Hoşsâda-161
“Âvâzeyi bu aleme Davud gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoşsâda imiş”(Bâki)

H O Ş S Â D A

23 Ocak 2009
26 Muharrem Cuma
sayı: 161



Sözün Özü…

MÜDDESSİR SÛRESİ

Mekke nazil olmuştur.
56 ayettir.
Kur’an-ı Kerim’de 74. sûredir.

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...

1. Ey örtüsüne bürünen! 2. Kalk ve uyar! 3. Sadece Rabb’nin büyüklüğünü dile getir. 4. Elbiseni terte­miz tut. 5. Her türlü pislikten uzak dur. 6. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. 7. Rabbi’nin rızasına ermek için sabret.
8. Sûr'a üflendiği zaman; 9. İşte o gün zorlu bir gündür; 10. İnkarcılar için hiç de kolay olmayan bir gündür.
11. Tek olarak yarattığım şahsı bana bırak! 12-13. Geniş bir servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim; 14. Kendisi için nimetleri serdikçe serdiğim kişiyi! 15. Hâlâ da arttırmamı umuyor. 16. Asla! Çünkü o bizim âyetlerimize karşı inatla direnmektedir. 17. Ben de onu sarp bir yokuşa süre­ceğim! 18. Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti. 19. Kahrolası, ne biçim ölç­tü biçti! 20. Sonra yine kahrolası ne biçim ölçtü biçti! 21. Sonra baktı. 22. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. 23. En sonunda sırtını dönüp gitti, gu­ruruna mağlup oldu. 24. "Bu, dedi, olsa olsa eskilerden nakledilmiş bir sihir­dir. 25. Bu, bildiğiniz insan sözünden başka bir şey değildir." 26. Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım.
27. Sen bilir misin sekar (cehennem) nedir? 28. Bitirir de bı­rakmaz; 29. İnsanları kavurur. 30. Orada on dokuz görevli vardır. 31. Biz ce­hennemin işlerine bakmakla yalnız melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkâr edenler için sadece bir imtihan vesilesi yaptık ki böylelikle kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, inananların imanı artsın; kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler; kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar da, "Allah bu misalle ne demek istemiş ola­bilir?" desinler. İşte Allah böylece dilediğini sapkınlıkta bırakır, dilediğine de doğru yolu gösterir. Rabbi’nin ordularını kendisinden başkası bilmez. İşte bu, insanlık için sadece bir öğüttür.
32. Hayır hayır (öğüt almazlar). Aya andolsun! 33. Dönüp gitmekte olan geceye; 34. Ağarmakta olan sabaha andolsun ki, 35-37. O (cehennem), insan­lar için, sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için bü­yük cezalardan biridir. 38. Her nefis, yaptıklarına karşılık bir rehindir;
39. Ancak Hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka. 40-41.Onlar (Hakkın ve erdemin tarafında olanlar ) cennet­lerdedir; günahkârlar hakkında birbirlerine sorular sorarlar. 42. "Sizi şu ya­kıcı ateşe sokan nedir?" diye uzaktan sorarlar. 43. Onlar şöyle cevap verir­ler: "Biz namaz kılanlardan değildik; 44. Yoksulu doyurmuyorduk; 45. (Gü­naha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk, 46. Ceza gününü de yalanlıyorduk, 47. Sonunda bize ölüm geldi çattı."
48. Artık şefaatçilerin şefaati on­lara fayda vermez. 49-51. Böyle iken onlara ne oluyor ki âdeta arslandan ür­küp kaçan yaban eşekleri gibi Öğütten yüz çevirip kaçıyorlar! 52. Öğüt almak bir yana onlardan her biri, kendisine, açılmış sahifeler (İlâhî vahiy) verilmesi­ni istiyor. 53. Hayır! Aslında onlar âhiretten korkmuyorlar. 54. Asla! Ama bilsinler ki bu, gerçekten bir öğüttür, uyarıdır! 55. Dileyen ondan öğüt alır. 56. Ve Allah (uyguladığı kurallar gereğince) dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık olan da O'dur, mağfiret sahibi de yalnız O'dur.

Tefekkür…

“SIRTINI DÖNÜP GİTTİ,

GU­RURUNA MAĞLUP OLDU.”

Müfessirler, Müddessir Sûresi 11-26. âyetlerin Mekkeli müşrik Velîd b. Mugîre ve onun gibi olan her devrin asi, zalim ve nankörleri hakkında indiğini rivayet etmişlerdir. Çünkü Velîd, Kureyş'in ileri gelenlerinden olup çok sayıda oğullan vardı ve oldukça zengindi; buna rağmen Allah'ın kendisine lütfettiği nimetlere şükredecek yerde hem Yüce Allah'a hem de Peygamberimiz'e (sav) karşı nankörlük etmiş, İslâm'ı boğmak, Hakk’ın hakimiyetini engellemek isteyenlere öncülük edenlerden olmuştu.

Allah Teâlâ'nın "Tek olarak yarattığım şahsı bana bırak" mealindeki buyru­ğu İki türlü yorumlanmıştır: a) Anasının karnında aciz ve tek başına bir durumda yarattığım o şahsı bana bırak, senin onunla uğraşmana gerek yok, ben onun ceza­sını veririm, b) Beni tek başıma onunla baş başa bırak; ben onun hakkından gelir ve gereken cezayı veririm.

Âyet, Velîd b. Mugîre hakkında inmiş olsa da amacı genel olup şu mesajı vermektedir: Nimete karşı şükretmek, ni­met sahibine minnettar olmak en yalın ahlâkî ödevlerden biri, akıl ve adalet gere­ğidir. Sıradan birinin alelade yardım ve iyiliğine bile minnettar olup teşekkür eder­ken varlığımızı, hayatımızı, sahip olduğumuz, yararlandığımız her türlü maddî ve manevî nimet ve imkânları lütfeden Allah'a minnettar olmamak, şükretmemek, ibadet ve itaat etmemek büyük bir nankörlüktür; özellikle Allah'ın varlığını ve bir­liğini tanımamaktan da öte giderek inkâr, şirk ve zulüm hareketlerine öncülük et­mek bütün nankörlüklerin ve haksızlıkların en ağın, en vahimidir…

“Her nefis, yaptıklarına karşılık bir rehindir.” İnancı bâ­tıl, ameli ve istikameti bozuk olanı en yakınları bile kurtaramaz; nitekim Hz. Nûh (as) öz oğlunu, Hz. İbrahim (as) öz babasını kurtarama-mıştır. Gayret bizden, hidayet, Rabbimiz’dendir.

"Hakkın ve erdemin tarafında olanlar" diye çevirdiğimiz "ashâbu'l-yemîn" tamlamasındaki "ashâb" "topluluk, arkadaşlar, taraftarlar", "yemîn" ise hem "sağ taraf' hem de mecazî olarak "doğru, gerçek, güç" anlamlarında kullanılır. "Ashabu'l-yemîn" Kur'an'da genellikle iman ve amelleriyle gerçeğin ve erde­min tarafında olanları ifade eder. “Ashab’ül yemin” Al­lah'ın iradesine uygun bir inanç ve amel çizgisi benimseyip hayat boyunca bu çiz­gide sebat eden müminlerdir. Nitekim 43-47. ayetlere göre "ashâbül-yemîn" hayatlarının sonuna kadar namazlarını dosdoğru kı­lar, yoksulu doyurur, bâtıla dalanlardan uzak durur, ceza gününe inanırlar. Bura­daki namaz; Allah'a iman, teslimiyet ve itaati, yoksulu doyurma; infakı, vermeyi, yaratılmışlara şefkat ve mer­hameti, imkânları olmayanlarla paylaşmayı, bâtıla dalanlardan uzak olma; daima Hakk’a inanma, hak ölçülerine göre yaşama, Hakk’ı hakim kılma, hakkı ve haklıyı destekleme, haksızın karşısında olmayı, istikamet üzere yaşamayı; ceza gününe inanma ise; hayatının bütün anlarında, her türlü ka­rar, tercih ve eylemlerini Allah'ın huzurunda sorguya çekilip bunların tek tek he­sabını vereceğini bilerek yaşamayı ifade eder.

Öğüt ve uyarı olduğu belirtilen şey Hayat Rehberimiz, Kur'an âyetleridir. 55. âyette sa­mimiyet ve iyi niyetle öğüt almak, gerçeği bulmak isteyenlerin, müttakilerin aradıkları her şeyi Kur'an'da bulacakları bildirilmiştir. Kuşkusuz her şey Allah'ın dilemesine, izin ve imkân vermesine bağlıdır. Âyetler Kur’an sonra ve başka kitap gönderilmeyeceğine, dünya ve âhiret mutluluğu için Kur'an'ın (İslam’ın) yeterli olduğuna da işaret etmektedir.

Rabbimiz bizlere daima “Hakk’ın ve Erdem’in yanında olma” şuuru ver.


İstikamet….

HAK DİN İSLAM’DIR ve
DİN HAYATTIR

- “Şüphesiz Allah (cc) Katında Yegane Hak Din, İslam’dır.” (Al-i İmran,19)

- Allah Teala; yegane yaratan, yaşayan ve yönetendir. Allah teala, bize şah damarımızdan yakındır. Yalnız Rabbimiz’e ibadet eder, dua eder, yalnız O’ndan yardım isteriz. Hüküm Allah’ındır. Hakimiyet yalnız Allah’ındır.

- İnsanı mahlukatın en şereflisi olarak yaratan ve bizi İslamla, Kur’anla ve Peygamberimiz Hz. Muhammed ile nimetlendiren Yüce Allah (cc)’dır.

- İslam; ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’den, Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’e kadar bütün nebi ve rasullerin dini’dir.

- Hz. Muhammed (sav), Rabbimiz’in ifadesiyle peygamberlerin sonuncusu (hatem’ül enbiya)’dır.

- Peygamberler atadan kardeştirler ve onların dini birdir. O da İslam’dır. (Buhari) Yüce Allah (cc) bu hususta şöyle buyuruyor: “Sizin İçin Din Olarak İslam’ı Seçtim.” (Maide,3)

- Bütün peygamberlerin bir olan çağrısı, TEVHİD’tir yani Bir olan Allah’a çağrıdır.

Vahy'in kaynağı bir olup, o da Yüce Allah'tır. Elbette Bir olan Allah’ın, kulları için gönderdiği dini de birdir.

- Örneğin Kur'an-ı Kerîm'de, Hz. İbrahim'den söz eden on kadar ayette, O'nun "hanîf (hakka dönen, tam teslim olan, ibadet eden)" bir peygamber olduğuna yer verilir. "İbrahim ne yahudi idi, ne de hristiyandı. Fakat o, dosdoğru (doğruya yönelmiş, hanîf) bir müslümandı. Müşriklerden de değildi" (Âl-i İmrân, 3/67). "Şüphesiz ki ben, hakka eğilerek yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. (eslemtü) Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim " (el-En'âm, 6/79).

- Kur’an’dan başka rehber, İslam’dan başka din yoktur.

- Bütün insanlığa hitabeden ve evrensel bir mesaj getiren son tevhid dini İslam yani şeriat-ı muhammedi, en mükemmel düzeye ulaştırılmıştır. "Bugün Dininizi Sizin İçin İkmal Edip, Üzerinize Nimetimi Tamamladım Ve Size Din Olarak İslam’ı Seçtim” (el-Mâide, 5/3),

- “Deki; 'Ey kitap ehli, sizinle aramızda ortak olan şu söze geliniz: Sırf Allah'a kulluk edelim, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp birbirimizi ilâh edinmeyelim.” (Al-i İmran,64) Bu ayetler ve açıklamalar aynı zamanda bugünlerin modası olan Ilımlı İslam ve Dinler arası diyaloga da reddiyedir.

- DİN-İSLAM HAYATTIR.

- İslam, her şart ve her zamanda tek doğrunun adıdır.

- İslam, hem dünyadır, hem de ahirettir.

- İslam bütün emir ve yasaklarıyla bir bütündür. İman, namaz, zekat, oruç, hac ne kadar önemliyse cihad, tesettür, tebessüm, kul hakkı, adalet, haramlar ve helaller, ihlas, samimiyeti edeb, vs. de önemlidir.

- İslam sadece ahlaki prensipler manzumesi değil iman, ilim, ahlak, ibadete dair ilkeleri olan yegane hayat nizamıdır. İslam, insanların her çağ ve her zamanda yaşantılarına yön veren dosdoğru sistemdir. İslam yaşanmak için gelmiştir, kalplere hapsedilmek için değil. İslam’da ruhbanlık yoktur.

- İslam (Kur’an ve Sünnet) ne emrediyorsa hayatımızda olmalı, hayatımızda ne varsa o da İslam’dan olmalıdır. İnsan İslam içindir, İslam insan içindir.

- İslam’ın sahibi de, kainatın ve içindekilerinin sahibi de, yaratan, yaşatan ve yöneten Yüce Allah’tır. Yüce Allah (cc), kullarını yarattığı gibi onlara hayatın bütün kanun ve müeyyidelerini de en güzel şekliyle beyan buyurmuştur. Kullarını başı boş bırakmamıştır.

- İslam, Hak’tır. Hak; ilimde doğrunun, siyaset ve hukukta adaletin, ahlakta iyinin ve güzelin, iktisatta faydalının adıdır.

- İslam’ı yani Hakk’ı hayatımıza hakim kılma görevini Rabbimiz insana vermiştir. Şuurlu Müslüman bu gerçeği anlayana ve fert, nefis, cemaat ve toplum bazında Hakkı’n hakimiyeti için çalışana denir.

- Öyleyse kurtuluş, İslam’dan başka bir şeyde aranmamalıdır. Rabbimiz şöyle ferman ediyor: "Kim, İslam’dan Başka Bir Din (Ölçü, Hayat Tarzı, Yaşam Biçimi) Ararsa, Onun Dini Asla Kabul Edilmeyecek Ve O, Ahirette Büyük Zarara Uğrayacaktır” (Âl-i İmrân, 3/85), “Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.” (Nisa,115)

- “KİTAB'I OKU ve NAMAZI KIL”

- “(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut,45)

- “İşin (dinin) başı İslam ve iman, direği namaz, zirvesi ise cihad’tır.” (Tirmizi)

- Cihad: İyinin, faydalının, adaletin ve doğrunun yani hak ve hakikatin toplumda yaşanır hale gelmesi için bütün gücümüzle çalışma mecburiyetini üzerimize yükleyen farz (Rabbimiz’in emri)dir. İslam ile insan arasındaki engelleri kaldırmanın adıdır, cihad.

Cihad; Allah rızası için yapılan çalışma ve mücadelenin tamamıdır. Cihad; her şeyden önce kendi nefsimizin ıslahıyla ilgilenmek, İslam’ı tam manasıyla öğrenmek, anlamak ve yaşamak sonra da başkalarına bu İlahi Mesaj’ı iletmek, İslam’ı tatlı dil ve güleryüzle tebliğ etmek, hakkı hakim kılmak için takatımızın sonuna kadar çalışmak, gerekirse de düşmanla dinimiz, değerlerimiz, canımız, namusumuz, malımız, vs. için savaşmaktır.

Cihad; fıtrata (doğal duruma) yapılan müdahalelerle yapılan mücadeledir. Cihad; inandığın gibi yaşama mücadelesir. Zira İnsan inandığı gibi yaşamazsa, yaşadığı gibi inanmaya başlar.

SAADET YOLU

Konumuzun özeti Muhterem Erbakan Hocamız’ın 3 çivi diye anlattığı hususlarda mündemiçtir. Bunlar;

1. İslamsız saadet olmaz.

2. Şuurlu Müslüman olacağız.

3. Cihad farzını yerine getireceğiz.

Ne mutlu dosdoğru yola (İslam’a) tabi olanlara, Müslümanca düşünüp Müslümanca yaşayanlara…

“Dünya ve Ahiret Saadeti; Kur’an ve Sünnet’ten geçer, vesselam.”

  Hoşsâdalar  
bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46885 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol