Hoşsâda-82
HOŞSÂDA
22 Haziran 2007 Cuma sayı: 82

Sözün Özü

- “Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi ateşten koruyu-nuz” (Tahrim, 6)
- “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et.” (Taha, 132)
- “Hepiniz çobansınız. Hepiniz sorumluluğunuz altında bulunanlardan mes’ulsünüz.” (Hadis-i Şerif)
- “Bir milletin asıl gücü ne topudur, ne tüfeğidir. İNANÇLI EVLADLARIDIR.” Prof. Dr. Necmettin Erbakan

- “Medine’nin çocukları Rasulullah’ın yaşadığı dö-nemde hep sevildiklerini hissetmişlerdir ve her defasında Sevgili Peygamberimiz (sav) onları selam vermek suretiyle atının terkisine almak suretiyle onlarla birlikte oyunlarına işti-rak etmek suretiyle hep sevindirmiş, onları sevmiştir.” Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
-“Örneği Peygamber (sav) olan çocuklar, despotların, tiranların ve diktatörlerin serapsı hayallerinin peşinde koşmaz-lar… Peygamber (as) ve çocuk… Bu tabloyu ortadan kırmış olan insanlık, daha nice zaman azap çekecektir.” Sezai Karakoç

“DİNİ EĞİTİM” YOK,
EĞİTİM VARDIR

…Kimi aileler çocuklarını sokağa salacaklar, kimileri de yavrularına “dini eğitim” verebilmek için onları Kur’an kurs-larına göndereceklerdir. Aslında eğitim bir bütündür, öyle olmalıdır. Eğitim, eğitim ise onun yazı kışı yoktur. Eğitim, yine eğitim ise, onun “dini-dünyevi” diye ikiye ayrılan bir yapısı yoktur ve olamaz.
Bir tohumu toprağa atarsınız… Ortada bir tohum var-dır, tohumla birlikte toprak ve toprakta türlü türlü mineraller vardır. Susuz hayat olamaz, su imdada yetişir. Hava zaten her anı ve yanı kuşatır. Güneş ışığı olmadan olmaz. Bir tohumun ağaca durup meyve verebilmesi için nelerin harekete geçmesi gerekiyor değil mi? Ama hiçbiri arasında kavga yoktur, her biri kendine düşen görevi eksiksizce yerine getirmektedir. Öyle olmazsa zaten tohum, ağaç olmaz.
Bir çocuk ve ortada onu kuşatan üç unsur: Aile, Okul ve Çevre. Bu üç unsur arasında dayanışma ve anlayış birliği varsa, yetişecek olan çocuk sağlıklı bir ortamı paylaşır. Ama bu üç unsur arasında bir çelişki veya çatışma varsa, işte ora-da eğitim, her şeye rağmen gerçekleşemez, çünkü orada fıtrat tohumu çatlayamaz.
Bakıyoruz yaz gelince birçok aileye büyük bir telaş kaplıyor, haklı olarak. Neden? “Çocuğuma din eğitimini nasıl verebilirim? “Gerçekten ‘din eğitimi’ diye bir eğitim var mıdır? Tohumun ağaç olma serüveninde toprak, su, hava, ateş(güneş) bir araya geldiler ve kendi üzerlerine düşen göre-vi yaparak tohumun ağaç olmasını sağladılar. Bu dört unsur “toprak eğitimi, hava, su, güneş eğitimi” diye bir ayrıma gittiler mi? Gitselerdi, tohum ağaç olabilir miydi?
“Dini eğitim” tabiri yanlıştır ve tehlikeli bir tanımlama-dır. Bir elma düşünelim… Önce elmanın kendisi vardır, tadı, kokusu vardır. Elmayı yiyerek onu yok edemiyoruz; kana karı-şan kısmı vardır, dışkı olan kısmı vardır. Kan olan elma biraz sonra hücreye bürünüyor ve vücudu ayakta tutuyor sonra fikir oluyor, davranış oluyor; ses oluyor, söz, bakış oluyor. Yani elma, sen oluyorsun! Ama sen şimdi elma değilsin. Bütün bunlar, tohumu yetiştirenlerin (eğitim) aralarındaki işbirliğinden olmuştur.
Eğitim bir bütündür, onun dünyevisi-uhrevisi olmaz. İnsan bazen düşünür, çözüm üretir, bazense hisseder, ağlar ve güler. Fakat insan aynı insandır. İnsan ağlamasıyla, gül-mesiyle, düşünmesi ve hissetmesiyle bir bütündür. Elmanın tadının nerde olduğunu gösterebilir misiniz? İnsan ancak bü-tün özellikleriyle anlaşılır ve tanınır. Bunun dışında insanı yanlış tanır ve algılarsınız.
Eğitim, fıtrat tohumunu hayata hazırlamaktır. Bu to-hum (insan) hayata hazır hale gelmişse, onun ticareti, cinsel hayatı, gezip tozması yani hayat algısının tümü bir eğitim için-dedir. Tadı nasıl elmadan ayıramıyorsak, Allah’ı ondan nasıl ayıracaksınız? Böyle bir güç var mıdır? O zaman bu çatış-madan kim zararlı çıkacaktır?
Ne demektir “din eğitimi?” “Allah camide söz sahibi, ama başka yerde değil” mi demektir? “Allah, namaza karışır ama ticarete, cinsel hayata yani yaşamın dünyaya dönük yü-züne karışmaz” mı demektir? Bu ne biçim ilahtır ki, her şeye gücü yetmez! (Haşa)
Eğitimse eğitimdir. Değilse, ne ise odur. Eğitilmiş in-san, yaratılış gerçeğini kavramış, fıtratıyla tanışmış bir insan-dır. Bu gerçek anlaşılmadıkça daha havanda çok su dövece-ğiz demektir. “Okumaktan mana ne, kişi Hakk’ı bilmektir.”
Bunu böyle tespit ettikten sonra biz şimdi yaza döne-lim:
Çocuklarımıza mutlaka fıtrat kitabı olan Kuran’ı öğre-telim anne ve babalar, çocuklarının gündüz yüzünden oku-dukları Kur’an ayetlerini, akşam meallerini onlara okutarak Ku’ran’ın diliyle onları tanıştırsınlar, hayata yansıtsınlar. Ya-şanmayan ayetler ölü ayetlerdir, hayatımızda bütün ayetleri dirilterek yarın Rabbimiz’in huzuruna gidersek, mutlu dirilen-lerden oluruz.
Çocuklarımıza özellikle Kur’an kursuna giderken onla-ra çok hoşgörülü davranalım, onları ödüllendirelim. Onlarla çok yakından ilgilenerek, bu konuya ne kadar önem verdiği-mizi onlara hissettirelim. Kur’an okumayı söktüklerinde “Kur’an okuma bayramı” düzenleyelim. Konu komşuyu davet ederek evimizde davet verelim, Kur’an okutalım ve bu töreni mutlaka kamerayla kaydedelim. Çocukluk zihninde Kur’an tohumu çatlayan bir insanın ileride tatlı meyveye durmaması için hiçbir nedeni yoktur.
Çocukların rabbi (terbiyecisi) anne ve babalarıdır. Ço-cuk, anne-babasının dinindendir. Çocuğun dini de evdeki yaşayıştır, anlayıştır.
Dinini bilinçli yaşayanlar onurlu olmak zorundadır. Ba-sit dünyevi çıkarlar uğruna çocuklarına kötü örnek olmamalı-dırlar. Çocuklarımıza çok şey öğretmek değildir amaç. Onlara kendilerini tanıtmak hedefimiz olmalıdır. “Sen şöyle yap” değil, “Ben böyle yapıyorum.” örneği ile karşılarına çıkılmalıdır. Ku-zuya süt içirilir, mısır taneleri verilmez, boğarsınız; çocukları-mız, kuzularımızdır, daha anlayışlı olalım.
Bu yaz çocuklarımıza kendilerini tanıtıcı bir çaba için-de olalım; ama kışların da yazların da onları büyüten mevsim-ler olduğunu unutmadan.
Eğitim, ruh madenini bir kuyumcu gibi işleme sanatı-dır. Sarraf olmayana çocuğunuzu zinhar teslim etmeyin.
D. Ali Taşçı

KAYBEDİLEN HUZUR

Örnek Müslüman Hanımefendiler’den Rabia Sultan, bir gün evinin etrafında dolanmakta, yerde bir şeyler aramak-tadır. Konu komşu yardıma gelirler. - “Ya Rabia, aradığın ne-dir, söyle ki biz sana yardımcı olalım.”
Rabia Sultan: - “Eksik olmayın, sağolun. Evde iğnemi kaybettim. Bir türlü bahçede bulamıyorum.”
Bir komşusu: - “İlahi, Rabia Sultan, hiç evde kaybolan iğne bahçede aranır mı?”
Koca Sultan bu anı beklemektedir. “Niye hayret etti-niz, sizin yaptığınızı yapıyorum. Siz de kalbiniz ve vicdanınız-da kaybettiğiniz huzuru ve mutluluğu dışarıda aramıyor musu-nuz? Ne farkımız var?” Komşular bu cevap karşısında dona-kalır.
Evet, gerçek mutluluk, iki dünya saadeti İslam’dadır, Müslümanca Düşünme ve Müslümanca Yaşamak’tadır. İnsan İslam’ı yani fıtratını-vicdanını-kalbini asla unutmamalı, ihmal etmemeli “ALLAH’A KULLUK” şuuruyla hayatını sürdürmelidir.

- Sevgili Peygamberimiz buyuruyor:
“Sizin aranızda iki şey bıraktım. Bu ikisine sımsıkı sa-rıldığınız takdirde sapıklığa (yanlışa ve zulme) düşmezsiniz. Bu iki şey, Allah’ın Kitabı Kur’an-ı Kerim ve Benim Sün-net’imdir.”

“Hızlıca akıp giden hayatımızda
neyi ihmal ettiğinizi veya
neyi unuttuğunuzu hatırlayın?
Yarınlarımız için ne yapıyorsunuz?
Çocuklarımız için ne yapıyorsunuz?
Lütfen 1 dakikanızı ayırınız ve düşününüz!
Biz Anadolu Gençlik olarak buradayız ve
‘insanlığa fıtratını ve kendini’
hatırlatmaya devam ediyoruz.”


  Hoşsâdalar  

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46885 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol