı ise, Allah’ın bir iltifatıdır, bir temizliktir. (bk. Buhâri, Îman: 39, Müslim, Birr: 52)

Nitekim bir rivayetlerde “Meyveleri olgunlaşmış bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyor; sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülüyor.” (Buharî, Merdâ: 3, 13, 16; Müslim, Birr: 45) “Ateşin altın ve gümüşün paslarını giderdiği gibi bîr müslümanın hastalığı da onun günahlarını giderir " (İbn Mace, Tıb 18) müjdeleri verilmiştir.

Başka bir hadiste ise Allah en çok sevdiği kullarına, en ağır ve şiddetli musibetleri verdiği bildirilmektedir: “İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler) gelir. Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer dine bağlılığı varsa, belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musibetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah kalmaz.” (Tirmizi, Zühd 57; Ahmed b. Hanbel 1,172, 174)

"Bir kul kendisi için (cennette) hazırlanmış olan makama ameliyle erişemeyecekse, Allah onun bedenine veya malına veya çoluk çocuğuna bir bela verir de bu belaya sabrı sebebiyle o makama eriştirilir." (Ahmed b. Hanbel V-272)

Bu nedenlerle müminlerin başına gelen bela ve musibetlerin bir çok nedeni ve hikmeti olabilir. Ama hepsi de onun faydasınadır, iki cihan saadeti içindir.
1- Bunlardan birisi işlediğimiz günahlar sebebiyledir.
“Size gelen musibet, işlediğiniz (günahlar) yüzündendir.” (Şura, 30)
“Sana gelen kötülük, kendindendir, (günahların yüzündendir).” (Nisa, 79)
“Bir millet, kendini değiştirmedikçe, Allah onların hallerini değiştirmez.” (Rad, 11)

2- Bela, hastalık ve musibetler, günahların kefareti (affolması) için gelir.
“Dünyada musibetlere maruz kalıp da güzelce sabreden kimse, ahirete günahsız gider veya günahları azalır. Her musibet, affedilecek bir günah için gelir.” (Ebu Nuaym)
“Mümine gelen her sıkıntı, günahlarına kefaret olur.” (Buhari)
“Müminin günahları affoluncaya kadar bela ve hastalık gelir.” (Hakim)

3- Cennette yüksek derecelere kavuşması için mümine musibet gelir.
Bunun için Peygamberlere çok bela ve musibetler gelmiştir.
“En şiddetli bela, Peygamberlere, velilere ve benzerlerine gelir.” (Tirmizi)
“Nimete kavuşması için insana musibet gelir.” (Buhari)
“Musibet, kavuşulacak bir derece için gelir.” (Ebu Nuaym)
Allahü teâlâ’nın hayrını murad ettiği kul, belaya maruz kalır. (Taberani)
Kişi, hep sıhhat ve selamette olsa idi, bu ikisi onun helakı için kâfi gelirdi. (İ.Asakir)
Mümin, keler deliğine saklansa, ona, eza edecek biri musallat olur. (Beyheki)
Dünya, (Cennetteki nimetlerin yanında) mümine zindandır. (Müslim)
Allah’ı ve Resulünü seven, belaya (hazırlıklı olsun) zırh giysin! (Beyheki)
Demek ki belanın en şiddetlisi, Allahü teâlânın çok sevdiği kimselere geliyor. Belalara sabır, sıddıkların derecesidir. Peygamber Efendimiz (sav), kendisine gelecek musibetlere karşı dayanma gücü vermesi için Allahü teâlâya dua ederdi.


Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ'dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar." (Buhârî, Merdâ1, 3; Müslim, Birr 49)
İnsan, hem ezâ çekmek hem de onun sevâbından mahrum kalmak gibi iki zarara katlanmamalı, başa gelene sabretmelidir. Unutulmamalıdır ki, "Asıl belâya uğrayan, sevaptan mahrum kalandır."

İmam Gazzâlî, konuya üç ayrı yorum getirmiştir:
1. Münafığın başına gelen musîbet ve hastalıklar. Münafık, sıkıntıya sabretmeyip şikâyette bulunduğu için bunlar onun hakkında tam bir cezâ anlamı taşır.
2. Mü'minin hastalık ve musîbeti. Mü'min, bunların Allah'dan geldiği bilinci içinde sabreder. Böylece de sıkıntıları günahlarına kefâret olur.
3. Şükür ve rızâ halindeki olgun mü'minlerin hastalık ve sıkıntıları. Bunlar belâ ve musîbet halinde de Allah'a hamd ve şükür görevlerini yerine getirirler. Öylece onların sıkıntıları, Allah katındaki derecelerinin yükselmesine vesile olur.

Netice olarak şunu unutmamak gerekir ki, bu dünya imtihan dünyasıdır. Allah katında derece sahibi olmanın bir yolu da belâ ve musîbetlere uğramaktan geçmektedir. Bu durumda yapılacak iş, başa her ne gelmişse, onu sabır ve rızâ ile karşılamaktır. Müslümanın asıl kazancı buradadır. Bir anlamda sabır, müslüman için, her olumsuzluğu lehine çevirmeye imkân vermektedir. Sabır, başımıza gelen bir sıkıntıda, hastalıkta ve belada çözüm için elimizden geleni yapmak, mücadele etmek ve Rabbimiz’e tevekkül etmektir.

Ebû Abdullah Habbâb İbni Eret radıyallahu anh şöyle dedi: Hırkasını başının altına yastık yapmış Kâbe'nin gölgesinde dinlenirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e (müşriklerden gördüğümüz işkencelerden) şikâyette bulunduk ve :

- Bize yardım dilemeyecek, Allah'a bizim için dua etmeyecek misiniz? dedik. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi:
- "Önceki ümmetler içinde bir mü'min tutuklanır, kazılan bir çukura konulurdu. Sonra da bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti-kemiği demir tırmıklarla taranırdı. Fakat bütün bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hâkim kılacaktır. Öylesine ki, yalnız başına bir atlı, Allah'tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiç bir şeyden endişe etmeksizin San'a'dan Hadramut'a kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki, siz sabırsızlanıyorsunuz." (Buhârî, Menâkıb 25. Ayrıca bk. Buhârî, İkrâh 1, Menâkıbu'l-ensâr 29, Ebû Dâvûd, Cihâd 97)

Büyük neticeler büyük fedâkarlık ister. Din ve imanından dolayı kişinin uğradığı azab ve işkenceye sabır, takdire değer bir meziyettir. Hz. Peygamber'in verdiği haberler aynen gerçekleşmiştir. İslâm, sulh ve sükûn, emniyet ve selâmet dinidir. Din ve iman düşmanlığı, yeni bir olay değildir. Sabretmek her işin başıdır.

Evet, unutmayalım ki, asıl musibet ve zararlı musibet, imanımıza, Müslümanlığımıza, ahlakımıza, İslam davamıza, istikamet ve şuurumuza gelen musibettir. Bu musibetlerden her zaman Allah’a sığınmamız ve ağlayıp sızlanmamız gerekir.

- “ALLAH SABREDENLERLE BERABERDİR.” (Bakara 193)

- “MUTLAKA BİZ SİZİ BİRAZ KORKU, BİRAZ AÇLIK, BİRAZ DA MALLARDAN, CANLARDAN VE ÜRÜNLERDEN EKSİLTME İLE İMTİHAN EDECEĞİZ.
O SABREDENLERE MÜJDELER OLSUN!” (Bakara 195)

- “ANCAK VE ANCAK SABREDENLERE MÜKAFATLARI HESAPSIZ ÖDENECEKTİR." (Ayet-i Kerime)


 
  Hoşsâdalar  





bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46754 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol