Hoşsâda-93
HOŞSÂDA
7 Eylül 2007
25 Şaban 1428 Cuma sayı: 93

BAŞIMIZA GELENLER…
NureddinYILDIZ

Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan nakle-dildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:
“Allah’ın emir ve yasaklarını gözet O’nu önünde bu-lursun.
Bolluk içindeyken (emirlerine bağlı kalmakla) sen Al-lah’ı tanı ki O da darlığa düşünce (kurtarmak suretiyle) seni tanısın.
Bil ki senin hakkında yazılmamış olan şey başına gelmez. Sana takdir edilen de seni atlayıp (başkalarına) git-mez. Bil ki zafer sabırladır. Sevinç üzüntüyledir. Kolaylık da zorlukla birliktedir.” (Ahmed, Müsned,1,307)

Nedir bu halimiz? Çektiklerimiz nicedir?
Gerek Ümmet olarak ve gerekse fertler olarak yaşa-dıklarımız, başımıza gelenler neredeyse kimilerinin temel itikat esaslarını sarsacak hale geldi. Ne oluyor alimlerimize, kurum-larımıza, evlerimize…
Dün neredeydik bugün neredeyiz? Bu zaman hangi zamandır?
Her şey Allah’tandır elbette. Öyledir öyle olmasına da,
Bir kural dışılık var mı? Her başımıza gelene kader ve teslimiyet kılıfı giydirip kenarda mı bekleyeceğiz?
Hayır. Olmayan veya olmayacak diye vaat edilen bir şey olmuyor;
Tarih ve Sünnetullah yürüyor:
Allah’ın kulları üzerine indirdiği musibetler, ister top-lumlar seviyesinde olsun isterse fertler seviyesinde iki türlü-dür:
-Kulların ihmal ve eksikliklerinden kaynaklananlar ve
-Allah’ın kullarını arındırmayı murad etmesinden kay-naklananlar.
Amellerimizin sorumluluğunu Allah Teala’ya yükleye-meyiz. Tembellik ve beceriksizliğimizi, dünya varlığına meyli-mizi “kader” ve “Allah’ın dilediği oldu” gibi savunmalarla geçiş-tiremeyiz. Ettiğimizi buluyoruz.
Ve nihai kanun bizim için de geçerlidir:
Bir millet kendini değiştirmedikçe Allah ta onları değiş-tirmeyecektir.
Rabbimize dönüş yapıp, samimiyetimizi –en azından fertler olarak- göstereceğiz, Allah başımıza gelenlerden bizi kurtaracak.. Bu kadar.
Peki, günahsızlar yok mu? Onlar neden aynı musibet-lere uğruyorlar?
Zeyneb binti Cahş radıyallahu anha’nın rivayet ettiği bir hadiste, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “İçimizde iyiler de bulunmasına rağmen topluca helak olur muyuz” şek-linde bir soru sorduğunu ve cevap olarak ta:
“Evet; kötülük yaygınlaşırsa!” diye cevap verdiğini bil-dirmiştir. (Buhari-Müslim)
İmanımız bizi üç kuralla çevreliyor:
1- Allah bize asla zulmetmiyor… O’nun rahmeti aza-bını geçmiştir. O bize bizim kendimize merhametimizden daha merhametlidir. Biz kendimiz hakkındaki kararları ve istekleri-mizi, kısa bir dünya hayatını belki de, o hayatın kısa bir kesiti-ni dikkate alarak dile getirirken O, bizim ebedi saadetimiz için uygun olana göre karar veriyor. Biz kimi zaman hak ettikleri-mizi de etmediklerimizi de istiyoruz. O ise, adaletini uyguluyor. Biz tek kalmak istiyoruz; düşmansız, şeytansız, fırtınasız bir dünya istiyoruz. O ise, dünyayı neden yarattı ise o maksadı uyguluyor. Bizi Kitabı’nda nasıl tarif etti ise öyle bir dünyada yaşatıyor. Biz ise fanide ebedilik, sinek kanadı kadar değeri olmayan da değer arıyoruz.
2- Mümin insan bilir ki… Rabbimin kaderini teslimiyet-le karşılarsam her durumda kârlı olurum. Arzularım yerine gelirse şükreder kazanırım, sıkıntım olursa sabreder kazanı-rım.
Ben üzerime düşeni yaparım. Pısırıklık ve bıkkınlık göstermem.
Kadere karşı prensibim: TAM TESLİMİYET İÇİNDE TAM FAALİYETTİR.
3- Hedefi tam tespit ederiz…Allah’ın rızası. Dünya ve içindekiler gerçekten fani ve aldatıcıdır. Dünyayı ve dünyalığı kalbimize değil cebimize koyabiliriz. Rabbimizin imtihanını her an bekleriz. Mal, can, çoluk çocuğumuz ve çevremiz gibi her ne ile imtihan ederse ona hazır olmaya çalışırız.

DÜŞÜNCE DAĞARCIĞINA İLAVE…

“Bu inkar edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve yer-yüzünde her zaman bulunan azgın, zalim ve bozgunculuk eden benzerleri... Gurur ve güç elbisesi içinde ortaya çıkan-lar... Kendilerini ve peşlerinden giden sapıkları her şeyi yapa-bilen güçlü kimseler olarak gören bütün bu insanlar, Allah'ın kulları arasında bir avuç yaratık olmaktan öteye gidemezler….
Bütün bu azgınlar ve arkalarına takılan uşaklar, hatta şu dünyadaki tüm insanlar, Allah'ın gücü karşısında küçücük birer karınca olmaktan, çok esintilerin kaldırdığı birer toz zer-releri olmaktan, hayır hayır asla, hiçbir şey olmaktan öteye geçemezler.
Eğer dileseydi Allah, kâfirlerden açıktan açığa intikam alırdı. Nitekim bazılarından tufanla, bazılarından çığlıkla, bazı-larından da yakıcı rüzgârla intikam almıştı. Hatta hatta Allah kâfirlerden isteseydi, bütün bu saydığımız araçları kullanma-dan da intikam alırdı. Fakat O, mümin olan kulları için hayır dilemekte, onları denemekte, eğitimden geçirmekte, durumla-rını düzeltmekte ve büyük iyiliklere götüren yolların kapısını önlerine açmaktadır….
Ayrıca yüce Allah onları eğitmek istiyor. Bunun sonu-cu kendisinden vazgeçmenin onlara ağır geldiği şu fani dün-yanın malına istek ve hevesin tümü gönüllerinden çıkar gider. Ve artık ruhlarındaki her zayıf olan şey kuvvet kazanmaya, her türlü eksiklik tamam olmaya, her türlü hile ve kuşku yok olmaya başlar. Artık en sonunda bütün arzuları terazinin bir kefesinde, Allah'ın cihad çağrısı onun zatını ve rızasını arzu-lama ise diğer kefesinde yer alır. O da çağrısını ve rızasını alır ve ötekileri kaldırır atar. Ve yüce Allah bilir ki bu gönüller iki seçenekten birisi ile serbest bırakılmışlar da Allah'ın rızasını seçmişlerdir. Bu ruhlar eğitilmişler ve bilmişlerdir. Bu ruhlar bilinçsizce öne atılmamışlar fakat ölçüp biçmişler sonra da seçimlerini yapmışlardır…” Seyyid Kutub

Bir Kıssa Bir Hisse…

HAYAT DERSİ

Adamın oğlu, ülkenin en iyi okullarında okumuş ve sonunda diplomasını alıp babasının yanına gelmiş. Artık ha-yata atılacak, iş ve yuva kuracak. Babasının elini öpüp, duası-nı alıp izin istemiş.
Babası; “Oğlum, hayata atılmadan önce bir de filanca arkadaşımdan hayat dersi alsaydın” demiş.
Oğlan; “Bunca zaman okudum babacığım, hâlâ ders mi alacağım? Halbuki benim ders verme zamanım geldi artık” dese de, babası ısrar etmiş.
Neyse, babasını kırmak istemeyen oğlan, kendisine tarif edilen çiftliğe gitmiş ve baba-dostu çiftlik sahibine “hayat dersi” için orada olduğunu söylemiş.
“Peki” demiş, çiftlik sahibi, “yarın derslere başlarız. Sen önce çiftliği bir dolaş. Bu arada hizmetçiler kalacağın yeri hazırlarlar”. Tam oğlan çiftliği dolaşmaya çıkıyormuş ki, çiftlik sahibi seslenmiş; “Ha, az daha unutuyordum. Şu kaşığı da eline al ve içindeki yağı dökmeden dolaş gel” demiş.
Oğlan bir buçuk saat sonra, “Dolaştım geldim” diye elinde kaşık ve içindeki yağdan hiçbir damla dökmeden çiftlik sahibinin karşısına dikilmiş.
Çiftlik sahibi sormuş; “Harayı gezip cins atlarımı gör-dün mü?”
Oğlan “hayır” demiş.
Çiftlik sahibi sormuş; “Gül bahçesini gezip nadide çi-çekleri gördün mü?”
Oğlan “hayır” demiş.
Çiftlik sahibi sormuş; “Kütüphanemi gezip çeşitleri ve tek nüshalık el yazma eserleri gördün mü?”
Oğlan “hayır” demiş....
Çiftlik sahibi, “Evladım sen çiftliği hiç gezmemişsin ki!” demiş ve onu söylediklerine dikkatlice bakması için tekrar keşfe göndermiş.
Oğlan yaklaşık dört saat sonra gelmiş ve çiftlik sahibi sormadan anlatmaya başlamış.
“Efendim, üstadım, o cins atları seyretmeye doyama-dım. Hele o gül bahçesi, cennetten bir köşe midir ne! Ya kü-tüphanenize ne demeli, ülkemizin en iyi okullarında bile zor bulunan eserlerin neredeyse hepsi burada...”
Çiftlik sahibi sormuş; “Sana verdiğim kaşık ve içindeki yağ nerede?”
Oğlan bir anda mahcup olmuş ve arka cebinden kaşı-ğı çıkarıp göstererek, “Yağın tamamı döküldü” demiş.
Çiftlik sahibi; “Evladım, işte sahip olduğun o kaşık se-nin hayattaki makam ve mevkiin (statün), içindeki yağ da so-rumluluklarındır. Hayat, bulunduğun makam ve mevkiin sana yüklediği sorumlulukları kaybetmeden/unutmadan, yapman gerekenlerin en iyisini yapmaktır” demiş.

Hisse/Ders…
Pekiyi değerli dostlarım. Baba olduk, sorumlulukları-mızı kaybetmeden ailemiz için yapmamız gerekenlerin en iyisini yaptık mı?
Bürokrat olduk, makamlarımızı yükseltirken sorumlu-luklarımızın bilincinde miydik?
Zengin olduk, fakirlere karşı sorumluluğumuzun bilin-cinde miydik?
Lider olduk, oturmayı hedeflediğimiz koltuğa doğru yol almaya çalışırken, maiyetimizin, davamızın ve şartların bize yüklediği sorumlulukların bilincinde miydik?
Müslüman olduk, İslâm’ın bize verdiği sorumluluk yağ-larından hangisi kaşığımızda duruyor, biliyor muyuz?
Sorumluluk şuurlu olmayı, bilinçli olmayı gerektirir. Hayatta yol alırken, şuurumuz yerinde mi? Bilincimiz açık mı?
Bize verilen yağlar kaşığımızda duruyor mu?


  Hoşsâdalar  

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46884 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol