Hoşsâda-58
HOŞSÂDA
29 Aralık 2006 Cuma
8 Zilhicce 1427 sayı: 58

- Kurban; Allah’a kurbiyeti (yakınlaşmayı) temsil eder. Nefsin aradan çıkarılması, perdelerin kalkmasıdır, kurban. Hissedebilene, yaşayabilene!
- Süleyman Tunahan Hz.’leri şöyle tavsiyede bulunu-yor, Kurban hakkında:
“Kurban keserken şöyle demeli: Ya Rab benim şu vü-cudum çok isyankârdır. Onu azad ettirebilmem için kendimi senin yolunda feda edip kanımı akıtmam lazım. Bunu Sen haram kıldın. Senin rızan için kendi yerime bu hayvanı kesiyo-rum. Vücuduma bedel bunu benden kabul buyur Allah’ım, diye iltica edip öyle kesmelidir.”
-Kurban Bayramınızı kutlar, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederiz.

İstikamet

SESLERLE VE SÖZLERLE KURBAN BAYRAMI /
Afet ILGAZ, Milli Gazete, 08.01.2006

Saadettin Kaynak hoş bir insandı. Büyük bestekardır, aynı zamanda imamdı. Onun imamlığında kıldığımız bir Kadir Gecesi Teravih Namazını unutamam. Sultanahmet Ca-mii’ndeydi. Yarım asır evvel olmalı. “Başörtülüler” adlı hikaye kitabımda anlattığım teravih namazı o muydu, iyi hatırlayama-dım. Başörtülüler 1964’te basılmıştı. Üstelik TDK hikaye ödü-lünü de almıştı.
Saadettin Kaynak’ın, şimdi hatırlayamadığım şarkıla-rından birisinin yazılış öyküsü de çok güzeldir. Hatta şarkıdan daha güzeldir. Bir gece Peygamber Efendimiz’le halvet olmuş-tur ve ertesi sabah onu gözyaşları içinde, ağlar bulmuşlardır. İşte o pek de dikkat çekmeyen şarkı o gecenin hatırasını ta-şımaktadır. Şimdi yazıyı bırakıp o şarkıyı hatırlamaya çalışma-lıyım.
Şarkıyı aramak için önce Metin Hasırcı Bey’in evine telefon ettim, Eşi Ebe Hanım çıktı ve Beyefendinin evde ol-madığını söyledi. Sonra bizim gazeteden numarasını alarak İsmail Bey’i aramaya (Müftüoğlu) kalkıştım, meğer Hac’dalarmış. Üçüncü bir yol olarak Vakit’ten Sami Bey’i ara-mak aklıma geldi. Bu şarkıyı ve şarkının hikayesini ondan okumuştum, o da İsmail Bey’den dinlemiş. Sami Bey bana yeniden şarkının hikayesini anlattı:
Saadettin Kaynak birkaç gün ortalarda gözükmeyince dostları merak ederler. Nerede olduğunu kendisi şöyle anlatır: “Resulullah’la beraberdik. Artık o günlerde, bir daha dünya işleriyle alâkadar olamadım.” Şarkı da o geceyi anlatır:
Muhabbet Bağına Girdim Bu Gece
Açılmış Gülleri Derdim Bu Gece
Vuslatın Çağına Erdim Bu Gece
Muhabbet Doyulmaz Bir Pınar İmiş.
Ararım Ararım Seni Her Yerde
Sorarım Issız Gecelerde, Sevdiğim Nerde...
Bayram denilince kulaklarımda uğuldamaya başlayan şarkılarımız ve türkülerimizden biri daha Saadettin Kay-nak’ındır:
Hoş Geldin Evimize
Şiir Oldun Dilimize
Bayram Gecesi, Bayram Gecesi...
Bizim eski şarkılarımızın çoğunda bu incelik vardır. Beşeri aşk gibi görürsünüz, değildir, Peygamber aşkıdır. Yesari Asım’ın bestelediği “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır” da öyle! Güftesi “Rikkat” adlı bir hanıma aitmiş.
İki Ege Türküsü var, gene özellikle, birini Kurban bay-ramlarından hatırlarım:
Et koydum tencireye
Yar geldi pencereye
Yar kurbanın olayım
Al beni içeriye.
İşte söylüyorum ya, hafızam beni yarı yolda bırakıyor. Sadece nakaratı hatırımda olan, efsane Ege sesleriyle örül-müş öbür türkünün nakarat sözleri:
“Dağlar aşalım, gel güzel bayramlaşalım...” çocuklu-ğumda televizyon yoktu elbet. Bayramlarda “Ankara” radyo-sunun bayram şarkı ve türkülerini dinlerdik. Bu yüzdendir ki türkülere âşinayımdır. Ya şu şarkı:
“Yılda kurban bir olur
Her gün kurbanım sana...”
… Kurban ve Hac, birlikte anıldığı için Kurban ve Hac ilahilerinde Resulullah’a duyulan aşk ve özlem dile getirilir. İşte birYunus İlahisi (rast makamında okunuyor)
Gani Mevlam nasip etse
Varsam ağlayu ağlayu
Medine’de Muhammed’i
Görsem ağlayu ağlayu
Delil yapışa elime
Lebbeyk öğretse dilime
Ehram bezini belime
Sarsam ağlayu ağlayu
Akıtırlar kurban kanı
Esirgemez kimse canı
Mânâdaki hac kurbanı
Olsam ağlayu ağlayu
Aşık Yunus can ile
Kul olmuşum imân ile
Dilim zikr-ü Kur’ân ile
Varsam ağlayu ağlayu

Büyüklerden biri: “Kurban Bayramı, cennette Cemalullahı görmeye işarettir.” demiş. “Kurban edilen hayvan, nefsi temsil eder. Kurban kesmek bir remzdir. Mümin nefsini Allah’a kurban ediyor demektir. Ya Rabbi senin için ölebilirim demektir. O zaman Cemalullahı görmeye hak kazanıyor.”
Süleyman Tunahan Hz.leri de şöyle tavsiyede bulu-nuyor Kurban hakkında:
“Kurban keserken şöyle demeli: Ya Rab benim şu vü-cudum çok isyankârdır. Onu azad ettirebilmem için kendimi senin yolunda feda edip kanımı akıtmam lazım. Bunu Sen haram kıldın. Senin rızan için kendi yerime bu hayvanı kesiyo-rum. Vücuduma bedel bunu benden kabul buyur Allah’ım, diye iltica edip öyle kesmelidir.”

…Şair Nabi’nin Kabe’ye giderken çölde söylediği nâ-tın aynı saatlerde Mekke’de müezzinler tarafından okunduğu-nu bilirsiniz. Bütün müezzinler bu nâ’tı rüyalarında görmüşler-dir. İşte Nabi’den birkaç mısra:
“Sakın terk-i edepten kuy-ı mahbub-u Hüdadır bu,
Nazargah-ı ilâhidir, makamı Mustafadır bu,
Felekte mah-ı Nev Babüsselam’ın sine çâkidir
Bunun kandili cevza matla-i nuru ziyadır bu”
Mübarek Kurban bayramınızı kutlar, esenlikler dilerim.

BAYRAM İZLENİMLERİ

Artık komşular birbirine, kestikleri kurbandan yollamı-yorlar. Ben istiyorum, hayretle yüzüme bakıp: “Sizin kestiğinizi sanıyorduk.” diyorlar. Doğru, fazlasıyla kestik de ben de onla-ra her kurban parçasının ayrı bir bereketi, hikmeti, sevabı olduğunu söylüyorum. “Evet, doğru ya” diyorlar.
Hatta, bir hastanın sırf kurban eti yiyerek (bütün bir sene) şifa bulduğunu duymuştum, bunu da söylüyorum. O zaman komşular kendi etlerinden getirip bizimkinden de bir parça alıp gidiyorlar.
“Siz kesmemiş miydiniz?” sorusunun ardında yatan düşünce sisteminin kurbanı dünyevileştirmeye müsait bir yol açtığını düşünüyorum.
Kurban bayramları yaza tesadüf ediyordu. Biz, bah-çeden, teker teker, gözü yaşlı olarak kaçmaya başlayınca köylü kasabın söylediği ibretli lâfı hâlâ hatırlarım:
“Bu kurbanlar, kurban edildikleri için sevinirler!”
Kurban, kasaptan aldığımız herhangi bir et değildir. Gerçi kurallara uyularak kesilen her et insan varlığına yarayış-lıdır ama Kurban eti bambaşkadır. Kurban; Allah’a kurbiyeti (yakınlaşmayı) temsil eder. Nefsin aradan çıkarılması, perde-lerin kalkmasıdır, kurban. Hissedebilene, yaşıyabilene!
Çocukluğumda kuzuyu özel olarak beslerdik. Onun adı vardı, hatta kişiliği bile vardı. Kiminin elinden ot yer, kimi-nin elinden yemezdi, su içmezdi. Onu severdik ve bu yüzden de ondan ayrılırken kaçışır, ağlardık. Gözleri tülbentlerle bağ-lanırdı. Sevilir ve okşanırdı. Hatta bacakları teyemmüm yapılır gibi yukardan aşağıya doğru sıvazlanırdı, başına kına yakılır-dı. “Kesti, kesmedi” soruşturmasını bilmez, konu komşuya etlerimizden dağıtırdık!
Sonraları, hatırlıyorum, Müslümanlar dahi “gitti et, geldi et” diye bu gidip gelen etleri sorgulamaya başladılar. Dünyevileşme işte orda başlıyordu. Hangi evde kesilen etin şifa, sevap, bereket gibi İslâmî özelliklerle dolu olduğunu, ne derecede dolu olabileceğini düşünmüyorduk artık. “Yardım-laşma” denilen tabir İslâmî giysisinden soyulmuş, modern bir söylem haline gelmişti nedeyse.
Paranızı falanca yere veriyordunuz. Bir ihtiyacı karşı-lamak üzere veriyordunuz elbette ve o, işte, “zekât” oluyordu, “kurban” oluyordu. Doğrudan ihtiyaç sahibinin eline vermek ve kesen kesmeyen herkese komşu ve yoksul niteliği taşıyan herkese üçte ikinin verilmesi, başka şeydi. Bir de şunu görü-yorum ki artık “nisap” miktarı falan ikinci derecede gözönünde bulundurulan ölçü olmuş. Evlerde artık ihtiyar ve hasta anne telaşı istenmediği gibi, Kurban telaşından da kaçılıyor…

HAC… HAC…

- “İnsanlar için de Haccı ilan et. İster yayan yapıldak, ister binek veya binitleriyle sana gelsinler.” (2/27)

- “Araya araya bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed canım arzular seni.”

- “Sakın terk-i edepten kuy-ı mahbub-u Hüdadır bu,
Nazargah-ı ilâhidir, makamı Mustafadır bu”

- “İslam’ın ana ibadetlerinden birisi olan Hac, sözlükte mukaddes makamları ziyaret etmektir. İslamiyet’teki manası ise "Mikat yerinde ihrama girmek, Arafat’ta vakfede bulunmak ve Kâbe'yi tavaf etmektir.
Kısaca Hac; Allah’ın verdiği nimetlere teşekkürü mal ve bedenen yapılan ibadetin adıdır. Hac, namaz kılmak ve oruç tutmak gibi ona yol bulabilen Müslümanlara farzdır, yani Allah'ın emridir.
İslam’ın emirlerini 5, 32, 54 diye sınırlamak doğru de-ğildir. Doğru olanı Kur’an ve Resulullah’ın sünnetiyle tatbik ettiği ölçüler içinde İslam ne ise biz ona talibiz. İslam’ın hü-kümleri "Eşhedü enla ilahe illallah, ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resuluhu"nun içinde özetlenmiştir.
Biz Müslümanlar, Kur’an’ın 6666 ayetine toptan inan-mak ve bu emirleri Allah’ın Resulu nasıl yapıyorsa öyle yap-mak zorundayız.
Bugün, İslam tam manasıyla yaşanmadığı için dünya-da insanlar huzursuz veya birbirlerinin kanlarını emiyorlar. İslam şu anda gündemde olsa ya da etkisini ve otoritesini kullansa bu haller başımıza gelmez.”
Doç. Dr. Nedim URHAN


  Hoşsâdalar  

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46887 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol