Hoşsâda-94
HOŞSÂDA
14 Eylül 2007
2 Ramazan 1428 Cuma sayı: 94

Sözün Özü

Yüce Rabbimiz buyuruyor:
"Ey iman edenler!.. Takvaya ulaşasınız, Allah’ın aza-bından hakkıyla korkasınız, Allah’a tam manasıyla kulluk etme şuuruna ulaşasınız diye sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı)." (el-Bakara, 2/183)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) buyuruyor:
“Kim, tam bir imanla ve sadece Allah rızası için Ra-mazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, İman 28, Savm 6; Müslim, Sıyâm 203, Müsâfirîn 175; Ebû Dâvud, Ramazan 1, Savm 57; Tirmizî, Savm 1, Cennet 4; Nesâî, Sıyâm 39; İbn Mâce, İkamet 173, Sıyâm 2, 33)

Medeniyet

MÜSLÜMAN ve RAMAZAN

Müslüman; doğumundan ölümüne kadar, Yaratan ve Yaşatan Yüce Rabbimiz’in emirlerine ve yasaklarına kayıtsız şartsız teslim olmuş, barış ve huzur insanı demektir. Yüce Allah’ın emir ve yasakları yani güzel dinimiz İslam ise, dünya ve ahiret mutluluğunun tek yoludur. İnsanlar, Allah Teala’nın dediklerini yani İslam’ı –Kur’an-ı ve Sünnet’i- dinleyip uydukla-rı zaman huzur ve mutluluk içinde olurlar. Elbette insanı, en iyi Yaratanı Yüce Allah bilir, tanır. Onun için Rabbimiz, Kitabımız Kur’an-ı göndermiştir…
Ramazan’ın en önemli özelliği, bu ayın Kur'ân-ı Kerim ayı olmasıdır. Ramazan gücünü, şerefini ve güzelliğini Kur'an'dan almaktadır (Bakara, 2/185). Kur'an bu ayda indirildi-ğinden, müslümanların Kur'an'la bağlarını sağlamlaştırması Ramazan'daki ilk görevleridir. Okumayı bilmeyenlerin hemen öğrenmesi, bilenlerin Kur'an'ı çokça okuması ve anlamlarını öğrenmeye ve yaşamaya gayret etmesi, Allah'ın emir ve ya-saklarını öğrenmesi gerekmektedir. Kur'ân-ı imanî bir heye-canla okumalı, dinlemeli ve üzerinde tefekkür etmelidir.
Ramazan, mü'minler için bir eğitim ve öğretim ayıdır. Ramazan ayı her şeyiyle bir mekteptir. Mübarek Ramazan ayında oruç tutmak, Allah’a teslimiyetin bir ifadesidir. Oruç, ruhun ve kalbin doyurulması, geliştirilmesi, gıdalandırılmasıdır. “Dikkat ediniz, kalpler ancak zikirle huzu-ra kavuşur.” (Rad,28) Allah-u Teâlâ (c.c)'ya iman eden ve O'nun dini uğrunda koşturmaya çalışan müminler; oruç ibadeti ile sağlam bir bedene, kuvvetli bir iradeye sahip olurlar. İslam’ın ideal ve kamil insan modelini kazanma da oruç mühim bir yer tutar.

Bir Kıssa Bir Hisse…

ANA-BABAYA HÜRMET,
NEFSİ TERBİYE ve KUL HAKKI

Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer İbni’l–Hattâb radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini söy-lemiştir:
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çık-tılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bu-nun üzerine birbirlerine:
-Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.
İçlerinden biri söze başlayarak:
-Allahım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçileri-me bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde şafak atana kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.
Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! diye yalvardı. Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.
Bir diğeri söze başladı:
-Allahım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. (Bir başka rivayete göre: Bir erkek bir kadını ne kadar severse, ben de onu o kadar seviyordum). Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Am-camın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman (bir başka rivâyete göre: Cinsî münasebete başlayacağım zaman) dedi ki: Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme! En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde ken-disinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım.
Allahım! Eğer ben bu işi senin rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.
Üçüncü adam da:
-Allahım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını al-madan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan bü-yük bir servet türedi. Birgün bu adam çıkageldi. Bana:
-Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de ona:
-Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim. Adamcağız:
-Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler, biiznillah.
Anaya babaya saygı ve hürmet, nefsin bilhassa şe-hevî hislerine sadece Allah korkusundan dolayı hakim olabil-mek ve kul hakkına hürmet etmenin değerli amellerden oldu-ğunu öğrenmiş oluyoruz.
Müslüman daraldığı zaman böyle samimi davranışla-rını dua vesilesi yapabileceğini de bu hadis bize öğretmiş oluyor. Bu konuyu daha iyi anlamak için Bakara: 2/25, 82, 277; Âl i İmrân: 3/57; Nisâ: 4/57, 122; Mâide: 5/9; A’râf: 7/42; Yûnus: 10/9, 26; Hûd: 11/11, 23; Nâziât: 79/40, 41 ayetlerine bakılabilir.
(Buhârî, Büyû` 98, İcâre 12, Hars ve’l–müzârea 13, Enbiyâ’ 53, Edeb 5; Müslim, Zikir 100, Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 6)

EĞİTİMİN GÖZYAŞLARI...

Öğretmen; Molla Hüsrev, Molla Gürani, Akşemseddin OLURSA…
Talebe; Fatih, Yavuz ve Sinan olur…
Özel bir lisede, kompozisyon sınavında, "Belediye otobüsüne bindiniz… Ondan sonrasını, herkes kendi yaşadık-larıyla anlatsın." diye bir konu vermiştim. Amacım, hem somut bir biçimde öğrencilerin kendi yaşadıklarını yazılı olarak ifade edebilmelerini sağlamak, hem de "saygı" kavramının gençlere yansıyış biçimini ölçmek ve değerlendirmekti.
Vermiş olduğum kompozisyon konusunu okuduktan sonra bir öğrencim:
"Ama hocam, ben hiç belediye otobüsüne binmedim ki!.." demez mi? Bir anlık şaşkınlıktan sonra kendime geldim ve "O zaman hayal ederek yaz." dedim, ama öğrencimin ken-dine göre masumane mazereti beni hayli sarstı.
Anadolu'nun kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde de görev yapmıştım. Üstelik Fransa'da da öğretmen olarak altı yıl kalmış ve Batı eğitim sistemini yakından inceleme fırsatım olmuştu. Fakat itiraf etmeliyim ki, bizdeki uçurumu başka yer-lerde görmek pek mümkün değildir.
Eğitim, hem birey olarak insan için, hem de toplum için havadan, sudan da önemlidir. Havasız–susuz insan bir kere ölür; ne var ki, eğitimsiz insanlar ömürleri boyunca her an ölümü tadarlar. Çünkü onlar, var oluş bilincine ermek demek olan eğitimi hayatlarında ıskalamışlardır.
Oysa herkesin ağzında "eğitim" var. İnsanlar bir araya geldikleri zaman, kendi veya yakınlarının çocuklarının okuduk-ları okullarla övünürler. Onlar için, çocuklarının ne okuduğu değil, nerede okuduğu önemlidir. Kariyer ve diploma adeta putlaştırılmıştır. Bir şey ilahlaşıra, o, hakikatinden de uzakla-şır.
Eğitime eskiden "maarif" denirdi ve bu "maarif"ten "arif" insanlar yetişirdi. İbn–i Arabi'ler, Mevlana'lar, Yunus Emre'ler… Bu mekteplerin yetiştirdiği ariflerdir. Hala taptaze ruhlarıyla asırlara meydan okuyorlar. Molla Hüsrev'ler, Molla Gurani'ler, Akşemseddin'ler vardı bu mekteplerin başında ve onların yetiştirdiği çocuklar: Fatih'ler, Yavuzlar; Sinan'lar, Ba-ki'ler, Şeyh Galip'ler…
Gerçekten eğitilmiş ve fetih ruhuyla donatılmış bu in-sanlar, dünyayı işgal ve imha etmek için değil, onu fethederek imar etmek ve insanlığa hizmet amacıyla yanıp tutuştular, uykusuz kaldılar.
Elbette geriye dönmeyeceğiz. Bizden böyle bir şey is-teyen de yok zaten. Hazreti Ali'nin bir sözü vardır:
"Çağını bilmeyen alim değildir." diye. Ancak, dünyada yapılan her şeyin, insanın hayrına dönük bir yüzü yoksa orada eğitim gerçekleşmemiş demektir.
Eğitim nedir veya ne olmalıdır? Cevabı hem zor ve hem de uzundur. Çok kısa söylemek gerekirse, eğitim Allah'a kul olmaktır. O yolda yürümektir. O uğurda yorulmaktır.
Eğitim, insana kendini tanıtan ilahi bir ayna sunmu-yorsa, o, eğitim değil, zulümdür. Çünkü zulüm, bir şeyi yerli yerine koymamaktır. İnsanın yeri "kulluk" makamıdır. Hangi yapılanma, insanı bu makamından alıkoyuyorsa o "fahşa"dır, sapkınlıktır.
Eğitim, fıtrat tohumunu yetenek bahçesine atan ve onu ruh yağmuruyla sulayıp büyüten muallimlerin işidir. Ve bu yolda Baş Muallim Hazreti Muhammed Aleyhisselamdır; çün-kü o "Yaşayan Kur'an"dır.
O'nsuz eğitim mi? Bahçesiz tohum, susuz ağaç, gü-neşsiz dünya, kalpsiz ceset… olabilir mi ki, O'nsuz bir eğitim olsun? Olamayacağının ispatı kıyamettir. Kıyamet, O'nsuz yetim kalan alemin infilakıdır. Ya insanın ruhu O'ndan uzak kalmışsa? Ya O'nsuz büyüyen ruhlar yeryüzünde iktidar ol-muşsa? Ya O'ndan nasibi olmayan ruhlar "muallim" diye orta yere çıkmışsa?... İşte o zaman kıyamet yakın demektir.
D. Ali TAŞÇI, Beyan Dergisi


  Hoşsâdalar  

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46885 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol