Hoşsâda-91

HOŞSÂDA
24 Ağustos 2007
11 Şaban 1428 Cuma …… sayı: 91

Rasulullah (sav) buyuruyor:
“Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: -Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim- Bu hâl, sabaha kadar devam eder.” [İbn-i Mace]
27 Ağustos 2007 Pazartesi idrak edeceğimiz BERAT GECENİZİ tebrik eder, İki Cihan Saadeti’ne vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederiz.

DÜNYEVİLEŞME
Dr. H. İbrahim KUTLAY

"Allahım!.. Dünyayı en büyük düşüncemiz ve bilgimi-zin ulaştığı son nokta kılma..." (Amin)

Aşırı Dünya Sevgisi

Dualarıyla hem kendisi hem de ümmeti için en faydalı dileklerde bulunan Efendimiz (s.a.v), bu duasıyla gönülleri ahiretten ve maneviyattan uzaklaştıran aşırı dünya sevgisin-den koruması için Cenab-ı Hakka niyazda bulunmaktadır.
Aşırı dünya sevgisi; ahireti unutturmakta, iyilikseverlik ve yardımseverlik duygularını öldürmekte; bencillik, açgözlü-lük, gösteriş, kibir, gurur, şöhret tutkunluğu, başkasının malına göz dikme gibi karakter eksikliklerine sebep olmaktadır.
Dünyanın parlak cazibesine kapılan ve kendini tama-men dünyaya veren kişi, önce hayat standardını yükseltmek için bütün çarelere başvurmakta, ardından bu yüksek hayat standardını düşürmemek için daha çok kazanmaya, kendini daha fazla dünyaya vermeye mecbur hissetmekte; tek amacı dünya malı, mevki ve makam, şöhret ve itibar kazanmak ol-duğu için, çoğu kere -farkında bile olmadan- sahip olduğu ulvî hedef ve gayelerden uzaklaşmaktadır.
Başlangıçta meşru amaçları gerçekleştirmek için sa-dece bir araç olarak telakki edilen dünya malı, sonunda araç olmaktan çıkarak amaç haline gelmektedir. Bundan sonra en büyük dert, en büyük endişe, en büyük mesele "dünya malı" olmaktadır. Bu durum da kulluk görevlerinin ihmal edilmesine sebep olmakta, helâl-haram anlayışını zedelemekte, insanlığa yararlı davranışlar "salih ameller" işleme görevini unutturmak-tadır. Zevkleri, cazibesi, yaldızları ve parlaklığıyla insanları aldatarak tuzağına düşüren dünya, insanı kendisine bağla-makta, sonunda köle ve esir haline getirmektedir. Bu gerçeğe işaret etmek üzere Hz. İsa (a.s)’nın: "Dünyayı kendinize efen-di edinmeyin ki, o da sizi kendisine köle etmesin", dediği nak-ledilmektedir.
Ehl-i dünyanın ilimlerinin, bilgilerinin ve çalışmalarının gayesi, sadece dünyayı kazanmaktır. Onların bütün gayretleri dünyaya yöneliktir. Ahiret beklentisi olmayanların yardımlaş-ma, dostluk ve insanlık için yaptıkları çalışmalar bile dünyevî beklentilerle sınırlıdır.

Mü’min Kul ve Dünya

Verilen nimete kanaat, kadere rıza, Allah’a tevekkül ve teslimiyet duygularına sahip olan, dünyadan çok ahirete yatırım yapma arzusunda olan mü’min kul, aşırı dünya sevgi-sinden kendini korumaya çalışır. O, rızkının ilahî garanti altın-da olduğuna inanır. Onun rızık kazanma konusunda ümitsizliği ve karamsarlığı yoktur. O, rızkını elde etmek için çalışması emredildiği için çalışır. Onun gönlü huzurlu, ailesi mutlu; haya-tı sade, mutedil ve orta yolludur. O, nehirden abdest alsa bile, suyu israf etmemekle yükümlüdür. O, bu dünyanın geçiçi imti-han dünyası olduğunu düşünür. Kendisi dünyalık yarışı şek-linde bir hastalığa kapılmadığı gibi, ehl-i dünya olan kardeşle-rini de bu çeşit hastalıklardan kurtarmaya çalışır.
Mü’min kulun en büyük derdi kendi günahlarıdır. En büyük hedefi Allah rızasını kazanmaktır. O, var gücüyle kulluk standardını yükseltmeye çalışır. İçinde yaşadığı topluma rah-met ve şefkat mesajını en güzel üslupla sunmaya çalışır. İman ve ibadetiyle, tebliğ, davet ve cihadıyla, hizmet, fedakârlık ve kardeşlik anlayışıyla, güzel ahlâkı ve tatlı üslûbuyla gönül kazanmaya gayret eder. Kendisinin cenneti kazanmasının da bu manevî çalışmaları sebebiyle Allah’ın rızasını kazanması-na bağlı olduğuna inanır.
Mü’min kul, "Ya Rabbi!.. Bizi en büyük derdi, en büyük endişesi, en büyük meselesi "dünya" olanlardan, bütün bilgi ve kabiliyetlerini sadece "dünya" için kullanan kimselerden, sermayesi sadece dünyalık olanlardan eyleme", diye dua eder, gönlünü dünyaya kaptırmamaya çalışır.
Dünyevî meşguliyetler, bizi ibadetlerden alıkoyuyorsa, elde ettiğimiz servet ve ticaretimiz bizim için Allah ve Rasûlü’nden, Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise bu çeşit dünya malı, bizim için manevî felâket demektir. "De ki:Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, yakınlarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticareti-niz, hoşunuza giden evleriniz, size Allah’tan, Peygamberinden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, Allahın buy-ruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasıkları doğru yola eriştir-mez."

Dünyaya Bakışta Nebevî Çizgi

Dünya malının çetin bir imtihan (fitne) olduğuna, aşırı dünya sevgisinin gönül zayıflığı olduğuna işaret eden ve tam anlamıyla zahid olan Peygamberimiz (s.a.v), hayatı boyunca dünyaya ve dünyalığa önem vermemiş, dünyayı bir "misafir-hane" gibi telakki etmiş, kendisini "dünyada bir ağacın altında bir müddet dinlenip yoluna devam eden bir yolcu gibi" takdim etmiş, ashabına bu anlayışı aşılamıştır.
Özellikle Dört Halife, halkın maddî-manevî huzuru için çalışmışlar ama kendileri zühd yolundan hiç ayrılmamışlardır..
Bugün... İslâm’ın boynu bükük, mazlum ve garip olu-şunun sebeplerinden biri, genel olarak müslümanların ahireti ikinci plana atmaları, planlarını sadece dünya için yapmaları, bilgi, tecrübe, beceri ve kabiliyetlerini sadece dünyayı kazan-mak için kullanmaları, yalnız ve yalnız kendi dünyalarını dü-şünmeleridir. Bu çalışmalar sonunda belki kendi özel dünyala-rı değişmekte, ama İslam Dünyası’nın içinde bulunduğu peri-şan durum aynen devam etmektedir.
İslâm’ın izzet ve şerefi; dünya hayatını ve dünyalığı önemsenmeyen, Allah yolunda ölmeyi göze alan, inancını yaşamayı en büyük ideal kabul eden, İslâm sancağını bir adım ileriye götürme aşkını taşıyan, yeniden İslam’a dönüş ve diriliş için bütün imkânını ortaya koyan; dinamik, aksiyoner, çalışkan ve korkusuz müslümanlarla yeniden gerçekleşecek-tir.
İslam dünyasının bugün içinde bulunduğu acıklı du-rum, 1400 yıl önce Peygamberimiz (s.a.v), tarafından şu şe-kilde tesbit edilmişti: "Pek yakında dünya milletleri sofraya oturanların yemek kabına üşüştükleri gibi sizin başınıza üşü-şecekler". Bunun üzerine Efendimiz’e:
-O gün biz az olduğumuz için mi, ya Rasulallah? diye soruldu. Efendimiz :
-"Hayır... Bilakis o gün siz sayıca çok olacaksınız. Fa-kat selin üzerindeki çer-çöp gibi –dağınık ve değersiz- olacak-sınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden korkuyu çekip alacak, sizin kalplerinize zaafiyet verecek", diye cevap verdi. Bunun üzerine: - Zaafiyet (vehen) nedir? diye soruldu. Peygamberi-miz (s.a.v): - "Dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır", diye cevap verdi.

Açgözlülük ve Aşırı Hırs

Zekât, sadaka, karz-ı hasen müessesesi yanında yar-dımseverlik, ikramseverlik, misafirperverlik ve Allah yolunda infakı emreden İslam, mutlu bir hayat sürmek, başkasına muhtaç olmamak ve ahireti kazanmaya yardımcı olmak üzere helâl kazancı tavsiye etmiş, aşırı hırs, cimrilik, bencillik ve açgözlülüğü yasaklamış, hadiste iman cevherinin bu düşük ve seviyesiz hasletlerle birarada bulunamayacağı belirtilmiştir:
"Müslüman bir adamın kalbinde iman ve açgözlülük birarada bulunmaz." Zira aşırı hırs ve açgözlülük helâl-haram kavramını unutturmakta, aşırı meşguliyetten dolayı imanın gereği olan kulluk görevleri önce ihmal edilmekte, sonra ta-mamen terk edilmektedir. Hırs ve açgözlülükle dünya malı yığma yarışı içerisine giren ehl-i dünya; dul, yetim, yoksul ve garibanları görmemekte; lüks, israf, sefahet ve ve haramlar içinde yüzmektedirler.
Çarpık israf ekonomisi, aşırı tüketim çılgınlığı, beyin yıkayan reklam ve propaganda araçları; psikolojik baskı ile dar gelirliyi de zengini de etkilemekte, dünya hırsını körüklemekte, insanı maddeye köle haline getirmektedir. Erişilmek istenen hayat standardı çıtası da sürekli yükseltilmekte, dolayısıyla –sunî- ihtiyaçlar sürekli artmaktadır. Bu maddî sıkıntılar iman, irade ve bilgi durumuna göre acı olaylara, yüzkızartıcı suç işlemeye, aile içi huzursuzluklara, ruhî bunalımlara, intihar ve saldırganlığa sebep olmaktadır.
Tek ümidi dünya olan kişi, onu kaybederse elbette yı-kım korkunç olacaktır. Normal ihtiyacından fazla dünyalık peşinde koşanın kalp gözü kör olacak, basireti kapanacak, gönlü kararacaktır. Cimrilik, açgözlülük ve aşırı dünya hırsı toplumdaki sosyal dengeyi bozmakta, yolsuzluklara, skandal-lara, kan dâvâlarına neden olmakta, toplum huzurunu ve barı-şını tehdit etmektedir. Nitekim tarih boyunca bu manevî hasta-lıkların yaygın olduğu pek çok toplum ya dejenere olmuş ya da tarih sahnesinden silinip gitmiştir.
Bu sosyolojik gerçeği Efendimiz (s.a.v) şu şekilde dile getirmektedir: "Açgözlülükten sakının... Çünkü açgözlülük sizden önceki toplumları helâk etmiştir."

Dünya-Ahiret Dengesini Kurabilmek

Her konuda itidalin ve orta yolun izlenmesini emre-den, dengeli ve ılımlı çizgiyi tavsiye eden İslâm, bu konuda da dengeli bir anlayış benimsemiş, müslümana dünya-ahiret dengesini kurmasını; dünya için ahiretin, ahiret için dünyanın terk edilmemesini emretmiştir. Dünya-ahiret dengesi hakkında en güzel ölçü, Cenab-ı Hakkın şu âyetidir: "Allah’ın sana ver-diği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma." Aşırı dünya sevgisini hoş karşılamayan Peygamber Efendimiz (s.a.v), "kendini tamamen ibadete verme ve dünya-yı ihmal etme" anlamındaki ruhbanlık anlayışına da karşı çık-mıştır.
Müslümanın dünya malında hırslı olmaması, onu tenbelliğe sürüklemez. Bilakis onun düzenli, planlı ve prog-ramlı çalışmasına sebep olur. Dünyayı geçici hayat olarak kabul ettiği için, her dakikasını ahiret lehinde değerlendirmeye çalışır. Mü’minin imanı çerçevesinde insanlık yararına yapa-cağı her çalışma ahiretine yönelik çalışma sayılır. O, dünyayı ahiretin tarlası olarak kabul eder. İbadet ve ubudiyetini eksik-siz yerine getirmeye çalışır. Zahid, yoksulluk ve çaresizlik içinde yaşayan değil, nimetler ve maddî imkânlar içerisinde yaşadığı halde gönlünü dünyaya kaptırmayandır.
Dünya malı ve dünyevî mevkiler amaç değil, araç ol-malıdır. Müslümanın asıl gayesi, Allah rızasını elde etme ol-malıdır..
İnancımızı en güzel şekilde yaşamak, gönül ve toplum huzurunu en üstün şekilde inşa etmek, dünya ve ahiret saade-tini temin etmek için elbette maddî, manevî, ilmî, ictimaî, siya-sî, malî, iktisadî v.s her açıdan kuvvetli mü’min olmaya gayret etmemiz gayet tabiîdir. Müslümanı daima yoksul, bî-çare, perişan ve dağınık görmek isteyenler, maddî-manevî hedefi olan şuurlu müslümanın; başarılı yönetici, seviyeli politikacı, çalışkan akademisyen, ülkesi ve insanlık için faydalı projelere imza atan işadamı olmasından son derece rahatsız olmakta-dırlar.
Ancak... bizim şu anda üzerinde durduğumuz konu, çok daha hassas bir konudur. Önemli olan; bu nimetler elde edildiğinde, belirli mevkilere gelindiğinde, maddî imkânlar arttığında; nefsin, çevrenin ve sistemin baskıları sebebiyle materyalist, kapitalist, pragmatist, egoist olma tehlikesine kar-şı daima manevî açıdan kendimizi muhasebeye tabi tutma zorunda olduğumuzu unutmamaktır. Zira bize ilahî emanet olan güç ve imkân, ancak ilâhî rızaya uygun olarak değerlen-dirildiğinde gerçek anlamını bulacaktır.
En acı olan nokta, İslâm’ı yaşama azminde olan ve kendini "şuurlu mü’min" olarak ifade eden bazı kardeşlerimi-zin, dünyaya daldıktan sonra haramları önemsemeyecek de-receye düşmeleri, faiz ve rüşveti günümüz ticarî hayatının kaçınılmaz gerçekleri olarak düşünmeleri, dün tenkit ettikleri kapitalist, bencil ve ruhsuz işadamlarının seviyesine inmeleri-dir. Bunu önlemenin yolu, bize emanet edilen dünya malının bir kısmını Allah yoluna vakfetmek, müslümanların derdine derman olacak ilim, irfan müessseseleri açmak, İslâmî eğitime destek olmak, şuurlu gençlik kuruluşlarına yardımcı olmak, kalıcı manevî projeleri uygulamaya geçirmek, asıl yatırımı ahirete yapmaktır.
Aşırı dünya sevgisine kapılmamak ve dünyevîleşme-mek için tek çare: Allah için sevmek… Allah için vermek... Allah için yardım etmek... Allah için harcamaktır.


  Hoşsâdalar  

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46883 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol