Hoşsâda-169
“Âvâzeyi bu aleme Davud gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoşsâda imiş”(Bâki)

H O Ş S Â D A


23 Nisan 2009 Cuma
sayı: 169



RASULULLAH’I İHTİYARLATAN NEYDİ ?

- Ebubekir Sıddîk bir gün Hz. Peygamberimiz’e (sav)
“Ey Allah’ın Rasûlü! İhtiyarlamış olduğunu görüyorum!” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz (sav): “Beni Hûd, Vâkıa, Mürselât, Amme yetesâelûn ve İze’s-şemsü küvvirat sûreleri ihtiyarlattı” buyurdu.
- Bir gün Hz. Ömer (ra); “Ey Allah’ın Rasûlü! Saçlarınızın ve sakallarınızın kılları ne de çabuk beyazlaştı” deyince Hz. Peygamberimiz (sav): “Hûd ve kardeşleri olan Vâkra, Amme yetesâelûn ve İze’ş-şemsü küvvirat sûreleri beni ihtiyarlattı” buyurdular.
- Hz. Peygamberimiz bir keresinde “Sûr’a üfürmekle görevli olan İsrafil onu ağzına almış, kulak kabartarak kendisine ne zaman emir geleceğini bekleyip dururken ben hayattan nasıl tat alabilirim?” buyurdular. Bunun üzerine sahabiler;
“Ey Allah’ın Rasûlü! O halde biz ne diyelim?” diye sordular. Hz. Peygamberimiz (sav)
“Allah bize kâfidir ve O ne güzel vekildir. Biz O’na tevekkül ederiz (Hasbüna’I-lâhu ve ni’me’l-vekîl, ale’llâhi tevekkelnâ!)” buyurdular.
- Hz. Peygamberimiz (sav) adamın birisinin okuduğu “Bizim yanımızda bukağılar ve cayır cayır yanan bir ateş vardır” (Müzzemmil Suresi 73/12) âyet-i kerimesini dinlediğinde feryat ederek bayıldı.

“GÜNAHLARINIZA AĞLAMIYORSUNUZ ÖYLE Mİ”


- Ebu Hüreyre şöyle anlatıyor: “Şimdi siz bu sözden (Kur’an’dan) mı hayrete düşüyorsunuz? (Günahlarınıza) ağlamıyorsunuz da (Kur’an ile alay ederek) gülüyorsunuz” mealindeki Necm Sûresi 59 ve 60. âyetleri nâzil olduğunda Hazreti Peygamberimiz aleyhisselam ve Suffa ashâbı ağladılar. Öyle ki gözyaşları, yanaklarının üzerinden süzülüyordu.
Hz. Peygamberimiz “Allah korkusundan ağlayan bir kimse cehennem ateşine girmez. Günah üzerinde ısrar eden de cennete giremez…” buyurdular.
- Hz. Peygamberimiz (sav) Bakara Sûresi’nin 24. âyeti olan “Eğer (bu işi) yapamadınızsa ki aslâ yapamayacaksınız, o takdirde yakıtı insanlar ile taşlar olan ve kafirler için hazırlanan ateşten sakının!” âyetini okuduklarında şunları söylediler:
“Cehennem ateşi bin sene yanmak suretiyle kızarır ve sonra bin sene daha yanarak beyazlaşır. Nihayet bin sene daha yanarak simsiyah kesilir. Artık bundan sonra bu simsiyah ve karanlık ateşi hiç birşey söndüremez”. Bu sözler üzerine orada bulunanlardan siyah benizli bir adam feryat ederek ağlamaya başladı. Bunun üzerine Cebrail (a.s) inerek
“Şu huzurunda ağlayan kişi kimdir?” dedi. Hz. Peygamberimiz de
“O Habeşli birisidir” diyerek onu övdüler. O zaman Cebrail (a.s) şöyle dediler:
“Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “İzzet ve celâlim hakkı için, arş üzerindeki yüceliğim hakkı için, kullarımdan herhangi biri bu dünyada benim korkumdan ne kadar çok ağlarsa cennette de o kadar çok gülecektir.”
- Hz. Ömer (ra) bir cuma günü hutbede İze’ş-şemsü küvviret (Tekvîr) Sûresi’ni okudular. Ancak 14. âyet olan “(İşte o zaman her) nefis (kendisi için önceden) ne hazırlamışsa onu (görür ve) bilir” mealindeki âyete gelince artık ağlamaktan okuyamaz oldu ve bu yüzden de hutbeyi kesmek zorunda kaldı.

