Hoşsâda-13
 
HOŞSÂDA
17 Şubat 2006
18 Muharrem 1427 sayı:13
 
Tefekkür
 
TÜM MEKANLARIN ve ZAMANLARIN SAHİBİ,
YÜCE ALLAH (cc)’tır.
 
Allah Teala buyuruyor:
- “Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab,36)
-“Andolsun ki, senden önceki elçiler de alaya alındı da alaya aldıkları şey (azap), onları çepeçevre kuşatıverdi.” (En’am,10)
 -“Mümin erkeklere söyle, gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar, ırzlarını da korusunlar. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları,…ndan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda, kırıtarak yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz." (Nur 30, 31)
 Rabbimiz! Senden hidayet, takva ve iffet istiyoruz, lütfeyle, yardım eyle! Bizlere bir daha günahlara dönmeyecek tevbeler, güçlü iman, sürekli olan salih ameller ihsan eyle! (Amin)
 MEDENİYET
Maddi ve manevi anlamda gerçek mutluluk İslam’ın ulvi prensipleriyle teşekkül eder.
“Batı’nın temellerini Muharref Hıristiyanlık teşkil etmektedir. Hıristiyanlık neden saadet getiremez, neden saadet ancak İslam’la elde edilebilir? Çünkü bu medeniyetler üç temel taş ile mukayese edilmelidir. Birincisi, bu medeniyetin Allah inanışı nasıl, ikincisi bu medeniyetin insana bakışı nasıl, üçüncüsü bu medeniyetin tabiata ve çevreye bakışı nasıldır?
 
Şöyle ki; İslam Medeniyeti, ‘tevhid esasına’ (Yaratan, yaşatan ve yöneten Yüce Allah’ın varlığı ve birliğine) dayanıyor. Tüm peygamberler bu temele dayanır. İnsanları mutlu kılacak bir medeniyetin bu kadar akli, doğal ve gerçekçi bir temele isnat etmiş olması şarttır. Buna mukabil, Batı medeniyeti’nin temeli ise ‘Allah üçtür’ diye işe başlıyor. Böyle bir saçma düşünce nasıl oluyor? Allah (cc); kâinatı yaratan, yaşatan ve yönetendir. Bunun üç olması mümkün değil. Üç ise söyle, İsa aleyhisselam nereyi yaratmış? Haşa! Hz. Meryem nereyi yarattı? Ruhulkuddüs nereyi yarattı? Haşa! Bunlar nereyi yaşatıyor ve yönetiyorlar? Aralarında bir ihtilaf çıkarsa aralarını kim yapıyor? Bunları sorduğumuzda bu medeniyetin özünü temsil eden papazlar: ‘Bu sualleri sormayacaksınız. Bizim dinimiz de akıl geçmez’ diyorlar. İşte bitti. Ona Allah inancın nasıl dedim, bana ‘aklı bırakacaksın’ diyor.
 
Peki, insan’a bakışın nasıl? diyorum, diyor ki ‘insan günahkar doğar’. Bizim İslam dinimizde ise ‘insan; şerefli olarak yaratılmış ve tertemiz doğmuştur’, insan daha sonra bir takım yanlış etkilerin altında kalarak yanlış yollara sapabilir. İnsanı o etkilere karşı korumak lazım, doğru yolda yürümesi için. Ama Batı, ‘insan günahkâr olarak doğar, papazın vaftizi bile onu bu günahtan temizlemez, bütün hayatı boyunca hürriyeti olmayacak’ diyor.
Allah inancını sordum; aklın olmayacak, insan’a bakışını sordum; hürriyetin olmayacak, diyor. Peki, çevreye ne gözle bakıyorsun? diyorum. ‘Bizim kökümüz eski Yunan’a, Roma’ya gider, o da Firavunlar’a gider, biz çevrenin sahibiyiz, istediğimiz gibi kullanırız, işgal ederiz, tarumar ederiz’ diyor. Müslümanlıksa “hayır, biz çevrenin tabiatın sahibi değiliz, bu tabiat Allah’ın bize verdiği bir emanettir. İbrahim aleyhisselam ‘kıyamet koparken bile bir ağaç dikebiliyorsanız dikin’ diyor. Neden? Çünkü bu tabiat bize emanettir ve bizden sonraki nesillere bunu daha da verimli bir şekilde bırakmak bizim için bir ibadettir de onun için. Batılı ise eski firavunlar gibi, ‘ben sahip olduğum şeyin ilahıyım, vurur kırar ve öldürürüm’ diyor.
 
Evet, böyle bir zihniyetten, böyle bir inanıştan elbette ki insanlığa hayır gelmez, mutlululuk ve huzur olmaz. İnsanlığın mutluluğu ve saadeti, bizim milletimizin tarihinde uyguladığı ve gösterdiği gibi ancak İslam’ın ulvi prensiplerinden yararlanan bir medeniyetle sağlanabilir. Bu sorumluluk Müslümanların omuzlarındadır ve Rabbimiz de sorumluluğunun bilincinde olan kullarının yardımcısıdır.”
Milli Görüş Lideri
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN
 
Bir Tatlı Huzur

BİRBİRİNİZİ 
ALLAH İÇİN SEVMEDİKÇE…

Bir gün sormuşlar, ermişlerden birine; "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"
"Bakın göstereyim" demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş.
"Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
 
Bunun üzerine "Şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri  çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyrun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
"İşte" demiş ermiş. "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında alan değil veren kazançlıdır, her zaman..."

  Hoşsâdalar   

bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46891 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol