Hoşsâda-14

 

HOŞSÂDA
23 Şubat 2006
24 Muharrem 1427 sayı:14
 
 
TEFEKKÜR
 
Her şeyi yaratan, yaşatan ve yöneten Yüce Allah celle celalûhû buyuruyor:
“Müminlerden nice yiğitler vardır ki, onlar Allah’a verdikleri sözlerine sadık kaldılar. Bunlardan bir kısmı Allah yoluna adadığı canını vermiş, bir kısmı da sırasını beklemektedir. Onlar sözlerinden caymadılar.” (Ahzab, 23)
“Allah yolunda öldürülenlere “onlar ölüdürler” demeyin. Bilâkis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız. Andolsun ki, sizi biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber) sabredenlere müjdele!” (Bakara, 154-155)
 
Alemlere rahmet, Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam buyuruyor: “Allah yolunda bir sabah ya da akşam yürüyüşü, güneşin üzerine doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.” (Buhari)
 
O Diyarın Sakinleri… Asr-I Saadet…
 
EBEDİ SAADETİ; GEÇİCİ ZEVKLERE TERCİH ETMEK ve MUS’AB BİN UMEYR (ra)
 
Mus’ab (ra), omuzlarına dökülen güzel saçları ve herkesin dikkatini çekecek kadar ki bakımlı haliyle çok güzel ve maddi açıdan da zengin bir gençti…Rasulullah (sav), O’nun (ra) bu halini hatırlar ve; “Mekke’de, Mus’ab’dan (ra) daha güzel saçlı, daha güzel giyimli ve daha çok nimetler içinde yaşayan birini görmemiştim” buyururdu.
Mus’ab (ra), Allah Rasulü’nün (sav) İslam davetini duymuş ve Müslüman olanların davranış ve yaşayışlarından etkilenmişti. Daru’l-Erkam’a gelerek Rasulullah’ın (sav) huzurunda Müslüman oldu. Yeni bir heyecanla dopdolu olan Mus’ab (ra) bir süre annesinin ve kabilesinin alacağı tavırdan çekindiği için Müslüman olduğunu gizlemek zorunda kaldı. Bir vesile ile Mus’ab’ın (ra) Müslüman olduğunu ailesi öğrenince fırtınalar kopmuş, bütün ailenin sevdiği, ipek elbiseler içinde sokaklarda salınarak yürüyüşünü seyrederken kıvanç duyduğu Mus’ab (ra) hapsedildi. Habeşistan’a hicret haberi Mus’ab’a ulaşınca, hapisten kaçarak hicret kervanı ile Habeşistan’a hicret etti. Bir müddet Habeşistan’da kaldıktan sonra geri döndü. 
Rasulullah (sav), Birinci Akabe Biatı’ndan sonra Mus’ab’ı (ra) Medineliler’le beraber Medine’ye, Kur’an’ı öğretmesi, İslami bilgiler vermesi ve onları eğitmesi sonuç itibariyle orayı hicrete hazırlaması için gönderdi. Mus’ab (ra) Medine’de canla başla çalıştı ve İslam’ın girmediği ev kalmadı. Mus’ab, İslam’ın başka beldeye gönderilen ilk davetçisi, Medineliler’in hocası ve İslam’ı en güzel şekilde yaşayarak gönüllere aktaran örnek bir insandı.
Bedir Gazvesi’nde İslam sancağı Mus’ab’ın (ra) elindeydi. Uhud’da da sancak O’na (ra) teslim edilmişti. Uhud Savaşı’nın sıkıntılı anlarında bir avuç Rasulullah’ın (sav) yanından ayrılmamış ve cihada devam etmişti. Bunlardan biri de, İslam Sancaktarı Mus’ab (ra) idi. Şehid düşene kadar…O şehit düşünce sancağı Hz. Ali (ra) almıştı.
Ebedi aleme göç etmenin en güzeli olan şehadete nail olan Mus’ab (ra), eskiden olduğu gibi çok güzel elbiseler içinde değildi. Ancak İslam nuru ile aydınlanan bir şair olan Lebid ibn-i Rebia’nın dediği gibi:
“Allah’a (cc) hamdolsun ki gelip çatmadan ecelim, İslam’ın o nurlu elbisesini ben de giydim”, üzerinde İslam’ın nurlu elbisesi vardı…
Mus’ab, toprağa verilirken üzerinde ki elbise, kefen olarak vücudunu örtmeye yetmemiş, elbisesi ile baş tarafı kapatılmış, ayakları “izhir” otları ile örtülmüştü. Yine Buhari’nin rivayetine göre “Rasulullah’ın (sav) sancaktarı, bürdesi ile kefenlendi. Bürde, baş tarafına örtülse ayakları, ayakları örtülse, başı açık kalıyordu. Allah Rasulü (sav) ; “Baş tarafını örtün, ayaklarını da izhir ile kapatın” buyurdu.
Evet, Mus’ab (ra), doğru olduğuna inandığı İslam davasını bütün dünya nimetlerine, anne-baba ve akraba yakınlığına tercih etmiş ve inandığı yolda zorluklara ve yokluklara razı olmuştu…
Cennetle müjdelenen on kişiden birisi olan Abdurrahman ibn-i Avf’ın, sıkça tuttuğu oruçların birinde iftar anında önüne konulan yemek çeşitleri dikkatini çekmiş, bir anda mü’minlerin yokluk ve cefa günlerini hatırlamıştı. Ve duygularını şöyle ifade etmişti: “Mus’ab (ra) benden daha hayırlı bir kimse olduğu halde şehit edildiğinde kefeni bile olmadı… Sonra dünya ve dünya nimetleri önümüze serildi… İçime korku geliyor acaba bizim yaptıklarımızın karşılığı bize dünyada iken peşin mi veriliyor!?”, sonra göz yaşlarını tutamamıştı…
Şuur vesilemiz olan Mus’ab’ı (ra), diğer ashab-ı kiram’ı ve tüm şehitlerimizi rahmet ve gıpta ile yad ediyoruz… (Örnek Nesil, Altınoluk – Dr. Şerafettin KALAY’ın eserinden istifade edilmiştir.)
 