RASULULLAH (AS)’IN TEBESSÜM ETMELERİ


- Hz. Âişe (r.anha) şöyle buyuruyor: “Ben Hz. Peygamberimiz’in azı dişleri görünecek şekilde güldüğünü görmedim. O ancak tebessüm ederdi.”
- Abdullah b. Hâris b. Cez’ şunları söylüyor: “Hz. Peygamber’den daha fazla gülümseyen bir kimse görmedim. O hiç bir zaman gülmez, ancak tebessüm ederdi”.
- Sahabeden biri (ra) anlatıyor: “Rasulullah (as) çok az konuşur ve çok az gülerlerdi…”
- el-Husayn b. Yezid el-Kelbî (r.a.) şöyle diyor: “Ben Hz. Peygamber’i gülerken hiç görmedim. O ancak tebessüm ederdi. Çoğu zaman da açlıktan karnına taş bağlardı”
- Amre şöyle anlatıyor: Âişe vâlidemize; “Hz. Peygamberimiz evlerine gelip hanımlarıyla başbaşa kaldıklarında nasıl davranırlardı?” diye sorduk. Şöyle cevap verdi:
“Diğer erkeklerden farkı yoktu. Ancak O (sav), insanların en kerimi (cömerti) ve en yumuşağıydı. Güler ve güldürür; çoğu kez de tebessüm ederdi.”

KISKANÇLIK MI ?


- Übeyy b. Ka’b şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberimiz’in yanında oturduğumuz bir sırada adamın birisi gelerek; “Ey Allah’ın Rasûlü! Falan adam babasının karısının (üvey annesinin) yanına izin almaksızın ya da herhangi bir engelle karşılaşmaksızın girip çıkıyor” dedi. Bunun üzerine ben atılarak
“Eğer o adamın yerinde ben olsaydım onu kılıcımla öldürürdüm” dedim. O zaman Hz. Peygamberimiz gülerek: “Ey Übeyy! Ne kadar kıskançsın böyle. Ama şunu bil ki ben senden daha kıskancımdır. Allah Teâlâ ise bu gibi konularda benden de kıskançtır” buyurdular. (Müntehab V/132 (İbn Asâkir’den). Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 3/193.)

- Bir keresinde Sa’d b. Übâde (ra); “Bir kişiyi hanımımın yanında görecek olsam hiç aman vermeksizin derhal öldürürdüm” demişti. Bu söz Hz. Peygamberimiz’in kulağına gittiğinde o şöyle buyurdular:
- “Siz Sa’d’ın kıskançlığına mı şaşıyorsunuz? Allah’a yemin ederim ki ben Sa’d’dan daha kıskanç olduğum gibi bu konuda Allah Teâlâ da benden daha ilerdedir. İşte bundan dolayıdır ki Allah Teâlâ gizli ya da açık bütün kötülükleri ve fuhşiyâtı haram kılmıştır. İnsanoğlunu Allah’tan daha fazla seven hiç kimse yoktur. Bu sebepledir ki O, insanlar için korkutucu ve müjdeleyici Peygamberler göndermiştir. İyilik etmeyi de Allah’tan daha fazla seven kimse yoktur. Bunun için de O kullarına cenneti va’detmiştir”
(Mişkât s. 278 (Buhari ve Müslim, Muğire’den).

Hz. Ali (ra) Hanımlarını Kıskanmayanlara ne dedi?
Hz. Ali (ra) bir keresinde bir belde halkına şunları söylemiştir: “Duyduğumuza göre kadınlarınız çarşı ve pazarlarda erkeklerle karışık bir şekilde dolaşıyorlarmış. Sizde kıskanma denilen duygu yok mudur? Kıskanma duygusunu yitirmiş kimselerde hayır yoktur”.
“Kıskançlığın iki çeşidi vardır: Birincisi güzel olanıdır ki insan onunla aile efrâdını ıslah ederek onların kötü yollara düşmelerine engel olur. İkincisi de kötü olanıdır ki bu, sahibini cehenneme götürür.” (Bu ve bundan önceki: Kenz II/161 (İbn Sa’d, Reste’den).

İNSANLARIN EN ÜSTÜNÜ ve EN ALİMİ


- İbn Mes’ud şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberimiz bir gün yanıma gelerek “Ey Mes’ud’un oğlu!” dediler.
“Buyurun ey Allah’ın Rasûlü! diye karşılık verdim. Bu şekilde bana üç kere hitap ettikten sonra “İnsanlardan hangisinin daha üstün olduğunu biliyor musun?” buyurdular. “Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler” dedim. Bunun üzerine şunları söylediler:
“İnsanların en efdali (üstünü) dinleri hususunda derin bilgi sahibi olup da amel bakımından da en üstün olanlardır”.
Bundan sonra bana hitapla yine “Ey Mes’ud’un oğlu!” dediler. Ben de ilkinde olduğu gibi bu kez de
“Buyurun ey Allah’ın Rasûlü” diye karşılık verdim. “İnsanların en âlimi kimdir, biliyor musun?” buyurdular. “Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler” dedim. Şunları söylediler:
“İnsanların en âlimi amel bakımından eksikleri de bulunsa, sırtı üzerinde de sürünse insanların ihtilafa düştükleri bir zamanda hakkı ve doğruyu en güzel bir şekilde gören kimsedir.” (Heysemi VII/260 (Taberâni’den).
- Hz. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizler, cehalet (bilgisizlik) ve dünya sevgisi denilen iki sarhoşluğa düşmediğiniz, emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker (iyiliği emredip kötülükten menetme) görevinizi hakkıyla yerine getirip Allah yolunda cihada da devam ettiğiniz sürece Allah’ın apaçık ve dosdoğru yolu üzerindesinizdir. Aşırı dünya sevgisine yakalandığınızda iyiliği emredip kötülükten menetme görevini yapmayacağınız gibi Allah yolunda da cihat etmezsiniz. İşte o gün Kur’an ve sünnete tâbi olup bunlarla amel edenler tıpkı bana tâbi olan Muhacir ve Ensar’ın ilkleri gibidirler.” (Heysemi VII0271 (Bezzar, Muaz b. Cebel’den).

MÜJDE BÜYÜK


- Hz. Peygamberimiz bir keresinde sahabilerine; “Size, peygamber ve şehit olmadıkları halde kıyamet gününde hem peygamberlerin ve hem de şehitlerin gıbta edecekleri ve Allah katındaki mertebeleri nurdan minberler üzerinde oturmalarıyla anlaşılacak olan kimselerden bahsedeyim mi?” dediler. Bunun üzerine sahabiler “Ey A!lah’ın Rasûlü! Onlar kimlerdir?” diye sordular. Hz. Peygamberimiz,
“Onlar Allah’ın kullarını Allah’a ve Allah’ı da kendi kullarına sevdirmek için yeryüzünde insanlara nasihatta bulunan kimselerdir” buyurdular. O zaman Enes b. Mâlik; “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’ı kendi kullarına sevdirmeyi anlıyoruz da Allah’ın kullarını Allah’a sevdirmek nasıl oluyor?” dedi. Hz. Peygamberimiz buna şu şekilde cevap verdiler:
“Nasihatçılar kendilerini Allah’ın sevdiği şeylere teşvik edip sevmediklerinden de menettiklerinde kullar onlara itaat ederlerse Allah bu kullarını sevmiş olur.” Kenz II/139 (Beyhaki, Nakkaş, Mu’cem’inde ve İbnü’n-Neccâr, Vâkid b. Selâme’den, o Yezid er-Rakkâşi’den, o da Enes b. Mâlik’ten).

AMELLERİN EFENDİSİ


- Huzeyfe (r.a.) şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberimiz’e: “Ey Allah’ın Rasûlü! İyi kimselerin amellerin efendisi ve başta geleni olan emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker (iyiliği emredip kötülükten menetme) görevini ne zaman terkedilecektir?” diye sordum.
“İsrâiloğullarının başına gelen şey bu ümmetin de başına geldiği zaman” buyurdular. Bu kez; “Peki ey Allah’ın Rasûiü! İsrâiloğullarının başına gelen şey neydi?” diye sordum. Şöyle buyurdular:
“Hayırlılarınız kötülerinize yağcılık yaparak ses çıkarmayıp, fıkıh (dinî ahkâm) sizin kötülerinizin, hâkimiyet de zelillerinizin eline geçtiğinde sizi her taraftan fitneler kuşatacaktır. O zaman birbirlerinize düşman olup durmadan karşılıklı hücumlarda bulunacaksınız.” (Heysemi VII/286 (Taberani’nin Evsat’ından)


  Hoşsâdalar  
bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46890 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol