HOŞSÂDA
4 Ağustos 2006 Cuma
10 Receb 1427 sayı: 37
Sözün Özü
Allah Teala buyuruyor:
“Allah, içinizden iman edenlerle ilim ehli olanların derecelerini yükseltir.” (Mücadele,11)
“Ey Müminler! Allah’tan gerektiği gibi korkunuz ve mutlaka Müslüman olarak ölünüz.” (Al-i İmran,102)
Altı Çizili Satırlar
BU ÜLKE,
Cemil MERİÇ (1916-1987)
“…Kulun Bütün Haysiyeti: Mümin Oluşunda… İslam cihanşümul bir dindir, bütün insanlara hitabeder. İslam’da servet veya makam ayırmaz insanları; Müslüman, Müslüman’a eşittir…
Müminler Kur’an’ı okur, ezberler ve hareketlerini Kur’an’a göre ayarlarlar. Hüküm yalnız Allah’ındır… Kur’an hem bir ibadet kitabı, hem bir anayasa, muhatabı ise tüm insanlık…
Evet, İslamiyet bir kanun ve nizam hakimiyetidir. Batının gerçekleştirmeye çalıştığı eşitliği çoktan fethetmiştir. Fikir hürriyetini, insanı insana saldırtan bir tecavüz silahı olarak değil bir ikaz, bir irşat vasıtası olarak kabul etmiştir… ”
“İster siyah derili, ister sarı,… İnananlar Kardeştir. Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslamiyet olmuş… İslam kardeşliği vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi… Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için yaşamak ve ölmek.
Türk’ü, Arap’ı, Arnavut’u düğüne koşar gibi gazaya koşturan bir inanç; gazaya yani irşada. Altı yüzyıl beraber ağlayıp beraber gülmek. Sonra bu muhteşem rüyayı korkunç bir kabusa kalbeden meşum bir salgın: maddecilik…”
“…Düşünenin görevi; insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada çalışmak, kızmadan, usanmadan irşat. Gerçek sanat ayırmaz, birleştirir.” (Mağaradakiler, s.325)
“Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını aydın yapan; uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.” (Kırk Ambar, s.453)
“Kaderimizi çizen Avrupa’nın siyasi ihtirasları, kullandığımız kelimeler onun emellerini dile getiriyor. Kulağımıza fısıldanan lafızları hudut ve şumüllerinden habersiz fısıldayıp duruyoruz… Tefekkür vuzuhla başlar, KURTULUŞ ŞUURLA.” (Kırk Ambar, s.287)
“Tanzimat’tan bu yana Türk aydınının alınyazısı iki kelimede düğümleniyordu: aldanmak ve aldatmak. Senaryoyu başkaları hazırlamıştı, biz sadece birer oyuncuyduk. Nesiller bir ütopyanın kurbanı olmuşlardı…Avrupa’yı tanımamak gaflet; Avrupa’yı tanıyan ülkesinden kopuyor. Bu lanet çemberinden nasıl kurtulacağız?” (Mağaradakiler, s.323)
“AYDININ GÖREVİ, KARANLIKLARI AYDINLATMAK…, GERÇEK ENTELEKTÜEL, ÖNCE ÜLKESİNİN HAKLARINI, DÜŞMAN BİR DÜNYAYA HAYKIRMAKLA GÖREVLİDİR…”
“Düşünce adamı tarihe angajedir; kucağında yaşadığı topluma angajedir. DÜŞÜNCE ADAMI BİR DEVRİN ŞUURU OLMAK ZORUNDADIR. Bir başka vazifesi: bütün hakikatleri yoklamak, bütün yalanların maskesini yırtmak, kalabalığa doğruyu göstermek. Bazen yangın kulesindeki nöbetçi olacaktır, bazen engine açılan geminin klavuzu…” (Mağaradakiler, s.295)
“…Sağcı ve solcu gibi sınıflandırmaları hiçbir zaman benimsemedim. Bunlar hakikatı kapamaya yarayan uydurmaca mefhumlardır. Bilhassa sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede solcu sağcı ne demek?”
“Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah: kalem. Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yok… Kalem sahiplerine ilk düşen vazife: telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcı olmamak. Halkı okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmak…KALEMLE YAPILAN FETİHLER, TARİHE MAL OLUR, TARİHE YANİ EBEDİYETE.” (Kırk Ambar, s.454)
“Hayatımı iki kelime hülasa eder: Öğrenmek ve öğretmek…”
“HER TOPLUM BİR KİTABA DAYANIR. RAMAYANA, NEŞİDELER NEŞİDESİ VEYA KUR’AN. SENİN KİTABIN HANGİSİ?”
“KENDİNİ YIĞIN HALİNE GETİREN BİR MİLLET PAYİDAR OLAMAZ. TEK KAYGISI PARA OLAN BİR YIĞIN YAŞAYAMAZ… Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekanın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçlerinde böyle bir canlılık, böyle bir hayat coşkunluğu duyanlar dünyanın biricik hakimleridir…”
“ULU ÇAMLAR FIRTINALI DİYARLARDA YETİŞİRMİŞ…”
“Okumak bir dostluk kurmaktır. Eğlencelerin en asilidir okuma, daha doğrusu en asilleştiricisidir. Kitap zekayı kibarlaştırır. Hassasiyetimizle düşüncemizi ancak kendi içimizde, zihni hayatımızın derinliklerinde geliştirebiliriz. Zekanın tavırlarını efendileştirmek için okumak zorundayız…”
“İrfan; düşünceyi madde dünyasına çivilemeyen, zekayı zirvelere kanatlandıran, beşeriyi ilahi ile kutsileştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. İslam insanı parçalamaz. İRFAN KEMALE AÇILAN KAPI, AMELLE TAÇLANAN İLİM…İrfan, dini ve dünyevi diye ikiye ayrılamaz…”
“DİN ASIRLARDIR YAŞAYAN VE NESİLLERİ HUZURA KAVUŞTURAN, TECRÜBEDEN GEÇMİŞ İNANÇLAR MANZUMESİ; SICAK, DOST, KÖKLÜ. Batı’nın dünyevi dediği kültür ise, hakimiyetini tahkim için düşman ülkelere ihraç ettiği sefil bir ideoloji. Taarruzun hedefi haçlı seferlerinden beri aynıdır; kılıçla kazanılamayan zaferi yalanla kazanmak…
Avrupa Tanzimat’tan beri aynı emelin kovalayıcısıdır: Türk aydınında mukaddesi öldürmek. Mukaddesi yani İslamiyet’i. İslam’ın yerine kendi mukaddesini aşılayamazdı. Çünkü MİSYONERİN HEDEFİ, DEVLET-İ ALİYYE’Yİ HRİSTİYANLIĞA KAZANMAK YANİ DEVLET-İ ALİYYE İLE BÜTÜNLEŞMEK DEĞİL, EZELİ DÜŞMANINI “ETNİK” BİR TOZ YIĞINI HALİNE GETİRMEKTİ, İSTEDİĞİ KALIBA SOKACAĞI ŞUURSUZ VE İRADESİZ BİR TOZ YIĞINI…”
“Avrupa, Osmanlı ülkesine papaz ihraç eder. Hritiyanlığa davet için mi? Ne münasebet. Tek emeli, Osmanlı’yı dinsizleştirmektir. Dinsizleştirmek yani “etnik bir toz” haline getirmek…”
“İNANÇ, ASİLDİR. MEDENİYETLER İNANCIN ESERİ…GERÇEK AKIL, İLAHİ BİR MEVHİBEDİR; AŞKA, SONSUZA, FERAGATA KANATLANDIRIR BİZİ…”
"Kıt'aları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik.
Kelleler damlardı kılıcımızdan.
Bir biz vardık cihanda, bir de küffar ...
Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları.
İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu.
Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, "Ben Avrupalıyım" demeğe başladı,
"Asya bir cüzzamlılar diyarıdır." Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına:
"Hayır delikanlı", diye fısıldadılar, "sen bir az-gelişmişsin."
Ve Hıristiyan Batı'nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını bir "nişân-ı zîşân " gibi gururla benimsedi aydınlarımız." (Bu Ülke, s.96)
“Düşüncenin her korkudan azad olduğu bir ülke
Bir ülke ki insanları dimdik,
Dünya duvarlarla bölünmemiş,
Kelimeler gönlün derinliklerinden fışkırır,
Emek kemale uzatır kollarını,
Aklın ırmağı alışkanlıkların karanlık çölünde kuruyup gitmemiş,
Ne olurdu Tanrım! Benim yurdum da böyle bir ülke olsa!” (Tagor)
“Semavi kitapların emri: “Öldürmeyeceksin”. Hristiyan Avrupa, en sefil çıkarları için dünyanın bütün Mandarenlerini öldürdü ve öldürmeye hazır. Goethe: “Ya örs olacaksın, ya çekiç.” diyor. Şark (Doğu), Sadi’den Gandi’ye kadar aksi kanaatte: “YEMİN EDERİM Kİ, DÜNYANIN BÜTÜN TOPRAKLARI BİR TEK İNSANIN KANINI AKITMAYA DEĞMEZ.” Kim haklı?
Haftanın Tavsiye Kitabı:
Fıkhu’s Siyre, Ramazan el-Buti,
İslami Edebiyat Yayınları
|