Medeniyet
                        
ŞEHADET BİR ÇAĞRIDIR,
NESİLLERE VE ÇAĞLARA!
 
“Kalem Sahipleri Büyük İşler Başarabilirler Ancak Gerektiğinde Fikirleri Uğruna Canlarını Feda Etmek Şartıyla.” Seyyid Kutub
“Ben İslamın Emirlerini Yerine Getiriyorum. İslam Kendisine İnananların Zalimlere Boyun Eğmesini Ve Zillete Düşmesini Reddetmektedir.” Ömer Muhtar
"Madem Ki Ölüm Tek Bir Defa Gelecek , O Da Neden Allah İçin Olmasın." Abdullah Azzam
“Her nimetin şükrü, kendi cinsindendir. Hidayet nimetinin şükrü ise hizmettir. Başarıyı hak etmek için Rabbi’ne kilitlenmiş, şehadet ne zaman diye bekleyen bir insan olmalıyız. Bir yerde şehadet varsa orada esaret yoktur. Allah (c.c.), mazlumların yanındadır.
Şehitler, bizim şuur vesilemizdir. Tılsımı bozmayın. Tılsım kanlı bir kefenle Allah’ın huzuruna gitmeye sevdalı olmaktır.”
“Atıl kalanı batıl istila eder.”, “Saatleri zafere ayarlamalıyız.”, “Büyük hedeflere demir atmalıyız.”

“Bir gül bahçesine girercesine, kara toprağa girmeyi, bayrağın al rengine sevdalı bir gençliği, şehidi şehid yapan manaya adanmış bir gençliği arzuluyoruz.” Adnan Demitürk, MGV Şehit Genel Başkanı

  Hoşsâdalar   

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46879 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol