HOŞSÂDA
26 Mayıs 2006 Cuma
28 Rebiulahir 1427 sayı: 27
Sözün Özü
Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Seveceğiniz bir diğer (nimet) daha var; Allah'tan yardım ve yakın bir zafer! İnananları müjdele!” (61/13)
“Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, ve insanların fevc fevc Allah'ın dinine girdiklerini gördüğünde; Rabbini hamd ile (överek) tesbih et, O'ndan mağfiret-af dile. Çünkü O (cc), tevbeleri kabul edendir.” (Nasr Sûresi)
Rasululllah aleyhisselam buyuruyor:
“İstanbul, mutlaka fethedilecektir. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan ve O’nu fetheden asker ne güzel askerdir!” (Hadis)
MEDENİYET
Fetih Aydınlığı / Şakir Tarım
Fetih, "açmak" demek... Kur'an-ı Kerim'de bir surenin de adı... İki önemli yüzü var fethin... Hem kalblerin fethi, hem de ülkelerin... Fetih, karanlıkların aydınlığa, kilitli gönüllerin hak ve hakikate açılmasıdır. Fetihlerin zirve örneğini, tevhid akidesinin merkezi "Mekke'nin Fethi"nde görüyoruz.
Fetih, bütün insanlara İslâm nimetinin ulaştırılması projesidir. Fethi yeniden yaşamak ve yepyeni fetih ufuklarına seferler yapmaya ihtiyacımız var. Yalnız ve yalnız insanlığın saadet ve mutluluğu için... Fetih, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) eliyle, yedinci asırda açılan ve kıyamete kadar sürecek olan bir dinamizmdir. Çağı aydınlık bir dünyaya ulaştırma seferberliğidir.
Fetih, tertemiz kanını insanlığın yarasına merhem yapıp, onları aydınlık bir iklime ulaştırmaktır. Fetih, bütün insanlığın iyilik ve mutluluğunu istemektir. Sevgi, huzur, barış, merhamet ve şefkatin zirve noktasıdır.
…Gençlerimiz basit ve yüzeysel bir anlayış ve sadece maddi ve dünya kaygısıyla değil; daha ulvî, daha yüce, daha kuşatıcı amaçlar ve sonsuzluk idealini tatmin edecek hedefler doğrultusunda yetiştirilmelidir. Bâki ve kalıcı hedefler varken; fâni ve geçici oyuncaklar ile oyalanmak ne büyük aldanış...
"Delikanlım, işaret aldığın gün atandan, Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan
Sana selâm getirdim, Ulubatlı Hasan'dan,
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın."
Milli Görüş ve Fetih Ruhu
Prof. Dr. Necmettin Erbakan,
Milli Görüş Lideri
Müslüman olmak demek, bir işin bitmesi değil, başlaması demektir… Zafer inançla kazanılır. İman, aşk, azim ve maneviyat ile birlikte Millî Görüş’ün neler yaptığını tarih yazıyor. Bir Fetih yapmak için 3 tane şart var: İnanç, kumandan, asker. Bütün insanlığın kurtuluşu için yeniden fetihler yapmak gerekiyor. Tarihteki bütün zaferleri Milli Görüşle yaşadık. Bugün de yaşayacağız.
Bir milletin asıl gücü ne topudur, ne silahıdır; imanıdır, azmidir, inançlı evlatlarıdır. Şuurlu bir Müslüman görmek istiyorsanız, fethe katılan 90 yaşındaki Ebu Eyyüp El Ensari Hazretleri’ni iyi düşünün. Fetih şuuru önce ahlak ve maneviyata dayanır. Fetih yapmak için ilim ve teknik olarak güçlü olmak zorundayız. Milli Görüş bu yüzden ilim ve tekniğe önem verir. Biz de işlerimizde planlı, programlı, kadrolu çalışmak zorundayız."
İstanbul Kimin Şehri? / Nasuhi Güngör
11 Eylül hadiselerinden çok kısa bir süre sonra, artık New York’un değil, İstanbul’un “gözde şehir” olduğu Batı basınında manşetlere taşındı. Turizm merkezli, ama nedense sürekli olarak “İstanbul’un merkeziliğine” işaret eden haberler yapıldı…
Sözü dolaştırmaya gerek yok. İkiz kulelerin yıkılmasının ardından, dünyadaki malum lobi yeni “başkentini” çoktan ilan etti: İstanbul. Pekçok uluslar arası organizasyonun burada gerçekleşmesi, ufukta bu çerçevede yeni projelerin olması da tesadüf değil. İsterseniz son yıllarda Turizm Bakanlığı yapan bazı isimlerin, İstanbul’la ilgili projelerine ve açıklamalarına bir göz atın. İstanbul’u dünyanın gözbebeği ya da merkezi haline getirmekle ilgili şaşırtıcı sözler okuyacaksınız.
İstanbul, artık dünyada özellikle “finans kapital” başta olmak üzere, siyasetin, ekonominin, sanatın, magazinin, sporun merkezi haline getirilecek. Siz bakmayın Goerge Soros’ların etrafımızdaki ülkelerde çevirdiği “devrim” dolaplarına. Hepsinin gözü bu şehirde ve herkes küresel tüm akışların merkezini buraya taşımak istiyor.
Konuyu, Prof. Dr. Anıl Çeçen’le konuşuyoruz. Verdiği cevaplar gerçekten sarsıcı: “Giderek çok kutuplu bir yapının ortaya çıktığı bir dünyada, artık İstanbul daha büyük önem kazanıyor. Artık finans dünyasının merkezi, jeopolitik olarak da merkez olan İstanbul olacak. New York’taki ikiz kulelerin benzeri yapılanmaların İstanbul’da da ortaya çıkması dikkat çekici. Napolyon’un kendi döneminde söyledikleri yavaş yavaş gerçekleşiyor.”
Ortada artık açık açık dile getirilen bir garip proje var. Nedense istisnalar dışında kimse İstanbul’u dünya kenti yapmanın ne anlama geldiği üzerinde durmuyor. İşte size güzel bir istisna: “İstanbul'un bir ‘dünya kenti’ olmasını önermek İstanbul’un Müslüman kimliğini reddetmeyi içeren bir siyasal projenin sözcülüğüne soyunmaktır. ‘Dünya kenti İstanbul’, İslam ve hatta Türk kimliğinden arındırılmış bir İstanbul önermesidir. İstanbul’a sahip çıkmanın yolu Fethi idrak etmekten geçer.” (Akif Emre, Yeni Şafak, 31 Mayıs 2005)
Fethi idrak etmek... Meselenin özü burada. Bunun için de öncelikle bu büyük fethin üzerini, anlamsız birtakım çabalarla örtmekten vazgeçmek gerekiyor. Fetih, İslam Medeniyeti’nin merkezinin inşa edilmesidir; buna başka dünyaları ortak etmeye çabalamanın bedeli ağır olacaktır. Unutmadan, Napolyon’un ne söylediğini de aktaralım. “Gelecekte bir dünya devleti kurulacak ve bunun başkenti İstanbul olacak.” Neresinden baktığınız önemli elbette.
“KAHROLSUN GÂVURLAR”
İstanbul’un Fethi’nden 450 sene sonra... İstanbul zalimlerin işgali altındadır. Sultan Vahdettin Han Hazretleri, bir yandan İngilizlere dostmuş gibi gözüküp bir yandan da Anadolu’da Milli Mücadele’nin teşekkülü için var gücüyle çalışmaktadır. Bir Fransız taburu Harbiye nezaretinden aldıkları izinle Ayasofya’yı teslim almak için harekete geçmiştir. Lâkin gizli bir emir Binbaşı Tevfik Bey’e ulaşır. Tevfik Bey hayatını ortaya koyar ve Fransızlara Ayasofya’yı teslim etmez…
Anadolu’daki Milli Mücadele avn-i İlâhî ile zaferle neticelenmiş, Sultan bu saadetli günü Ayasofya’da dua ve şükürle geçirmek ister. Ayasofya hınca hınç doludur. Tablo, muhteşem ama bir o kadar da mahzun bir tablo. Bu durumu orada bulunan Ecnebî Sinyor Piyetro Quaroni anlatıyor:
“Mihrabın yanında bu mü’minler kalabalığının önünde O (Sultan Vahdettin), tek başına duruyordu. Başında gri bir kalpak vardı. O... Majeste Altıncı Mehmed... Osmanlıların İmparatoru, mü’minlerin emiri, zıllullahi fi’l-arz, âlemdeki hüsrevlere taçlar dağıtan ve daha nice unvanlara sahip sultan... Cemaat halinde eda edilen İslâmî ibadet, yani namaz kadar ihtişamlı bir manzara olamaz. Bütün mü’minler hep birlikte secdeye varıp alınlarını yere değdirdikleri anda, kumsala gelip parçalanan dalgaların gürültüsü gibi bir ses yükselir… Ulemâdan bir zat minberde birkaç basamak yükseldi. Ben uzaktan onun sadece ak sakalını ve kocaman beyaz sarığını görebiliyordum. Kulaklarım ara sıra bir kelimeyi farkedebiliyordu. Ama etrafımı saran halkın ne derece kendinden geçmiş ve alevlenmiş olduğunu hissediyordum. Ve hutbe biter bitmez bu halktan korkunç bir haykırış yükseldi: “Kahrolsun gâvurlar!”
Ve şu anda kendimi yalnız ve daha da fazla gâvur bulan ben, itiraf ederim, hiç utanmadan itiraf ederim ki, ben de tıpkı o müminler gibi gırtlağım yırtıla yırtıla haykırdım: - Kahrolsun gâvurlar!
Birdenbire bir komutla camide ince bir yol açıldı, Sultan, Ayasofya’dan ayrılıyordu. Yanımdan geçerken dikkat ettim: Başını biraz sağına eğmiş, gözlerini hafifçe yummuş, dua okur gibi bir hali vardı. Dirsekleri hâlâ bükülmüş, avuçları hâlâ kıbleye doğru açıktı. Yüzü çok sararmıştı; İstanbul hâlâ işgal altındaydı...” (Ayasofya, Hüseyin Yılmaz, Timaş Yay., İstanbul 1991.)
… Evet, bugün Ayasofya, Fatihin bıraktığı şekle yeniden gelebilmenin hüzünlü bekleyişi içinde bulunuyor... Bugün Bizans kadar köhnemiş gönüller var. Hidayete muhtaç olan... Uzanacak bir el, sevgiler sunacak bir gönül hasreti içinde bekleşen milyonlar var... Yeniden bir fetih heyecanı içinde, "gönül fatihi" olacakları bekliyorlar.
Biz Fethin Çocuklarıyız... / Yusuf Özkan Özburun
Bilelim ki biz fethin çocuklarıyız. Fetih bizim için bir varoluş biçimidir, bir duruş tayinidir, hayata ruh üfleyen şenliktir….Ne ki bize fethi yanlış anlattılar şimdiye dek... Toprak zaptetmek, coğrafyalar, iklimler işgal etmek, elde kılıç cenk etmek diye anlatıldı sadece... Hayır, bu değil, ülkelerin fethi sadece bir sonuçtur, ey azizler. Bu sonucu hazırlayan sebepleri iyi anlamak gerekiyor.
Dün Mekke’yi, Kudüs’ü, Kurtuba’yı, İstanbul’u fetheden mübarek insanlar, önce Allah’la aralarındaki engelleri kaldırmış, yüreklerini Rablerine çevirmiş, içlerinde cenk etmişlerdi. Önce kalplerinin kapılarını açmış, varlıklarını O’na adamışlardı. Çünkü onlar fethin anlamını gönüllerin hakikate açılması, gönüllerle hakikat arasındaki engellerin kaldırılması olarak bellemişlerdi.
Fetih, bir yönüyle, kanın yürüyüşüne engel olan tıkanmış damarların açılması demekti. Açılım, merkezden çevreye doğru olur. Merkezi sağlama almadan, merkezin üzerindeki perdeleri kaldırmadan çevreye, başkalarına, başka diyarlara el uzatacağını zannedenler ne de çok yanılıyor.
İşte bu nedenle fetih; önce içimizde, aklımızla kalbimiz arasındaki diyalogta, düşüncelerimizle davranışlarımız arasındaki ahenkte, ideallerimizle yaptıklarımız arasındaki orantıda kendini göstermeli değil midir?
Fetih önce ailemizde, eşimize yaklaşımımızda, çocuğumuzun dilini anlamamızda, evimizi bir konut olmaktan çıkarıp içinde huzur ve sükunet dokunan bir mesken haline getirmemizde değil midir? Fetih önce komşumuza selam verip tebessüm etmemizde, yetimin başını okşamamızda, karnı ekmeğe aç olanlarla birlikte, aklı ve kalbi hakikate aç insanlara elimizi uzatmakta değil midir? Fetih önce işyerinde, yalana, talana, adaletsizliğe geçit vermeden, haksız rekabete girmeden, iş arkadaşının arkasından konuşmadan, başkalarının ayağının altını oymadan mertçe yaşamakta değil midir?
Fetih, manevi ve maddi gelişim seyrini durdurmadan, durgun bir su gibi kokuşmadan, daima yukarıya hep yukarıya doğru yükselmede, yerden semaya yönelmede değil midir? Fetih bugün, aklı karışık, duyguları dolaşık, sağda solda serseri mayın gibi dolaşan çocuklarımıza, gençliğimize bir işaret taşı olmakta, bir model teşkil etmektedir. Fetih bugün, nesne eksenli bir uygarlık anlayışından insan odaklı bir medeniyet algısına yönelmektedir. Hedefimiz, insan merkezli medeniyet, yürek odaklı fetih, aile temelli toplum, hakikat esaslı gençliktir.
İçinde bulunduğumuz zamanlar, gövdenin ve hazzın egemen olduğu, insanın makine homurtularının arasında kaybolduğu, toplumu ayakta tutan temel değerlerin hor görüldüğü zamanlardır. Dolayısıyla biz ‘Fetih, asıl şimdi!’ diyoruz.
Fetih gerçeğinin hayatımızın bütün aşamalarına girmesi, vücudumuzun her bir hücresinde dile gelmesi gerektiğine işaret ediyoruz. Eğer tarihin herhangi bir diliminde bir şey bir kere yapılmışsa, bu bugün de yapılabileceği anlamına gelir.
Unutmayalım ki, İstanbul kapılarını zorlayan şehitler ve gazilerin pek çoğu önce ve bizzat kendi içinde nefs düşmanıyla savaşan kahramanlardı. Onlar öncelikle birer maneviyat kahramanı idiler. Seccadede dua gözyaşları döküp, bu duaları en büyük gülleler halinde düşmanın üzerine atmışlardı. Dürüstlüğün, adaletin timsali olarak, önce örnek olmuşlardı. Maddi fethe giden yolda manevi yolları açmışlardı.
Biz bugün burada, bu görevle vazifeliyiz. Tarihi yeniden kurmak, ufkun ötesine bakmakla görevliyiz. Fakat tarihi kurmak, önce kendi içimizi kurmaktan geçiyor. Ufka bakmak önce ayak ucuna bakmaktan geçiyor…Ey fethin çocukları! Fetih yeniden bizi çağırıyor, tarih yeniden bizi çağırıyor. Mekke, Kudüs, Kurtuba, İstanbul bizi çağırıyor. Kalbimiz bizi çağırıyor, insanlık bizi çağırıyor…
|