Hoşsâda-81
 
HOŞSÂDA
15 Haziran 2007 Cuma sayı: 81

Sözün Özü

Allah Teala buyuruyor:
- “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydır-maz.” (Muhammed Suresi, 7)
- “(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak (kolay-zor, genç-yaşlı, hangi halde olursanız olun) hep birlikte sava-şa çıkın (seferber olun), mallarınızla ve canlarınızla Allah yo-lunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”
(Tevbe, 41)

MÜSLÜMANIN GAYESİ

Müslümanın gayesi, bütün insanların dünya ve ahiret saadeti için çalışarak Yüce Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Her Müslüman, Yüce Allah’ın kendisine verdiği mezi-yetlerle (akıl, irade, his, ünsiyet, vs.) bütün gücüyle çalışmayı vazife bilir, en büyük ibadet sayar. Her Müslüman, kendi mut-luluk ve saadetinin toplumun ve insanlığın mutluluk ve saade-tinden geçtiğinin şuurundadır.

Her Müslüman; Doğru ile yanlışı ayırır ve Doğrunun hakim olması için, İyi ile kötüyü ayırır ve İyinin hakim olması için, Faydalı ile zararlıyı ayırır ve Faydalının hakim olması için, Adalet ile zulmü ayırır ve Adaletin hakim olması için canla başla çalışır.
Çünkü Saadet; doğrunun, güzelin, iyinin, faydalının ve adaletin hakim olması ile mümkündür.
Haydi canla başla İnsanlığın Saadeti için çalışmaya !

“KIBLE EVLER”

Zulüm ve baskı... Firavun’un Musa (as) karşısında çılgına dönen öfkesi.... Ve kendilerine eziyet eder korkusuyla Musa(as)’ya olan inançlarını açıklayabilen ancak birkaç kişi. Ayette buyurulduğu üzere “çünkü Firavun ülkede gerçekten de nüfuz ve iktidar sahibiydi ve üstelik ölçüsüz ve acımasız biriy-di” (Yunus, 83)
O dönemi ve inananların o zamanki psikolojisini anla-tan bir kaç ayet daha peş peşe geliyor aynı surenin devamın-da. Belki pek çoğumuzun defalarca okuduğu, ama şahsen kendi adıma, daha önce hiç yakalayamadığım çok ama çok önemli bir noktaya getirmeye çalışıyorum sözü.
“Biz Musa ve kardeşine: “Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın; evlerinizi kıble kılın ve ibadetinizi tam yapın, ey Musa (bu emri yerine getiren) mü’minlere müjdele! diye vahyettik” (Yunus, 87)
Ayette geçen “kıble” kelimesiyle neyin kastedildiğine ilişkin farklı yorumlar mevcut. Sonuç itibariyle “mektep-medrese-mescit” yani eğitim-öğretim ve ibadet mekanı olması gereken yuvalarımızdan bahsetmek istiyorum.
Bizi ilgilendiren evlerimizi nasıl kıble kılacağımız? Bu-nun cevabı, yüreğimizi yakan, içimizi sızlatan, “bu kadarı da olamaz ki!” dedirten her türlü zulme, modern zamanların insa-nı kıskıvrak yakalayan şaşırtmacalarına karşı; donanımın, kurtuluşun evlerimizden, yuvalarımızdan geçtiği inancını tüm iliklerimizde hissetmemizdir.
Bir zamanların Musa(as)’ya gönül bağlamış mü’minlerine, yaşadıkları zamanın fitnesi içinde “bir kurtuluş reçetesi” olarak sunulan ve sonunda Allah’ın hak olan müjde-siyle müjdelenen bu ayetler, işte şimdi bizim önümüzde. Aile-nin önemi ve işlevi üzerine son yıllarda daha da belirgin bi-çimde yapılan çalışmalara-seminerlere, programlara, kitapla-ra- bu ayetin farklı bir boyut daha kazandıracağını düşünüyo-rum.
Evet, aile, aile, aile.... Ve fakat, ahlakî şuurlanma ve içinde yaşanılan zamanın doğru anlaşılması adına tüm aile fertleriyle birlikte okunan, sohbet edilen, öğrenilen ve öğreti-len aile... Bilenlerin bilmeyenlere öğrettiği, gerektiğinde başka ailelerle işbirliği yapıldığı ama her ne olursa olsun aile ortamı-nı, zaten fıtrî olan muhabbet duygularıyla daha da zenginleşti-rerek mescit-mektep haline getirmek. Ve bunu sadece iyi an-ne baba olmak için değil, Allah’a duyduğu sorumluluk bilincini daima canlı tutmak adına, kendisini bu konuda görevli; Al-lah’ın kendisine emrettiği “evini kıble kıl” emrine icabet etmek ve sonunda müjdelenenlerden olabilmek ümidiyle yapmak, yaşamak.
Eski alimlerin, şairlerin, hatta Osmanlı hanımefendi ve beyfendilerinin hayatlarını okuduğumda çocukluk yıllarını an-latmaya daha doğrusu ilk eğitimlerinden bahsetmeye başlar-ken “falanca derslerimi ilk babamdan aldım” ya da “filanca eğitimime annemle başladım” diyen ifadeler her zaman beni çok etkilemiş ve büyük bir hayranlık uyandırmıştır.
Şimdi şöyle bir kendimize bakalım evlatlarımız yıllar sonra bizden böyle bahsedebilecek mi? Ya da bırakın yıllar sonrasını, şimdi onların testlerden, soru bankalarından oluşan dünyalarına hangi hakîki güzellikleri getiriyor/getirtiyor ve evle-rimizi hepimizin birlikte yetiştiği mekteplere dönüştürebiliyo-ruz?.

“ANNE VE BABA’YA ÖF BİLE DEME”

Anne olduğu için Anneler övülmüştür
Anneye asi olan cennetten kovulmuştur

Öf bile demek haram Delili Kur’anda var
Kur’an rehberimizdir Her mesele onda var

Derki Allah’tan başka İlah edinmeyiniz
Anne ile babaya Öf bile demeyiniz

Onlar bizi küçükken Şefkatle beslemişti
En tatlı dilleriyle Bizlere seslemişti

Varlığımıza sebep Anne ile babadır
Anneye öf diyenler Hak indinde kabadır

Onların bizim için Çektiği çok zahmet var
Babalarda ciddiyet Annelerde rahmet var

Yemedi yedirdiler Bize kanat gerdiler
Ah evladım büyüse Adam olsun derdiler

Saymakla mümkün değil Ne zahmetler çektiler
Evlatlar nankör çıktı Nerden bilecektiler

Her evlat böyle değil Ancak çoğu böyledir
Gördüğüm şu nesiller Beni böyle söyletir

Ayakları altında Cenneti serdi Allah
Düayı alanlara Meccanen verdi Allah
Mikdat Bal


“YARATAN RABBİ’NİN ADIYLA OKU”

‘Oku yaratan Rabbi’nin adıyla, Rabbin adına, insanı bir yumurta hücresinden yaratan! Oku, çünkü Rabbin Sonsuz Kerem Sahibidir, [insana] kalemi kullanmayı öğretendir, insa-na bilmediğini belleten!’ (Alak,1-5)
Bugüne kadar yazılmış en büyük ve en mükemmel eseri okudukça, yazacaklarımın, ondaki hakikatlerin bende uyandırdıklarını kağıda dökme gayreti dışında bir şey olama-yacağına ve olmaması gerektiğine inancım gün geçtikçe kuv-vetlenmekte.
Öyleyse ilk yapılması gereken, O’nu, o en büyük ve en mükemmel eseri okumak... “Oku” emrini verenin emrettiği gibi okumak... Tefekkür ede ede okumak, derinlerde duya duya okumak... Bir okumak, beş düşünmek belki.... Sonra dönüp yine okumak. Ürkmek bazen. Hitap edenin yakınlığını hissedip dehşete kapılmak bazen. Ya da bırakmak kendini, O’nun şefkatine teslimiyetle...
Okumak! Onu anlamaya kavramaya ömrünün yetme-yeceğini bile bile okumak... Bir ömür okumak.
‘Ey iman edenler! İman edin!’ Bu hitabı duyup-hissedip de iman etmek için okumak... Ne yapacağını bilmez bir halde kıvranırken derman bulmak için okumak... Nankörler güruhuna dahil olmamak için okumak.... Okumak, okumak! Hayatı yaşamak ve anlamak için okumak. Ölümü beklemek için okumak!”


  Hoşsâdalar  

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46883 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol