HOŞSÂDA
1 Eylül 2006 Cuma
8 Şaban 1427 sayı: 41
Sözün Özü
Allah Teala buyuruyor:
- “Benim ve Rasulüm’ün çağırdığı şeyde sizin için hayat (dirilik) vardır.” (Enfal 8/24),
- “Sana vahyolunana sımsıkı sarıl!..Siz hepiniz, zamanı gelince (O’na uyup uymadığınızdan dolayı) mutlaka hesaba çekileceksiniz.” (Zuhruf 43,44)
Bilinç
“SELAM, HİDAYET’E TABİ
OLANLARADIR”
(Bizans Kral’ı Hirakl’ın, Mekkeli Müşriklerin önde gelenlerinden Ebu Süfyan’a Peygamberimiz (sas) hakkında sorduğu hidayete götüren sorular ve cevapları)
İbn-i Abbas (r.a.) anlatıyor: Mekkeli Müşriklerin ileri gelenlerinden Ebu Süfyan Şam diyarında ticaret yaparken Bizans Kralı Hirakl, haber gönderip Ebu Süfyan ve yanındaki topluluğu çağırmıştı. Hirakl ve rumların ileri gelenlerinin huzuruna kabul edilen Ebu Süfyan ve yanındaki topluluğa, Bizans Kral’ı Hirakl sordu: "Kendisinin Peygamber olduğunu söyleyen bu adama akrabalık yönünden hanginiz daha yakındır?"
Ebu Süfyan: ‘Akrabalık yönünden en yakını benim.’ dedim." dedi. Bunun üzerine tercümanına: "Onun arkadaşlarına söyle ben, şu kimse (Hz. Muhammed) hakkında buna soru soracağım. Eğer yalan söylerse onun yalan söylediğini bildirsinler." dedi.
Ebu Süfyan şöyle devam eder: "Vallahi, arkadaşlarımın benim yalanımı anlatmalarından çekinmem olmasaydı, onun hakkında yalan söylerdim. Sonra bana Peygamber hakkında sorduğu ilk soru:
"Sizin aranızda onun soyu nasıldır?" olmuştur. Ben: "O, içimizde soylu birisidir." dedim.
Hirakl: "Ondan önce sizden birisi onun söylediği bu şeyleri söylemiş miydi?" dedi. "Hayır" dedim.
"Atalarından kral olan var mıdır?" dedi. "Hayır" dedim.
"Halkın ileri gelenleri mi kendisine tabi oluyor? Yoksa zayıf kimseler mi tabi oluyor?" dedi. "Zayıf kimseler" dedim.
"Çoğalıyorlar mi yoksa azalıyorlar mı?" dedi. "Hayır, çoğalıyorlar." dedim.
"Onlardan, dinine girdikten sonra memnun olmadığından dinden dönen biri var mıdır?" dedi. "Hayır" dedim. .
"Söylediği şeyleri söylemezden önce yalan töhmetinde bulunuyor muydunuz?" dedi. "Hayır" dedim.
"Sözünden döner mi?" dedi. "Hayır. Ancak biz bir süredir ondan ayrıyız. Şu anda ne yaptığını bilmiyoruz." dedim. -Ebu Sufyan: "Bu sözden başka içerisine bir şeyler katabileceğim başka bir söz imkanım olmadı." dedi ve şöyle devam etti: "Onunla savaştınız mı?", "Evet" dedim.
"Onunla savaşınız nasıl olmuştu?" dedi. "Onunla aramızdaki savaş değişiyor, bir bize meylediyor bir ona meylediyor." dedim.
"(O Peygamber sav.) Size ne emrediyor?" dedi. ''Tek olan Allah'a kul olun, Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın, atalarınızın söylediklerini bırakın" diyor ve bize namaz kılmayı, dürüst ve namuslu olmayı, akraba ile ilişkiyi sürdürmeyi emrediyor" dedim.
Hirakl tercümanına: "Ona söyle de: Sana onun soyundan sordum, kendisinin içinizde soylu birisi olduğunu söyledin. Zaten Peygamberler böyle olur, kavmin soylu olanlarından peygamber gönderilir.
Sana, sizden birisi onun söylediği şeyleri söylemiş midir, diye sordum, hayır dedin. O halde diyorum ki: Eğer kendisinden önce bu sözü söyleyen bir kimse olsaydı, kendisinden önce söylenmiş bir sözün peşine takılmıştır" derdim.
Sana, atalarından kral olan var mıdır? diye sordum, hayır dedin. O halde ben de diyorum ki, “eğer atalarından kral olan birisi olsaydı, atalarının kraliyetini arzu eden bir kimsedir" derdim.
Sana, "Söylediği bu şeyleri söylemezden önce yalan töhmetinde bulunuyor muydunuz?"diye sordum:
"Hayır" dedin. Bundan anlıyorum ki, “insanlara yalan söylemeyen, Allah'a karşı hiç yalan söylemez.”
Sana: "Halkın ileri gelenleri mi kendisine tabi oluyor? Yoksa zayıf kimseler mi tabi oluyor?" diye sordum. Zayıf kimselerin kendisine tabi olduğunu söyledin. Aslında peygamberlere (ilk önce)uyanlar da onlardır.
Sana: "Çoğalıyorlar mi azalıyorlar mi?" diye sordum, kendilerinin çoğaldıklarını söyledin. Zaten iman işi böyledir. Tamamlanana değin artar.
Sana: "Onlardan, dinine girdikten sonra memnun olmadığı için dinden dönen biri var midir?" diye sordum, hayır dedin. Zaten iman da budur, iman nuru kalbe girdiğinde böyle olur.
Sana: "Sözünden döner mi?"diye sordum. Hayır dedin. Peygamberlerde sözlerinden dönmezler.
Sana: "Size neyi emrediyor?" diye sordum, "Size putlara kulluğu yasakladığını, tek olan Allah'a kul olmayı ve Ona ortak koşmamayı emrettiğini ve yine, namaz kılmayı, dürüst ve namuslu olmayı emrettiğini söyledin.
“Eğer senin söylediklerin doğru ise yakında bu kimse (Hz. Muhammed sas) şu iki ayağımın bastığı yerlere sahip olacaktır. Aslında ben onun zuhur ettiğini biliyordum ama sizden olacağını tahmin edemiyordum. Eğer ona ulaşacağımı bilsem, tehlikeye rağmen, kendisiyle karşılaşma zahmetine katlanırım, şayet yanında olsaydım ayaklarını bile yıkardım." dedi. Sonra da, Rasulüllah (s.a.v.)'in Dihye (r.a.) ile Bizans 'in Busra emirine gönderdiği mektubunu istedi. Mektubu getiren, onu Hirakl'a verdi, o da mektubu okudu. Mektup şöyleydi:
“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,
Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rumların büyüğü Hirakl'e. Selam, hidayete uyan kimseleredir.
Bundan sonra, ben seni İslam çağrısına davet ediyorum. Müslüman ol ki kurtulasın. Allah, yaptığın işin karşılığını sana iki kat verir. Eğer kabul etmez, yüz çevirirsen çiftçi ve ziraatçi olan halkının günahı da sana olur.
«Ey Kitap ehli! Aramızda ortak olan söze gelin. Allah'a kul olalım, Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Birbirimizi, Allah'ın dışında bir takım rabler edinmeyelim. Eğer yüz çevirirlerse: "şahit olun ki bizler Allah'a teslim olanlarız "deyiniz.» (Al-i İmran: 64)
Sonra Ebu Süfyan şöyle devam eder: Hirakl, söyleyeceğini söyleyip mektubu bitirdiğinde yanında sesler yükseldi, gürültüler çoğaldı, bizde oradan çıkarıldık. Oradan çıkarılırken arkadaşlarıma: "Ebu Kebşe'nin (Ebu Kebşe, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in dedelerinden birisinin ismidir) oğlunun etkisi önem kazandı, ondan Rumların kralı bile korkuyor olmalı." dedim. Onun galip geleceği kanaatini hep taşıdım, sonunda Allah Teala, İslam'ı gönlüme koydu. (Buhari, İman)
Altı Çizili Satırlar
İMAM GAZALİ’NİN OĞLUNA NASİHATLERİ
- Oğlum! Şu üç ibâdetinde mutlak sûrette kalbini teyakkuz hâlinde bulundur, aklın ve kalbin başka yerde olmasın! Bunlar, Kur'ân-ı Kerîm okurken, Rabbini zikrederken ve namaz kılarken. Bu üç hâlde bir an bile aklını ve gönlünü başka yere verme. Allâh'ın huzûrunda olduğunu unutma!..Yönünü İslâm'ın doğduğu ilk mâbed olan Kâbe'ye, kalbini de Hazret-i Allâh'a bağla! Ayrıca âriflerden olmak istersen; sükûtun fikir, bakışın ibret ve dileğin tâat olsun. Zîra bu üç haslet, âriflerin alâmetidir.
-Oğlum! Kul borcundan son derece sakın! Bir kuruş borç yüzünden, kabul olmuş pek çok ibâdetin sevabı gider..Mümin, borç yaparken fuzûlî yere borca girmez. Lâkin zarûreten borçlanırsa ve ödemek niyetiyle alırsa, Allâh Teâlâ ona yardımcı olur..
-Belâya da şükretmek lâzımdır. Çünkü küfür ve günahlardan başka belâ yoktur ki, içinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allâh, senin iyiliğini, senden daha iyi bilir. Şer zannettiğin çok şey vardır ki senin için hayırdır. Hayır zannettiğin çok şey vardır ki senin için şerdir. En selâmet yol, ilâhî takdîre râzı olman, her hâle şükür diyebilmendir.
-Oğlum! Son derece dikkat edeceğin bir cihet varsa, o da kimler ile düşüp kalktığındır..Dâima sâlihlerle düşüp kalk!.Kişi sevdikleri ile beraberdir..İlmi ile amel eden âlimlerin ve sâlihlerin sohbetine devam et!
-Oğlum! Hayatta her şey Allâh'ın taksîmi iledir. Allâh; kimini zengin, kimini yoksul, kimini sağlam, kimini sakat, kimini âlim ve kimini câhil kılmıştır..Kendinden düşük kimseleri gördüğün vakit, böbürlenip onları hakîr görme! Sen onların yerinde, onlar da senin yerinde olabilirdi. İşte bunu düşünerek yoksullar ile arkadaş ol! Onlara karşı dâima alçak gönüllü olmaya çalış!
İnsanlık ve İslâmlık vakârını koru! Saadet ancak böyle elde edilir. Dünya ve âhirette huzur istersen, kimseyi incitme! Senden gencini gördüğün vakit; "Bunun günahı benden az", senden yaşlısını gördüğün vakit; "Bunun sevabı benden çok, bilmediğim tarafları ile benden daha fazîletlidir" düşüncesi ile onlara bak! ..Acaba benim son nefesim ne olur?" diye âkıbetini düşün! Kendini ne kadar tanır ve ne kadar düşük görürsen, Allâh katında o nisbette mevkî kazanırsın.
-Oğlum! Elinden geldiği kadar din kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşıla! Zîrâ Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Kim mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allâh Teâlâ da onun bir ihtiyacını giderir." (Buhârî, Mezâlim, 3)
Diğer bir hadîs-i şerîfte Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:"Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allâh Teâlâ da dünya ve âhirette onun ayıbını örter." (Müslim, Birr, 72) Nefeslerini iyi değerlendir ve bu fânî dünyâya yarın ölecekmiş gibi nazar et.
Bütün azâlarını haramdan koru ve takvâya sarıl.
-Allâh'ım! Ömrümüzü saadetle sona erdir. Rızâ-yı ilâhiyyene ve Cemâlullâha nâiliyet nasîb eyle! Sabah-akşam bizi âfiyetten ayırma! Takvâyı bize azık kıl, tevekkül ve güvenimizi sana yönelt! Bizi hak yolda sâbit kıl! İbâdete lâyık ancak Sen'sin. Sen'i noksan sıfatlardan tenzîh ederim. Sana lâyıkıyla kulluk edemediğim için zâlimlerden oldum.
-Hamd, âlemlerin Rabbi Allâhu Teâlâ'ya; salât ü selâm, Fahr-i Cihân Efendimiz Muhammed Mustafâ (sallahu aleyhi vesellem)'ya olsun!
Yürek İklimi
DUA / Arif Nihat Asya
Biz, kısık sesleriz... minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allah’ım!
Ya çağır surda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allah’ım!
Mahyasızdır minareler... göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım!
Bize güç ver... cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allah’ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah’ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah’ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah’ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah’ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;
Ve vatansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım
|