Hoşsâda-190
“Âvâzeyi bu aleme Davud gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoşsâda imiş”(Bâki)

H O Ş S Â D A

30 Ekim 2009 Cuma
12 Zilkâde 1430
sayı: 190


PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)’İN EMRETTİĞİ 9 HASLET


Hz. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuş:
"Rabbim bana dokuz ahlâkla ahlâklanmamı, dokuz hasleti, dokuz huyu ahlâk edinmemi emrediyor. Ben de size ey ümmetim, bu dokuz huyu ahlâk edinmenizi emrediyorum.

Birinci haslet:
"Haşyetu'llah." Gerek vahdette, gerek kesrette Allah'tan korkacaksın. Gerek yalnız başına kaldığında ve gerek halkın arasında, kalabalık içinde bulunurken Allah'tan korkacaksın.
Allah korkusu... Allah'ın her yerde, her an, zaman ve mekânda hâzır ve nâzır olduğunu unutmamak. İşte bu ahlâk, bu duygu her güzelliğin başıdır. Zaten bu şuura bürünen bir kimse, Allah'a asi olamaz ki... Allah görüp duruyor; hâzırdır, nâzırdır. O'nun gördüğünü ne polis görebilir, ne jandarma görebilir ve ne başka bir kimse...

İkinci haslet: "Ve kelimetu'l-adli. " Gerek sükûn, ferah ve huzur anlarında ve gerekse öfke ve gazap hâllerinde, daima adâletle davranacak, hakkı söyleyeceksin... Bu çok zordur. Zira münafıklığın alâmetlerinden birisi de, "iza hâseme fecer" yani kızdı mı taşar, haddini aşar, ağzına geleni söyler. Haddini aşar; yani adâletten uzaklaşır. Kızdırmaya gelmez, içini döker... Allah adil olanları sever.

Üçüncü haslet: "Ve'l-kasd fi'l fakr ve'l gınâ." Gerek zengin, gerek fakir, bolluk veya darlık hâlinde, iktisattan ayrılmayacaksın. İsraf yok. E canım, Allah verdi! Verdi ama, malın çoksa israf etme, boşa harcama, fakire ver, adam yetiştir. İsraf yapacak zamanda değiliz... Ne gençler var, okuyacak, âlim olacak, adam olacak.

Dördüncü haslet: "Ta'fu ammen zalemek." Müslüman kardeşinden zulmedeni (seni üzeni) affedeceksin. Müslüman kardeşlerinden sana zulmedeni, kötülüğü dokunanı affedeceksin. Sana bir zararı dokundu: "İnsandır yahu, kasden yapmaz, Müslüman Müslüman'a zulmetmez, hata etmiştir," diyeceksin. "Allah benim sabahtan akşama kadar kaç tane hatamı affediyor!" diye düşüneceksin. Allah'ın ahlâkıyla, Resûlü'nün ahlâkıyla ahlâklanmak vardı ya, işte: Sana zulmedeni affedeceksin.

Beşinci haslet: "Ve tasilu men kata'a." Gelmeyene gideceksin.

Altıncı haslet: "Ve tu'ti men haramek." Vermeyene vereceksin.

Yedinci haslet: "Ve en yekûne nuthuke zikran." Konuşman zikir olacak.

Sekizinci haslet: "Ve sumtuke fikran." Susman tefekkür olacak.

Dokuzuncu haslet: "Ve nazaratuke ibraten." Bakışın ibret almak için olacak.

Ben, İmam Şâfii'nin "Eğer Kur'ân-ı Kerim, yalnız Ve'l-asr sûresinden ibaret olsaydı, yine yeterli olurdu, insanlığı mes'ud etmek için kâfi gelirdi," dediğini duyduğumda, "İmam Şâfii, âyet-i kerime olarak bu sûreyi bulmuş, acaba hadis-i şerifleri arasından hangisini seçerdi?" diye düşündüm ve bu hadisi buldum.
Eğer hakikaten bizler, bu hadise uysak, dünyada ve âhirette mes'ud ve muazzez oluruz. Uymadığımız hâlde ise fitne ve perişanlık muhakkaktır. Çünkü hadis-i şerifin başında Efendimiz, "Rabbim bana dokuz ahlâkla ahlâklanmamı emrediyor; ey ümmetim ben de size emrediyorum, " buyurmuştur. Peygamberi’nin (sav) emrine uymayan, muhalif yollara giden bir ümmet fitneye uğrar, perişan olur.

Bu dokuz hasletten dört, beş ve altıncılara bilhassa dikkat edilmelidir. "Zulmedeni affet, gelmeyene git, vermeyene ver..." Peygamber Efendimiz'in sîretinde gördüm: Seyyidina Ali'nin rivayetine göre bu üç düstur, Resûl-i ekrem'in kılıcının üzerinde yazılı imiş... Efendimiz, "Ve buistu li ütemmime mekârime'l-ahlâ k" Ben mekârim-i ahlâkı, ahlâkın en yüksek şekillerini tamamlamak için gönderildim, buyurmuşlar.

Sahabe-i kiram, "Ma hiye mekârimu'l-ahlâk ya Resûlallah? Mekârimu'l-ahlâk nedir, üstün ahlâki vasıflar nelerdir ya Resûlallah? diye sormuşlar. Efendimiz, işte bu üç kaideyi söylemişlerdir: Zulmedeni affet. Gelmeyene git. Vermeyene ver!.. Kötülük mü etti? Yanlışlıktır, hatadır diyeceksin.. . Sana gelmiyor mu? Sen ona gideceksin.. . İhtiyacın vardı, istedin vermedi mi? Ona lâzım olunca sen vereceksin. Elinde yoksa arayıp bulacaksın... Maksat: Müslüman Müslüman'dan kopmasın... Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) işte buna râzı değil.

Ali Ulvi Kurucu (Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-2. Düzenleme: M. Ertuğrul Düzdağ. Kaynak Yay/2007.)


HACCI HAKKIYLA EDA ETMEK

Hacc; Lugatte mutlak manada “niyet etmek, kastetmek, hedef tayin edip ona yol tutmak, onu ziyaret etmek” demektir. Fıkhî manada ise; “din-i mübinin rükünlerinden birini eda etmek için Beytullah’ı hedef tayin ederek, onu kasdedip, ona yönelip yol tutmak, onu ziyaret etmektir.” Mekke-i Mükerreme, Allah Rasûlü’nün ana yurdu, ilk vahyin indiği, İslâm nûrunun yayılmaya başladığı, yeryüzündeki bütün mü’minlerin kıblegâhı olan Kâbe’nin bulunduğu yerdir. İslâm’ın beş erkanından biri olan haccın edâ yeridir.
Allah Rasulü’nün hicret ederken; “Vallahi sen Allah’ın en hayırlı beldesi, Allah’a en sevimli toprağısın. Eğer senden ayrılmak zorunda bırakılmasaydım ayrılmazdım” buyurarak övdüğü, İbrahim Aleyhisselam’ın duâsına mazhar olmuş beldedir. Sel sel olup akan mü’min gönüllerin varıp buluştuğu mukaddes diyardır. Biz de varıp bu coşkulu sele kapılacağız ve hayat boyu hatıralarını taşıyacağız. Ondan önce duygularımızın tazelenmesi için şu ayet ve hadislere kulak verelim:
“Şüphesiz insanların Allah’a ibadet etmeleri için yeryüzünde kurulan ilk mabet, Mekke’deki mübarek, bütün âlemlere hidayet ve nur kaynağı olan Kabe’dir. Orada apaçık nice alametler, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya giren emniyet içinde olur. Gücü yeten, imkân ve yol bulan insanlar üzerinde, Beytullah’ı haccetmeleri, Allah’a bir kulluk borcudur. Kim bunu inkâr eder, bu hakkı, bu farzı tanımazsa Allah’ın ne ona, ne ameline, ne de kâinatta bulunan herhangi bir şeye ihtiyacı vardır. O bütün âlemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmran 96-97)
“Ey Rasulüm! Yüzünü semaya doğru çevirip durarak bir arayış, bekleyiş içinde olduğunu görüyoruz. Seni gönlüne hoş gelecek, arzu edegeldiğin kıbleye döndürüyoruz. Yüzünü artık Mescid-i Haram’a çevir, Beytullah’ı kıble edin! Siz nerede olursanız olun yüzlerinizi ona çevirin. Şüphesiz ehl-i kitab onun Rablerinden gelen bir hak olduğunu çok iyi bilirler. Allah, elbette ki onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.” (El-Bakara 144)
“Allah için, Haccı da Umreyi de hakkıyla eda edip tamamlayın…” (El-Bakara 196)
- Ebu Hureyre(ra) rivayet ediyor: “Rasulullah(sav) Efendimiz’e; “Amellerin hangisi hayırlıdır” diye soruldu. “Allah’a ve Rasûlü’ne samimi iman” buyurdular. “Sonra nedir?” denildi: “Allah yolunda cihaddır,” buyurdular. “Daha sonra nedir?” denilince de; “Erkan ve adabına uygun, ma’siyet karışmayan, riyadan uzak, ihlasla eda edilen makbul Hacdır,” buyurdu. (Buhârî)
- Ebu Hureyre’den(ra) nakledilen bir hadis: “Kim Allah için hacceder, haccını eda esnasında şehevi sözler kullanmaz, şehevi davranışlarda bulunmaz, ma’siyet işlemez, seyyiat ve bayağılıklara tevessül etmezse annesinden doğduğu gün gibi temizlenmiş olarak diyarına döner.” (Muttefekun aleyh)
- Âişe Validemiz’den gelen bir hadis: “Allah’ın kulları cehennemden azad eylediği, Arafat gününden daha çok bir başka gün yoktur.” (Buhârî)
- Hacerü’l-Esved hakkında bir hadis: “Vallahi! Allah, kıyamet günü gören iki gözü, konuştuğu dili olduğu halde onu diriltecek, kendisini hakkıyla istilam edip tavaf edenlere şahitlik yapacaktır.” (Tirmizî)
Beytullâh’a ulaşmak, çevresinde pervane olmak, onun gölgesinde alnımızı secdeye koymak, yaşlı gözlerle onu temâşâ ederek, ellerimizi semâya kaldırıp Rabbimize duâ etmek, coşkulu gönüllerde akan sele karışmak, ilk İslâm nûrunun doğduğu diyârda dolaşmak, Rasûlullah(sav) Efendimiz’in ayak bastığı yerlerde gezmek, İslâm’ın ilk mücadelelerinin yaşandığı meydanlarda bulunmak, nice acı-tatlı, ama neticede hepsi birbirinden güzel ibret levhalarıyla dolu hâtırâları yerli yerinde hissetmek, azmimizi kuvvetlendirmek, gönüllerimizin sâfiyetini arttırmak şüphesiz mü’min gönüller olarak arzusuyla dolup taştığımız duygularımızın ön saflarında yer alır.
Günümüzün imkânları, bu arzuyu gerçekleştirmek hususunda eskiye göre çok daha müsâit bir zemin hazırlamış, Diyâr-ı Mukaddes’e yol bulan gönüller, -son yıllara göre- daha şevkli ve şuurlu bir manzara arzederek akmaya başlamışlardır.
Ülkeleri farklı, dilleri farklı, renkleri farklı, örf ve âdetleri, giyimleri, şekilleri farklı, ilmî seviyeleri farklı, imkânları farklı, ancak kıbleleri ve ümmeti oldukları Peygamberler’i bir olan mü’min gönüller, her yıl Hacc mevsiminde buluşarak kaynaştıkları gibi, Umre münasebetleriyle de buluşma ve kaynaşmanın, omuz omuza birlikte ibâdet etmenin lezzetini tadıyorlar. Bilhassa Ramazan-ı Şerîf’in son günleri, hem Mekke-i Mükerreme’de, hem de Medine-i Münevvere’de hacc günlerini hiç de aratmayan bir coşku ve bütünlüğün en güzel numûneleri yaşanıyor.
Rabbimiz’den, bütün mü’minlerin her geçen gün artan bir basîret ve şuur, her geçen gün artan bir ilim ve irfanla tek vücud haline gelmelerini, kaynaşmalarını niyaz ediyoruz. Cenâb-ı Allah’tan fayda veren ilim ve Sâlih amel, hacc-ı mebrûr niyâz ederiz. Habîbi, Kâinatın Efendisi, İki Cihan Güneşi, Ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Allah Rasûlü’ne sonsuz salât ü selâm eyleriz. Dr. M. Şerafeddin Kalay

- Okuyalım… Dr. Şerafettin KALAY Hocamız' ın “Ufuklar ötesinden Mukaddes Diyar'a” adlı eserini okumanızı tavsiye ediyoruz.


  Hoşsâdalar  




bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46879 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol