Hoşsâda-163
“Âvâzeyi bu aleme Davud gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoşsâda imiş”(Bâki)

H O Ş S Â D A

6 Şubat 2009
11 Safer Cuma
sayı: 163



Sözün Özü…


İNSAN SÛRESİ
Bazı rivayetlere göre Mekke'de,
bazı rivayetlere göre de Medine'de nazil olmuştur,
otuzbir ayettir.

1- İnsan üzerinden öyle zamanlar geçti ki, o (insan, o zamanlar içinde) anılmaya değer bir şey değildi.
2- İnsanı biz karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz. Onun için onu işiten ve gören yaptık.
Allah (c.c) bizi imtihan etmek için gönderdiğini ifade ediyor. Arkasından da göz verdik, kulak verdik, buyuruyor.
3- Biz ona yolu gösterdik. İster şükretsin,ister küfretsin.
Biz insana yolu da gösterdik. O yol İSLAM yoludur. Yol gösterildikten sonra dileyen şükreder, dileyen küfreder.
Ancak Allah Teala, Rahman ve Rahîmdir. Kullarına karşı merhametlidir.
"Sana aklı verdim, işiten kulak, gören gözü de verdim. Seni imtihan sahasına bıraktım, soruları cevapla" demiyor Allah (c.c). Ayrıca imti¬hanı başarmak için bir de kopya veriyor. Ayrıca belki kopyayı okuyup anlayamazlar diye Peygamber (as) gönderiyor.
Ey insanoğlu! Kur'ân, sizin bütün dertlerinizin şifasıdır. O şifahaneden derdinizin devasını bulacaksınız. Siyasetle meşgul olanlar! Siyasette çıkmazlarınızın çözümü Kur'ân-ı Kerim'dedir. Ekonomiyi halletmeye soyunanlar! Ekonomideki çıkmazlarınızın çözümü Kur'ân-ı
Kerim'dedir. Hukuki çıkmazda olanlar! Adeletin en güzeli Kur'ân-ı Kerim'dedir. Lütfen Kur'ân-ı Kerim'i bu gözle okuyunuz.
4- Şüphesiz biz, kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevli ateşi hazırladık.
Dünyada bir bardak sıcak çayın tenlerini yakmasına dayanamayan anne ve babalar! Eğer çocuğunuz kötü arkadaşları ile inkâr vadisinde dolaşacak olursa, Allah'ın yasaklarını çiğneyecek olursa, emirlerini tutmayacak olursa, inkarcılarla beraber olursa; ateşten zincirlerle ayaklar bağlanmış, elleri boğazlara kilitlenmiş olarak alevli bir ateşin içerisine atılacaktır. Buna ne yüreğimiz ne de kendimiz dayanabiliriz.
Öyleyse can bedenden ayrılmadan önce çocuklarımızı sıhhatli, iffetli, eğitimli, kültürlü, imanlı yetiştirelim. İnsanımıza sahip çıkalım.
5- Şüphesiz iyiler, karışımı kâfur olan bardaktan içerler.
İyi insanlar! Allah'ın emir ve yasaklarına riayet edenler, her nefesini Allah yolunda geçirmeye çalışanlar, karışımında çiçek kokusu olan içe¬ceklerden içeceklerdir.
6- O bir pınardır ki, ondan Allah'ın kulları içer ve onu fışkırtırlar.
7- Adaklarını yerine getirirler ve şerri yaygın günden korkarlar.
Bunlar, yani cennetlikler nezirlerini-adaklarını yerine getirirler. Ahiret günün¬den korkarlar. Böyle yapmakla onlar yani inananlar, bu dünyada iken böyle acıklı ve şerli günleri görmemek için tedbirlerini almaktadırlar.
8- Sevmelerine rağmen, yemeklerini fakire, yetime ve esire yedirirler.
"Çok sevdiklerinden yedirirler." buyruluyor. Buna çok dikkat edin.
"En sevdiğinizi Allah yolunda vermedikçe takvaya erişemezsiniz." Bu ayet nazil olunca, sahabeden biri atını getirmiş ve "Ya Rasûlallah! En sevdiğim atımdır. Ben bunu vereceğim" demiş.
Vereceklerimiz de yetimler, fakirler ve de esirler olacaktır. Esir; bir harb esiri olabilir, bir maddi imkânı olmayan olabilir, bir borçlu olabilir.
Batılı siyasiler, askerler ve gazeteciler, Bosna’daki hristiyan sırpların, Müslümanlara saldırmasından sonra ele geçirdikleri Müslüman esirlere hayvanca muamele ettiklerini gördüler. Fakat Müslümanların esir aldığı Sırplara, insanca ve İslamca muamele ettiğini de gördüler de, kızarmayan yüzleriyle sadece geriden seyrettiler.
9- "Biz ancak Allah rızası için yediririz, sizden bir karşılık ve te¬şekkür istemeyiz" (derler)
10- "Çünkü biz asık suratlı, katı günde Rabbimiz’den korkarız"
11- Allah onları (müminleri) bu günün şerrinden korudu ve onlara parlaklık ve sevinç verdi.
12- Sabretmeleri nedeniyle mükafatları cennet ve ipekdir.
13- Koltuklar üzerine yaslanırlar. Orada (yandırıcı) güneş ve (dondurucu) zemheriyi görmezler.
14- Gölgeleri üzerlerine sarkmış (meyvelerin) koparılması kolay¬laştırılmıştır.
15- Etraflarında gümüşten kaplar, büllur bardaklar dolaştırılır.
16- Sayılarını belirledikleri gümüşden billurlar.
17- Orada karışımı zencefil olan bardakda içirilir.
18- Selsebildenilen bir pınar vardır orada.
19- Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. Sen onları görsen saçıl¬mış inci sanırsın.
Onların etrafında yiyecekleri dağıtan cennete has hizmetkarlar var¬dır. Onlara baktığında, çayırlara yayılmış inciler zannedersin. Dünyanın en güzel yeri, cennetin hiçbirine denk değildir.
20- Baktığın zaman orada büyük nimet ve saltanat görürsün,
21- Üzerlerinde ince ve kalın yeşil ipekden elbiseler vardır. Gümüşden bileziklerle süslenmişler. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.
22- İşte bunlar sizin mükafatınız oldu ve sizin çalışmanız kabul edildi.
23- Şüphesiz Kur'ân'ı parça parça, sana indiren biziz.
24- Rabbi’nin hükmüne sabret, onlardan günahkârlara ve in¬karcılara itaat etme.
25- Sabah akşam Rabbi’nin adını zikret.
26- Geceleyin ona secde et ve geceleyin uzun uzun onu tesbih et.
27- Şüphesiz onlar acele (dünya) yi isterler. O ağır (ahiret) gününü arkalarına bırakırlar.
28- Onları Biz yarattık, eklemlerini biz güçlendirdik. Dilesek onları benzerleriyle değiştiririz.
29- Şüphesiz bu bir uyarıdır. Artık kim dilerse Rabbi’ne bir yol edinir.
30- Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Çünkü Allah herşeyi bi¬len, herşeye hükmedendir.
31- Dilediğini rahmetine koyar. Zalimlere (gelince) onlara da acıklı bir azap hazırladı.
(Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş)

EZAN;
bir kurtuluş çağrısıdır


“Ezan bir çağrıdır, bir feryattır, bir çığlıktır. Özellikle uçuruma doğru gidenlere, uçurumun kenarında dolaşanlara, uçurumdan uçanlara…
Bir uyarı, bir merhamet haykırışı, bir rahmet sağanağıdır. Nefsin, gafletin, unutuşun, cahilliğin, nankörlüğün girdabında dönenlere.
Dünya malının, hırsın, servetin, makam ve mevki ihtirasının, şöhret sarhoşluğunun uçurumuna yürüyenlere. Eşikte kalanlara, basireti bağlananlara, kalbi kararanlara, teraziyi yamuk tutanlara, yetim hakkı yiyenlere, dünya benim diyenlere.
Her nefeste Hak diyenler, Hak'la yatıp, Hak'la kalkanlar, gül alıp gül satanlar ezanı neylesin. Ezan onların kalbinde fasılasız çınlıyor.
Ezan sesli zikrin zirvesidir ki; dağın, taşın, ormanın-ağacın, kurdun-kuşun, börtü-böceğin, çimenin-çiçeğin ilahisine insanoğlunun iştirakidir.
Ezan sonu secde ile bitecek miraca yükselişin bineğidir.
Bu feryadın bestesi ezelden ebede uzanır. Bu âhenk âdemoğlunun ruhuna üflenen sırrın anahtarıdır. Bu sırrı sahabeden birkaçı aynı gece âlem-i mânada duydu. İlk ezan böylece maveradan yeryüzüne indi.
Aşk onunla alevlenir, ruh onunla kanatlanır. Yoksa yeni doğan çocuğun kulağına niçin ezan okunsun? Ebedî bir kıvılcım bırakmak için.
Eşref-i mahlukat ezana başlayınca âlem sükut eder. Bu sükut ile zikreder. Kul olmanın, hür olmanın, yar olmanın, razı olmanın, teslim olmanın şevkiyle dolar.
Ezan bir diriliş müjdesidir. Bir aksiyon alâmetidir. Yeryüzüne yayılan bir mucizevî rayiha, bir iksir, bir âb-ı hayattır.
Bu kaynaktan fışkıran sular, başını taştan taşa çalarak akan ırmaklar gibi ummana koşar.
Cehlin ve kibrin karanlığı âlemi örtmeden önce, isyanın bayrağı kalkmadan önce; tevbenin bozulmadığı, ahde vefanın baştacı olduğu zamanlarda bu kutlu feryat su sesi, kuş sesi, yaprak hışırtısı, su değirmeninin iniltisi, kağnı gıcırtısı ile birlikte, hem-âhenk yükselen insan sesi idi.
Modern dünyada yeryüzünü istila eden seslerden bir ses oldu.
Buldozerlerin, matkapların, sesten hızlı uçakların, milyara varan arabaların, kompresörlerin, mitralyözlerin, bombaların, gökdelen ormanlarının arasında eridi. Bu erimeyi içine sindiremeyen er kişiler onu hoparlör ile duyurmayı denediler. Camileri alçak, minareleri yüksek yaptılar. Ezan insan sesi olmaktan çıkıp âlet sesi oldu. Öteki sesli âletlerin arasına karıştı. Hoparlörden yükselen ses müezzinin kalbinden fışkıran haykırış değil artık. Onun kalitesi âletin kalitesine bağlandı.
Artık insanlar ezana kulak verme yerine saate bakıyorlar. Ezan okuyan saate bayılıyorlar. Güneşe ve gölgeye, dağlara ve bulutlara, gecenin karanlığındaki karıncaya metelik vermiyorlar. Kapılar otomatik olarak açılıp kapanıyor.
Paralar otomatik makinalardan akıyor. Çarklar dönüyor, evraklar mühürleniyor, parmaklar otomatik olarak düğmelere, klavyelere uzanıyor, yekpare zaman kıyım kıyım kıyılıyor, insanlar esniyorlar, saate bakıyorlar. Müezzin minareye dahi çıkmıyor, minare bi aksesuar oldu. Az sonra zil mi çalacak, ezan mı okunacak? Farketmiyor. İnsanlar otomatik olarak gökdelenin bodrumundaki rutubet kokulu mescide yöneliyor.
Elektriğin ulaşmadığı bir dağ başına çıksam diyorum. Orada bir sabah ezanı dinlesem. Kesret içinde kaybolan yaralı kalbim şifa bulur mu dersiniz ?
Yoksa bu derdin dermanı Lokman'a mı kaldı ?”

Düşünelim !

“Ey İnsanlar:
1) Allah (c.c.)’ı tanırsınız ama kulluk etmezsiniz,
2) Kur’an’ı okur ve duyarsınız ama ona göre ibadet etmezsiniz,
3) Şeytana düşman dersiniz ama hep onunla olursunuz,
4) Peygamber (s.a.v.)’i sever ve tasdik edersiniz ama sünnetlerini yapmazsınız,
5) Cennet’i seversiniz ama ona varmak için gayret etmezsiniz,
6) Ateşi sevmezsiniz ama günahları terk etmezsiniz,
7) Ölüm, gelecek bilirsiniz ama tedbir almazsınız,
8) Başkalarının ayıplarını kötülersiniz ama kendi ayıp ve günahlarınıza hiç bakmazsınız,
9) Allah (c.c.)’ın verdiği rızıkları yersiniz ama O’na ne şükredersiniz ne de tefekkür,
10) Ölenlerinizi gömersiniz ama mutlak gerçek ölümden ibret almazsınız.
Böyle düşünmeye ve davranmaya devam edersek huzurlu ve mutlu olur muyuz, ibadetlerimiz ve dualarımız kabul olur mu?!”



  Hoşsâdalar  
bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46887 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol