Hoşsâda-162
“Âvâzeyi bu aleme Davud gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoşsâda imiş”(Bâki)

H O Ş S Â D A

30 Ocak 2009
4 Safer Cuma
sayı: 162



Sözün Özü…


KIYAMET SÛRESİ
Mekke'de nazil olmuştur,
kırk ayettir.

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
1- Hayır! Kıyamet gününe yemin ederim ki
2- Yine hayır. (Gafletten uyanıp günahına karşı kendini) Kınayan nefse yemin ederim ki,
3- İnsan, bizim onun kemiklerini toplayamayacağımızı mı sanı¬yor ?
4- Evet, Biz onun parmak uçlarına kadar düzeltmeye kadiriz.
5- Fakat insanoğlu önündeki (ömrünü) günahla geçirmek ister. / Fakat insanoğlu, önündeki (kıyamet günü)nü yalan saymak ister.
6- "Kıyamet günü ne zaman" diye sorar.
7- Göz şimşek çaktığında (göz dehşetten kamaştığında),
8- Ay tutulduğunda,
9- Güneşle ay toplandığında,
10- (İşte) o gün İnsan o gün "kaçacak yer neresi" der.
11- Hayır, hiçbir sığınak (kaçacak yer) yoktur.
12- O gün (varılıp) durulacak yer, sadece Rabbi’nin huzurudur.
13- O gün insana önceden yaptığı ettiği ve (yapması gerekip de) yapmayıp geriye bıraktığı her şey (bütün amelleri) haber verilecektir.
14- Doğrusu, insan kendisine bir şahiddir.
15- Özürler beyan etse de. / Mazeret bulsa da bütün azalar kendi kendinin şahididir.
16- Onunla (Cebrail'le) beraber acele ederek, dilini onunla (okumak için) hareket ettirme.
17- Onu toplamak (ezberletmek) ve okutmak Bize aittir.
18- Biz onu okuduğumuz vakit onu takip et.
19- Sonra onu (Kur'ân'ı) açıklamak da bize aittir.
20- Hayır, hayır siz acele (dünya)yı istiyorsunuz.
21- Ahireti bırakıyorsunuz (unutuyorsunuz.)
22- O gün bir kısım yüzler panldayacaktır.
23- Rablerine bakacaklar.
24- O gün bir kısım yüzlerde asıktır.
25- Kendisine bel kemiğini kıracak şeyler yapılacağını sanacak. (Öyle dehşetli bir günah sıkıntısı vardır ki, neredeyse belleri kırıla¬cak.)
26- Hayır! Ne zamanki, (can) köprücük kemiğine dayanır.
27- "Okuyacak (tedavi edecek) kim var" denir.
28- Bilir ki, artık o ayrılık vaktidir.
29- Bacaklar birbirine dolaşır.
30- O gün sevkıyat Rabbine’dir.
31- O, tasdik etmedi (iman etmedi), namaz kılmadı,
32- Yalanladı, yüz çevirdi.
33- Sonra gerinerek-kasılarak ailesine (yandaşlarına-dostlarına) gitti.
34- Yazıklar olsun sana, (azap) sana layıktır.
35- Sonra (korktuğun) sana yaklaşsın, sen buna layıksın.
36- İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır.?
(İnsan ilahi kurallar manzumesine uyarsa, dünya da mutlu olur, ahirette cenneti elde eder. O kuralları da kendisi gibi insan koyacak olursa, o zaman kendisi gibi bir insanı ilahlaştırmış olur. O kuralları Rabbim koyar. Çünkü bizi yaratan O'dur.)
37- (İnsan kendini ne zannediyor) Dökülen meniden bir küçük parça değil miydi?
38- Sonra alaka oldu, sonra yarattı ve düzeltti.
39- Ondan erkek ve kadın iki çift yarattı.
40- Bunları yapan (insanı bu safhalardan sonra yaratan) ölüleri diriltmeye kadir değil mi?

Tefekkür…

"BU ÇÜRÜMÜŞ KEMİĞİ
KİM DİRİLTECEK ?"

Mahmut Toptaş Hocamız, Şifa Tefsiri’nde anlatıyor: Cezaevinde yaptığım konuşmalarımın birinde, mahkumlardan birisi şöyle demişti;
- "Valla hocam Allah'a inanmıyorduk, inandırdın, Meleklere inanmıyorduk, ikna ettin ama kıyamete katiyyen iman et¬meyiz. Bizi inandıramazsın.!" Banka soygunundan hapse girmiş, sol düşünceye sahib birisi; "yahu sen aklı başında bir hocasın, buna bizi nasıl ikna edeceksin. Bak, bir adam denize düşse, balina adamı yutsa, balina da et olsa, balinayı ba¬lıkçılar tutsa, bin parçaya bölse, bunu bin adam yese, adamların biri Türkiye'de, birisi Japonya'da, birisi Rusya'da ölse, birisi yangında ölse, birisi toprağa gömülüp ot olsa, otu koyun yese et olsa, bu denize düşen adamı nerede bulacak?" diyordu.
Kendisine' dedim ki; "Bak, sen adamı dağıttın. Peki ama bu adam nereden geldi. Sen 85 kiloluk bir adamsın. Anneden dünyaya geldiğinde 3-4 kilo idin. Ana rahmine düştüğünde gözle görülmeyecek kadar küçüktün. Allah (c.c) seni 85 kilo haline ge¬tirinceye kadar, dünyanın her tarafından topladı. Kafkaslardan Kuzey rüzgarları, Afrika’dan güney rüzgarları esti geldi. Adana'dan domates, Karaman'dan bulgur, Konya'dan buğday, Rize'den çay, Ayvalıktan zey¬tin ve zeytin yağı, Edirne'den peynir, Erzurum'dan yağ geldi. Bunların oluşması içinde gökyüzünden ışık geldi. Yani senin oluşman için yer ile gök elbirliği etti. Ölümlü insanoğlu bile televizyonun vericisi ile görün¬tüsünü, rengini ve sesini havaya veriyor, kilometrelerce uzaktan bir düğmeye basınca adamın görüntüsü, rengi ve sesi ekranda toplanıveriyor. İnsan, havaya dağıtılmış bu sesi, görüntüyü ve rengi toplayabiliyorsa, bu insanı yaratan, yaşatan ve hükmeden Yüce Allah (c.c) niye toplayamasın?" dediğimde, "toplar hocam, ikna oldum" demişti.
Buna en güzel cevabı Yasin Suresinin son sayfasında veriliyor. Eline çürümüş kemikleri alan bir müşrik, "bu çürümüş kemiği kim diriltecek?" diyor. Allah (c.c) cevap veriyor. "O kemik hiç yok iken, kemik haline kim getirmişse, çürüdükten sonra da toplayacak olan O'dur."

İstikamet….

ALLAH TEALA’NIN ARŞININ
GÖLGESİNDE YEDİ KİŞİ

Rasulullah -sallallahu aleyhi ve selem- buyuruyor ki:
“Allah -celle celeluhu- şu yedi kısım kimseyi, kendi gölgesinden başka sığınak olmayan kıyamet gününde, gölgesi altında himaye edecektir. Bunlar:
1. Adaletli İmam (Devlet Başkanı-Yönetici),
2. Ömrünü ibadetle geçiren genç delikanlı,
3. Kalbi mescitlere bağlı olan kimse,
4. Allah için birbirini sevip, Allah için bir araya gelen ve Allah için birbirinden ayrılan iki insan,
5. İtibarlı ve güzel bir kadın kendisiyle beraber olmak isteyince nefsine başkaldırıp “Ben Allah’tan korkarım” diyerek buna yaklaşmayan erkek,
6. Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar sadakasını gizli veren kimse,
7. Yapayalnızken (tenhada) Allah’ı anıp da gözleri yaşlarla dolan kimse.” (Buhari, Ezan, 36)

(1. ile 2. kimselerin manzum ifadesini 160. sayıda vermiştik. Şimdi devam ediyoruz.)

3. Kalbi Mescidlere Bağlı Kimse
Mescitler en güzel evleri yeryüzünün,
Yemyeşil bahçeleri var içinde
Bazen bir esans kokusu, beyaz sakalların arasında
Bazen ilk cumasına giden bir çocuğun cebinde taşıdığı takke
İki minare arasında ışıktan bir yazı,
“ Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan”
Gidip görün, her sabah melekler iner kubbelerine
Rahmetli dedem söylerdi,
cemaatsiz kalınca ağlarmış camiler
Gördüm, gencecik insanlardı, her gün bir başka camideydiler
Gördüm, elleriyle dua taşıyorlardı kederli yüzlere
Ezan, namaz, mescit
Çağrı, icabet, mekan
Bir saf üzere sıralanış, rahmet
Bir masanın dört ayağı üzerinde duruşu gibi, sapasağlam
Namaz kılmak değil, ikame etmek
Omuzlarından eskiyen elbiseler, alınlarda secde izleri
Diz yerlerinde ütüsü tutmayan pantolonlar
Ateşin değmediği ıslak yerler üzerimizde
İmama uymak, niyet, tekbir,
Ne kaygı, ne keder
Ve bir nida, kalpleri titreten
“Allahu ekber” “Allahu ekber.”

4. Allah Korkusundan Harama ve Zinaya Yaklaşmayan Adam
Ah insan nefsi, ah insan nefsi!
Eşref-i mahlukattan, eşref-i safiline düşüren insan nefsi!
Nice yılanlarla çevrildi o
Nice süslü püslü bedenle
Ne? Kimse görmüyor muydu?
Peki kalbindeki bu sızı
Peki ya bu korku?
Onu hayra yordu
Kor taşırken gördü, ellerini birden
Ellerini kor taşırken gördü birden
Ve o an bir şey oldu, kulak kesildi
Hayır, bu bir ses değildi
Ne de bir el vardı, onu kolundan çeken
Bir his, bir his
Derinden, çok derinden
Gayya kuyusu, gayya kokusu
Eşref-i mahluktan, Gayya’ya, tam düşmek üzereydi
Gafil uykusu, gafil kokusu
Eşref-i mahlukattan Gayya’ya tam düşmek üzereydi
Gafil uykusu, gafil kokusu
Eli harama uzandı
Ve işte tam o anda, Allah’ı andı
O’nun adıyla yapılamayan her şey haramdı
Kayboldu Gayya kokusu
O, behişt kokularında kayboldu
Ve buldu, buldu, buldu.

5. Sağ Elinin Verdiğinden Sol Eli Haberdar Olmayan Kimse
Hayır, bu mülk onun değil, ne de bu el
Emanet ne demekti
Ya verdikçe eksilmeyen, çoğalan bu şey neydi?
Bildi, asıl sahip kim
Bildi, aslolan, bütün varlığını karşılıksız vermekti
Sağ eli infak eliydi ve sol elinin bundan hiç olmadı haberi
“Dini yalanlayanı gördün mü, yetimi itip kakanı,
Yoksulu doyurmayan asıl odur.”
Ve zelzele ayeti, bir müjde, bir ikaz!
Zelzele kalbinde oldu, bildi nedir asıl zelzele
Ve ne yaparsa, salim çıkar zelzelelerden
Sırrı bildi, artık o hep veren el oldu
Ve hiç bilmedi sol eli, sağ elin verdiğini
Sakladı sağ eli de, sol elinden o gizi.

6. Birbirini Allah İçin Seven, Buluşmaları ve Ayrılmaları Allah İçin Olan İki Kişi
Allah için sevmişlerdi,
Ne makam, ne mevki
Yalnızca, Allah için sevmişlerdi
Gül kokusu, dost kokusu
Bizden incinmemiş karınca
Bir aynısefa çiçeği, narin, sarı ve günahsız
Buydu işte hayattan anladığımız
Bir de şu pişmanlıklar olmasa
Ve ince, ipince, kuru bir dal gibi, kırgınlıklar olmasa
Yalnızlığın, ta içine dokunduğu o zamanlarda
Bir nefes, bir şiir, bir dua gibi dost
Masmavi bir bulut gibi, kalpleri aydınlatan
Attığı her adıma, O’nun adıyla başlayan
Kara toprak kadar dost, su ve hava kadar dost
Darda kalanlara, yetimlere, mazlumlara dost
Ve elbette, her şeyden çok, en çok, Allah’a dost
Birinin eli üşüse, diğerinin kalbi buz keserdi
Allah için sevmişlerdi, ne makam ne mevkii
Onlar, Allah için sevmişlerdi
Gerisi, bir garip hikaye, iki garip yolcu
Onlar, Allah için sevmişlerdi.

7. Tenhada Allah’ı Anarak Gözyaşı Döken Kimse
Ama şimdi burada,
Bu sessizlik ve bu kimsesizlikte
Manası neydi bunların, neydi bu velvele, bu şiddet
Bütün mahlukat için, bütün kainat için,
durmadan çarpan yürek
Önce yüreğine akıttı gözyaşlarını
Sonra derin bir hüzün
Kulaklarında bir ses; ölüm gerçek, dünya yalan
Günahkar insan, bin kere tövbe edip, bin kere bozan insan
Yalnızdı işte, yapayalnız,
Yalnız ‘O’ var dedi, yalnız ‘O’
Önce Allah’ı andı
Yüreğinden kopan gözyaşlarını avuçlarında topladı
Avuç avuç dua,
Avuç avuç arınma
Avuç avuç tövbe
Yağmur olup yağdı başından
Kimsesizlerin Kimsesine,
Yağmurdan kaçan bir kelebek gibi sığındı
Sonra, sessiz sessiz ağladı,
Sessiz sessiz sığındı
Üşüdü, ısındı, üşüdü, ısındı.


  Hoşsâdalar  
bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46880 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol