Hoşsâda-92
HOŞSÂDA
31 Ağustos 2007
18 Şaban 1428 Cuma sayı: 92

Sözün Özü

Allah teala buyuruyor:
- “Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizleme-yin.” (2/42)
- “Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğ-ru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.” (2/137)

- “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gü-nüne, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabre-der. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (2/177)

-“(Bu nimetler) "Ey Rabbimiz! İman ettik; bizim günah-larımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!" diyen; (3/16) Sab-reden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler (içindir).” (3/17)
- “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” (3/139)
- “Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle Allah'ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir. Cehen-nem ise ne kötü bir varış noktasıdır.” (3/162)
- “Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, "Rabbinize inanın!" diye imana çağıran bir davetçiyi (Peygamberi, Kur'an'ı) işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülükle-rimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!” (3/193)

- “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hu-susta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatı-na göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (4/59)
- “Allah, iman eden ve iyi şeyler yapanlara söz vermiş-tir; onlara bağışlama ve büyük mükâfat vardır.” (5/9)

- “İman edip iyi işler yapanlara ne mutlu! Varılacak güzel yurt da onlar içindir.” (13/29)
- “Rabbi’nin adını an. Bütün varlığınla O'na yönel.” (73/8)
- “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) kork-tular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. (33/72) (Allah bu emaneti insana vermek sûretiyle), münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul buyuracaktır. Allah bağışlayandır, merha-met edendir.” (33/73)

- “De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbi’min bana vahyettiği (Kur'an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakındır.” (34/50)
- “Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; baba-nız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size "müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!” (22/78)

- “Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde kor-kun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (3/102)
- “Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rab-lerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan (Rablerine dua edenler-den) kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğü-müz, kendi ‘istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” (18/28)
- “Kötü şeyleri terket.” (74/5) “Rabbin için sabret.” (74/7)

- “O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: RABBİ-MİZ! BİZE TARAFINDAN RAHMET VER VE BİZE (ŞU) DU-RUMUMUZDAN BİR KURTULUŞ YOLU HAZIRLA! demişler-di.” (18/10)
- “Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (2/286)
- “(Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.” (3/8)

Şuur
“İnandığı gibi yaşamayanlar,
yaşadıkları gibi inanırlar…”

NE ZAMANDIR DOĞRUYA DEĞİL DE
YANLIŞA GÖRE
DURUŞUMUZU VE YÖNÜMÜZÜ
BELİRLER OLDUK ?

1. Müslüman; tayin edilmiş gündemin peşine takılan değil, etkilenen, rüzgara kapılan ve nesne konumunda olan değil…
Müslüman; meselelere parçacı değil bütüncül bakan, gündemi “fıtrat” çerçevesinde tayin eden, belirleyen, etki ya-pan, özne olan, fıtrata- doğal akışa yapılan müdahalelerle mücadele eden, cehd, duruş ve ideal sahibi kimsedir. Allahım, bizlere o izzete ve şerefe kavuşacak bilinci ve şuuru ihsan eyle.
2. Müslüman veya Sorumluluk Bilincine Sahip İnsan; bir yola çıktığı zaman veya bir şeyle karşılaştığı zaman, he-men kendi kaynaklarına-İslam’a müracaat eder, düşünür, tefekkür eder, okur, sorar, istişare eder, oradan hareketle duruşunu ve halini belirler. Merkezde kendi öz değerleri var-dır, meselelere, başarı veya yenilgi gibi görünen sosyal hadi-selere, ilmi gerçeklere, tarihe, siyasete, ekonomiye ve her gelişmeye bakışında ilham kaynağı öz değerleridir yani vahiy-dir, İslami düşüncedir, İslam Medeniyetidir.
Örneğin; gerek zahiren zayıf olunan Mekke dönemin-de gerekse devletin teşekkül ettiği Medine döneminde Pey-gamberimiz ve Müslümanlar daima vahye sarılmışlar, vahiy merkezli hareket etmişlerdi, dönemin oligarşisine ve zalimleri-ne rağmen.
3. Müslüman veya Sorumluluk Bilincine Sahip İnsan; kendi gündemini kendi davası, hedefleri ve idealleri doğrultu-sunda tayin ve tesbit eder, başkalarının tayin ettiği gündemin peşine takılmaz.
Söyleyin Allah aşkına, ne zamandır doğruya değil de yanlışa göre duruşumuzu ve yönümüzü belirler olduk? Hayat rehberimiz Kur’an’da ve Asr-ı Saadet’te bunun çokça örnekle-rini görürüz… Kevser suresinin mealini nüzul sebebiyle birlikte okuyunuz, bi zahmet.
4. Müslüman sonuçtan ziyade sebebe veya sebeplere bakan insandır. Muharrik güç nedir, niçin, nasıl, kim, kiminle sorularından sonra sonuç nedir, netice? sorularını dile getiren kişidir, sorumluluk bilincine sahip insan. Onun için İslam’da ve insanlığın hesap serüveninde İMAN çok hem de çok önemli-dir.
Çünkü İMAN; sebeptir, muharrik güçtür, sahil-i sela-mete götüren sapasağlam kulptur

5. Bir insan, bir hareket, bir çalışma; geçmişiyle, ha-yallerle, vehimlerle, hüsn-ü zanlarla değil sözleri ve davranış-larıyla, söz ve davranış-icraat uyumuyla değerlendirilir… İn-sanlık tarihinde en önemli kriterler; ağızdan çıkan sözler ve laflar, yapılan davranış ve icraatlar, sükut ederek gerçekleşen ikrar ve onaylar ve bu üçü (söz, davranış ve onay) arasındaki uyum ve paralelliktir. Gerisi laf-ü güzaf veya kendini kandır-maktır.

Etkilenip negatif değişime uğramak, meselelere par-çacı bakmak, hedef küçültmek, davadan ve ideallerden vaz-geçmek, medeniyet merkezli değil de insan merkezli düşün-meye başlamak, geçmişi tamamıyla kötülemek ve reddetmek, rüzgara ve modaya kapılmak, kendi müziğimizin ritminde değil de başkalarının çaldığı gibi oynamak, akl-ı selimi kaybedip duygularla hareket etmek, nerden kazandığına bakmadan-sormadan elde edilen şeyin miktarının çokluğuna bakıp ken-dinden geçmek, sözlerle davranış ve icraatların arasını aç-mak (sözlerin başka vadilerde icraat ve davranışların da baş-ka vadilerde olması) büyük bir tehlikedir.

Bundan daha tehlikeli olanı ise susmak yani onayla-mak, te’vil etmek hatta çok net konularda bile uyarmaktan dahi geri durmaktır. Hele hele toplumun alimleri, aydınları bu haldeyse “dil dudak deprenmeden halden anlayan gelsin” demekten başka bir çare yok gibi. Allah’tan hayırlısı…

Allah’ım Sen’den Hidayet, Şuur ve İstikamet İstiyoruz, Lütfeyle…

SENİ “DEMOKRAT” YAPACAKLAR

Kimileri yeni cumhurbaşkanını sanki Emirü’l-Mü’minin imiş gibi takdim edebilir. Fakat bu toprakların insanı, hiç şüp-hen olmasın o, makamının hakkını verecek; içte ve dışta gü-cendirilmemesi gereken odakları gözeterek vefa borcunu öde-yecek.
Devir değiştikçe, tevhid inancına kastedenler daha sinsi ve sofistike yöntemlerle sana yaklaşacak. Asırlık dayat-ma, yeni cumhurbaşkanıyla da devam edecek.
Kimileri de seni köşeye sıkıştırmak için, misyonerleri hedef alan karanlık vahşet eylemlerini bahane edecek. Alnına kara çalınmaya çalışıldığını, inancını tebliğ ve tatbik konusun-da senden tavizkar tutumlar talep edildiğini göreceksin.
Sanki senin inancında, tarihinde, senin Peygam-ber’inin (SAV) tatbikatında farklı inançlara toleransın en güzel örnekleri yokmuş gibi, sana “hoşgörü” dersleri verilecek.
Seni “demokrat” yapmak isteyecekler. “Solcu”, “libe-ral”, “ılımlı”, “hoşgörülü”, “çağdaş”, “ilerici”… kulağa hoş gelen, Batılı, emperyalist, seküler, materyalist açıdan değer yüklü ne kadar kavram veya niteleme varsa hepsinin müteradifi gibi kullanılan “demokrat”ı, senin biricik sıfatın yapacaklar.
“İslâmcı” veya hatta “Müslüman” diye anılmanı iste-meyecekler, hoş karşılamayacaklar, çünkü “hoşgörü” bu ma-teryalist dünyada insan nefsine hoş gelen şeylere izin vermek demektir. Bu “liberal hoşgörü”nün güzel-çirkin, ahlâki-gayri ahlâki ayrımı yapmadığını belki de çok geç farkedeceksin.
Cenab-ı Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine, âhiret gününe… iman etmekten kaynaklanan herhangi bir eylem veya talebin çoğu zaman “hoşgörü”ye dahil olmadığını göreceksin.
Zira laikliğin hoşgörüsü, Avrupa tarihinde zorba Kato-lik dinî güçlerden koparılmış tavizlere dayanır; bu yüzden dinî inanca, özellikle de sahih inancı temsil eden İslâm’a kapalıdır.
Çocuklarına Kur’an eğitiminin yasaklanması yetmi-yormuş gibi ve bundan daha az feci olmamak üzere, İslâ-mî/dinî kavramları da unutman ve unutturman istenecek. Hakk-Batıl, tevhid-şirk, iman-küfr, helâl-haram, maruf-münker, hasene-seyyie, zulm, tuğyan/tağut, fasık, nifak/münafık, cahi-liye, cihad, takva, haşyet/huşû, rızk/nimet, ümmet… kavramla-rı hafızalardan silinsin istenecek. Yazar ve entellektüellerinden artık böyle şeyler duymayacak, okumayacaksın.
Fakat mazeretler üretildiğini göreceksin: “AB’ye yolcu-luk herşeye rağmen devam ediyor. Yanı sıra ABD’nin İslâm dünyasına müfredat dayatması ve Büyük Ortadoğu Projesi var.”
Şöhret ve servet sahibi ilahiyatçıların, mü’min olmanın bedelini bildiren hadis-i şerifi sana hatırlatmak istemeyecek, dünya ve âhiretteki mantıkî sonuçlarından bahsetmeyecek:
“Sizden bir kimse çirkin bir iş görürse onu eliyle dü-zeltsin. Eğer buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalben nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir” (Riyâzü’s-Sâlihîn).
Seni “demokrat” yapacaklar; akla hayale gelmeyecek çirkinliklere “hoşgörü” göstermeni bekleyecekler. Aile kurumu-nu temelinden çökerten gayri meşru ilişki biçimlerine ses çıka-ramayacak, cinsel sapıklara “sapık” diyemeyeceksin.
Belki en kötüsü –maazallah- kız çocuğun Sevgililer Günü’nde gelip “babacığım, bu gece erkek arkadaşımı misafir edebilir miyim?” diyecek ve sen, kızarıp bozaracak, yutkuna-cak, ne cevap vereceğini şaşıracaksın. Çevrendeki kimseler-den utanacak, onların kınamasından, “geri kafalı, yobaz!” demelerinden çekinecek ve felakete ses çıkaramayacaksın. Belki o zaman seni “işte demokrat ve çağdaş bir baba!” diye övecekler.
Davranışlarında hâlâ “dindarlık” belirtileri varsa, şöyle diyecekler:
“Mühim değil canım, o kadarcık ‘takva’ kadı kızında da olur!”
Mü’mine, “kınayanların kınamasından korkmaması” gerektiğini ağır bir ihtarla bildiren âyet-i kerimeyi hatırlamak istemeyeceksin:
“Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse, bil-sin ki, Allah, sevdiği ve onların da O’nu sevdiği, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurlu, Allah yo-lunda cihad eden ve kınayanın kınamasından korkmayan bir topluluk getirir” (Maide:54).
Seni “demokrat” yapacaklar. İnandığın gibi yaşamayı terk ettikçe, yaşadığın gibi inanmaya başlayacaksın. Toplum-sal çöküş belirtilerinde AB standartlarını yakalamaktan rahat-sızlık duymayacaksın: Aşırı tüketim ve israf, aile ve akrabalık bağlarının çözülmesi, hayatın anlamsızlaşması ve yüce gaye-lerden yoksun hale gelişi, gençliğin bunalım içinde kıvranma-sı, uyuşturu, şiddet, cinsellik ve türlü sapkınlıkların pençesine düşmesi…
Gayri İslâmî ve gayri insanî ne kadar cazibe unsuru varsa, hayatın merkezine yerleştireceksin. Kulağına şeytanın fısıldadığı ve güzel gösterdiği fenalıkları işlerken bir Protestan kadar rahat olabileceksin. Kapitalizmin “nimetleri”nden (!) isti-fade etmeye başladıkça, “o kadar da vahşi değilmiş” diyecek-sin.
Seni “demokrat” yapacaklar ve insanlığın üzerine çö-ken sömürü, kapitalizm, emperyalizm, zulüm ve vahşet kâbu-sundan uyanma imkanını insanlığa tanımak istemeyecekler. Senin tevhid inancın, ahlâkın, dengeli ve mütevazı yaşayış tarzın insanlık için bir fırsat, bir şans, bir ümit ve kurtuluş kapı-sı olmasın diye çaba gösterecekler.
“Halkın iradesi”, bir gün senin sayende “Hakk’ın ira-desi”ne bütünüyle aykırı tecelli ettiğinde, seni “demokrat” ilan edecekler.
Bu kâbus gerçek olmadan hakikatlere uyanmalısın. U-yan-ma-lı-sın.
H. İbrahim Aydın,
Milli Gazete, 17.05.2007


  Hoşsâdalar  

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46883 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol