Hoşsâda-87
HOŞSÂDA
27 Temmuz 2007 Cuma sayı: 87

İNANÇ HER ŞEYDİR!

İşi yolcuları nehrin bir tarafından diğer tarafına taşı-mak olan yaşlı bir kayıkçı varmış. Yaşlı kayıkçının kayığının küreklerinin birinde “inanç”, diğerinde “çalışmak” yazıyormuş. Kayığa binen yolcular her defasında merakla niçin küreklere bunları yazdığını sorduklarında, yaşlı adam;
- “İnanç olmaksızın çalışmak, çalışma olmaksızın inanç bir işe yaramaz. Bunlardan birinin eksikliği tek kürekle kayığı idare etmek gibidir. O zaman asla karşı kıyıya ulaşa-maz, kendi etrafında döner dururuz. Hedefe ulaşmak için bun-ların ikisine de ihtiyacımız var” diye yanıt verirmiş.
Evet bize düşen, inanmak ve gerektiği gibi çalışmak-tır. Sonunda kazanlar bu kimseler olacaktır, bugün olmazsa bir gün mutlaka…

- “Heves adamı olmakla Gaye Adamı olmak apayrı şeylerdir.”
- “Ne kadar geriye bakabilirseniz o kadar ileriyi görebi-lirsiniz.”
- “Bir adım daha atamamak atılan binlerce adımı yok eder.”

İFFET VE HAYA TİMSALİ
GENÇ KIZLAR

Gerek Hz. Şuayb’ın kızları ve gerekse Hz. Meryem genç kızlık dönemlerini yaşayan müslüman kızlar için örnek gösterilmişlerdir.
Şimdi, yaşadıkları çağ itibariyle daha önce olan Hz. Şuayb’in kızlarından bahsedelim.
Hz. Musa’nın kıssasında onlara da yer veren Allah Teâlâ, dikkatimizi çekecek bir ifade kullanmaktadır. "Onlardan biri utana utana yürüyerek Musa’ya geldi ve şöyle dedi: Ba-bam sizi, koyunlarımızı sulamanıza karşılık olmak üzere ücre-tinizi vermek için çağırıyor.”
Ayeti yorumlayan müfessirler, Hz. Şuayb’ın bu kızının edeb, haya ve utanma duygusu içinde yürüyerek ve örtüsünü üzerine almış bir şekilde Hz. Musa’ya geldiğini ifade etmekte-dirler. "Haya üzere / utana utana yürümek" tabirinin özellikle zikredilmesinde, genç kızlar için bir örnek teşkil etmesi kaste-dilmiştir kanaatindeyiz. Dolayısıyla, "Haya güzel bir şeydir, ama kadında daha güzeldir" sözünün ne denli önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Yine Kur’ân ayetlerinde Hz. Meryem’e geniş yer veril-diği görülmektedir. Ayetlerde onun, annesi tarafından mabede adandığı, doğumundan itibaren Hz. Zekeriyya gibi salih ve bilgili bir peygamberin gözetiminde Allah tarafından "güzel bir nebat gibi yetiştirildiği", ergenlik çağına erdiğinde ise mabedin bir köşesinde inzivaya çekildiğinden bahsedilmektedir. Kendi-sini ibadete vermesi sebebiyle, tefsirlerde "el-Betûl" olarak vasıflanan Hz. Meryem, Kur’ân-ı Kerim’de adı bizzat zikredilen tek kadın olmakla ayrı bir önem taşımaktadır. Hz. Zekeriyya ne zaman onun yanına girse, orada mevsimi olmayan meyve-lerle karşılaşmaktaydı. Bu olağanüstü hadisenin kaynağını sorunca, Hz. Meryem şu cevabı vermişti: "Bunlar bana Allah katından geliyor. Zira O, dilediğini hesapsız ve hiçbir zahmete sokmadan rızıklandırır." Bundan sonraki hadiseleri Kurân bizlere şöyle aktarmaktadır:
"Ey Muhammed! Kitab’da Meryem’i de an. O ailesin-den ayrılarak doğu yönünde bir yere çekilmişti. Sonra insan-lardan gizlenmek için bir perde germişti. Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. Meryem: "Eğer Allah’tan sakınan bir kimse isen, Senden Rahman’a sığınırım" dedi. Cebrail: "Ben temiz bir oğlan bağışlamak için Rabbi’nin sana gönderdiği bir elçiyim" dedi. Meryem: "Bana herhangi bir insan dokunmamış iken ve ben de kötü bir kadın olmadığıma göre nasıl olur da bir oğlum olabilir?" dedi. Cebrail: "Bu böyle-dir. Çünkü Rabbin, "bu bana kolaydır. Onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız; hem bu önce-den kararlaştırdığımız bir iştir" diyor" dedi. Meryem oğlana hamile oldu, o haliyle uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacının dibine gitmeye mecbur etti ve şöyle dedi: "Ah! Keşke bundan önce ölmüş olsaydım da unutulup gitsey-dim." Alt tarafından bir ses şöyle seslendi: "Sakın üzülme!. Rabbin, içinde bulunanı şerefli kılmıştır."
Hz. Meryem son derece mahçup ve çekingen bir tabiate sahipti. Cebrail ona tam bir insan suretinde görünmüş-tü. Ancak o ilk defa karşılaştığı bu genç insana "Eğer Allah’tan korkan bir kimse isen, ben senden Allah’a sığınırım" demek suretiyle kendisine herhangi bir kötülük yapmamasını rica etmişti. Bu sözler, onun iffet ve haya sahibi biri olduğunun ifadeleridir.
Öte yandan Allah’ın dilemesiyle Hz. İsa’ya hamile ka-lan Hz. Meryem’in, doğum sancıları çektiği sırada söylediği sözler de dikkat çekicidir. Namuslu ve iffetli bir kişi iken böyle bir durum ile karşı karşıya kalıp, insanlara bunu ne şekilde izah edeceğinin sıkıntısını taşıdığı bir hâlet-i ruhiye içinde söylediği, "Ah! keşke bundan önce ölseydim de unutulup gi-den biri olsaydım..." sözleri de onun psikolojik durumunu yan-sıtan en güzel ifadelerdir. Hz. Meryem, ayette bizlere, "Allah Teâlâ’nın dünyadaki bütün kadınlara üstün kıldığı" bir şahsiyet olarak tanıtılırken, en önemli vasfının, iffet ve haya timsali, edeb ve takva sahibi, kendisini ibadete veren biri olduğu vur-gulanmaktadır.
Her ne kadar, büyük bir sınavla karşı karşıya kalsa da, Allah’a olan güzel kulluğu sebebiyle, oğlu Hz. İsa’nın mu-cizeleriyle Cenab-ı Hak, onu insanların töhmetinden ve şerrin-den korumuş ve sonuçta onu bir peygamber annesi kılarak ismini insanlar arasında hep saygıyla anılan bir kişi yapmıştır. Bu da gösteriyor ki, iffet ve hayanın, kulluk ve takvanın karşı-lığı Allah tarafından öncelikle dünyada ödüllendiriliyor. (Ahiretteki mükafatını ise siz düşünün.)
Sağlık ve afiyet dileklerimle....
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

ÇIPLAKLIK VAHŞİLİĞE GÖTÜRÜR

Biz Müslümanların üzerimize düşen vazifelerimizden-farzlardan biri de kadın ve erkek olarak vücudumuzun örtül-mesi emredilen yerlerini tesettür etmektir. Fıkıh kitaplarımızda kadınların el ve yüzleri müstesna diğer kısımlarını, erkeklerin göbek ile diz kapağı altına kadar olan kısımlarını örtmeleri Müslümanlara farz-ı ayındır. Bu beyan edilen yerlerin çok az bir bölümü de olsa açıldığında haram işlenmiş olunur.
Vücudu örtecek elbisenin örtü olmasının ölçüleri var-dır. Elbisenin örtü olabilmesi için:
-Bol olmalı.
-Vücudun hatlarını belli edecek darlıkta olmamalı.
-Vücudun rengini gösterecek kadar ince ve şeffaf ol-mamalı.
-Karşı cinsin dikkatini çekecek (renk, desen vs.) tarz-da olmamalı.
-Herhangi bir zümrenin üniforması, kıyafeti gibi olma-malı. (Rahibelerin kıyafeti gibi.)
-Kadın evde giydiği elbisenin üzerine evden dışarıya çıkacağında dış elbisesini (manto, pardüse, çarşaf, cilbab vesaire gibi) giymeli. Azhab suresinin 59’uncu âyetinde böyle emredilmektedir.
Erkeklerin de vücudunu saran daracık elbiseler giye-rek kamuya çıkmaları haramdır. Böyle elbiselerle namazda ve namaz hâricinde bulunmak Müslüman erkeklere haramdır.
Örtünün şartı kadın için de erkek için de bedenin ren-ginin ve hatlarının görünmesine mâni olacak kalınlıkta ve ge-nişlikte olmalıdır. Aksi hâlde tesettür (örtünmek) sayılmaz ve bu vaziyette kılınan namazın iadesi gereki

Tesettür (örtünmek) ile ilgili Kur’ân-ı Kerim’de bir çok ayette emirler vardır. Bunlardan üç tane ayeti beyan edece-ğim: Nur suresi 30 ve 31’inci ayetlerin mealleri şöyle:
“(Rasûlüm!) Mü’min erkeklere, gözlerini (harama dik-memelerini), ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendi-leri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bak-maktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.... Zinetlerini göstermesinler. Dikkatleri üzerlerine çekecek şekil-de ayaklarını yere vurarak yürümesinler...”
Ayetteki “zinet” tâbiri, kadının vücudunu ifade eder ki, buna göre yasaklanan vücudun teşhiridir. Bu yasaklamadan istisna edilen “görünen kısım” ise, kadının yüzü ve elleridir. Elbette küpe, bilezik, yüzük ve gerdanlık gibi süs takıları ile sürme, kına gibi şeylerin de umuma gösterilmesi asla câiz değildir.

Ahzab suresinin 59’uncu âyeti de meal olarak şöyle-dir:
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarıya çıkacakları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayan ve esirgeyendir.”
Günümüzde bir kısım kadınlar giyimde ölçü tanımıyor-lar. Bu bakımdan kadının mahremiyeti kalmamıştır. On yaşın-daki bir çocuk, kadının neresi nasıl biliyor. Bundan dolayı o yaşta bunalıma düşüyor. Gençlerin intihar nedenlerinden biri de budur. Aynı zamanda bu çıplaklık kadının muhteremliğini zedelemiştir.
Kadın tabiatı, erkeğin aksine estetiktir. Bu bir değer-dir. Neslin devamı için kadına verilmiş bir emanettir. Kadın bu emaneti korumakla yükümlüdür.
Örtünmek insanı insan eden insani bir değerdir. Bu değeri açılıp saçılarak hovardaca etrafına peşkeş çeken kadın metalaşır. Cinsel bir obje olur. Dâima istismar edilir. Batı mo-dası kadını erkeğe sunmak için maalesef onu metalaştırdı. O toplumda kadın kendisini metalaştıran kurtların aç şehvetleri-ne sunulmuş bir kuzu hâline getirildi.
Çıplaklık kadını özgür hâle getirmez, köleleştirir. Kozmetik sanayinin kobayı yapar. Böyle yapmıştır da.
İslâm kadına en büyük değeri vermiştir. Onun dişiliğini değil kişiliğini ön plânâ çıkarmıştır. Kadınlarımızın bunu anla-ması gerekir. Çünkü bu; kurtuluş yoludur.
Allah’ım bizlere ve hepimize hidayet, iman, ilim, ahlak, edeb, bilinç ve istikamet ver. Amin.
Mevlüt Özcan


  Hoşsâdalar  

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46884 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol